Kos’lu Hipokrates – 1

Öne Çıkanlar Sağlık

“Bir insanın beden ve ruh yapısını bilmek istersek, öncelikle doğayı bilmemiz gerekir.”

Yazar Homeros’un devrinde bir hekim olan ve Yunan tıbbının kurucusu kabul edilen Asklepiades, tedavi sanatını insan başlı at şeklindeki mitolojik yaratık Chiron’dan öğrenmiştir. Bunun üzerine Apollo’nun oğlu olarak tanrılaştırılmıştır fakat tüm insanları ölümsüzleştireceği düşüncesiyle Zeus tarafından yıldırımla öldürülmüştür.

Homeros’un İlyada’sında bahsedilen bu hazin hikâyenin mitolojik kahramanının gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmese de, geleneği yaygınlaştırılmış ve onun soyundan geldiği düşünülenler, hekimlik yolunda ilerlemeye başlayarak geleneği devam ettirmişlerdir.


Asklepiades’in soyundan geldiği düşünülen Hipokrates, M.Ö. 460 yıllarında bir Akdeniz adası olan Kos’ta doğmuştur. Tıpla ilgili ilk bilgileri yine hekim olan babasından almış ve eğitimi sırasında bugün birçok bilim dalına öncülük etmiş kişilerden ders almıştır. “Bir insanın beden ve ruh yapısını bilmek istersek, öncelikle doğayı bilmemiz gerekir.” diyen Hipokrates, birçok yunan bilgini gibi çok gezmiş ve son olarak Kos adasına geri dönerek çalışmalarını burada sürdürmüştür. Hipokrates'in ölüm tarihi kesin olarak bilinmemesine rağmen, 85 ile 110 yaşları arasında öldüğü tahmin edilmektedir.

Yunan tıp ekolleri

Yunan tıbbıyla sınırlı kalmayıp tüm dünyanın gözünde ün kazanmış bu hekimin bilgi kaynağına bakacak olursak karşımıza Yunan tıp ekolleri çıkmaktadır. Yunan tıp ekolleri, tarih öncesi çağlardan beri, dönemlerinde etkinliklerini korumuş ve diğer uygarlıklardan kendi farklarını ayırmak için çizilmiş düşünce tarzlarıdır ve Yunan tıbbında belli başlı dört ekol vardır.

Bunlardan ilki Pithagoras ekolüdür. Beynin, duyuların merkezi olduğu düşüncesinin hâkim olduğu bu ekolün lideri Alkmaion’dur. İkincisi Sicilya ekolüdür ve kurucusunun “dört sıvı” teorisini ortaya koyan Empedokles olduğu düşünülmektedir. Üçüncü ekol İyonya ekolüdür. Bu ekolün etkin olduğu dönemde anatomik diseksiyonlara önem verilmiştir. Dördüncü ekol ise tıpta beden eğitimi ve perhizin uygulanmasına önem vermiştir.

Erken dönemlere ait bu başlıca dört ekol yerini daha sonra Knidos ve İstanköy’de tıp eğitimi veren iki merkeze bırakmıştır. Knidos ekolünde belli hastalıklar üzerinde durulmuş, ebelik ve kadın doğum alanına önem verilmiştir. İstanköy ekolünde ise sınırlı alanlarla ilgilenilmek yerine genel bir yaklaşım izlenmiştir. Bu yüzden klasik tıbbın ilk merkezi olarak İstanköy kabul edilmiştir. Hipokrates, 5. asrın sonu ve 4. asrın ilk birkaç on yılında etkin olmuş İstanköy ekolü döneminde yaşamıştır.

Antik çağda tıbbın babası

Hayatı ve tıbbi becerileri hakkında sınırlı bilgilere sahip olmamıza rağmen Hipokrates, antik dönemin en ünlü hekimi sayılıp, “Tıbbın Babası” olarak nitelendirilmiştir. Ona atfedilen eserlerin farklı dönemlerde yazıldığı ve farklı kişilere ait olduğu düşünülmektedir ve söz konusu yazılar Hipokratik Koleksiyon adı ile anılmaktadır.

Bu düşünceler ister doğru ister yanlış olsun Hipokrates’in kendisini hastalarını gözlemlemeye ve hastalıkları anlamak için gerekli bilgileri toplamaya adadığı bir gerçektir. Hipokrates’i diğer hekimlerden farklı kılan sadece hastalarına karşı titiz ve saygılı yaklaşımı değil, fizyolojik olayları ruhsal yaklaşımdan ayırabilmesidir. Böylece ruhsal nedenleri tamamen reddetmiş ve tek nedenin tanrılar olduğu varsayımına karşı çıkarak hastalıkların pratik şekilde anlaşılabileceğini benimsemiştir.

Kaynak: Eflatun ve Aristo

Hipokrates hakkındaki bilgi kaynakları Eflatun ve Aristoteles’in eserleridir. Fakat en güvenilir bilgi kaynağı Hipokrates Külliyatı’dır. Bu külliyat Hipokrates’in çalışmaları ve üzerinde durduğu konularla ilgili yazılmış yazılardan oluşmaktadır.

Milattan önce 5.asrın son birkaç on yılına ait olduğu düşünülen külliyatın metinleri, İskenderiye’deki Yunan âlimleri tarafından bir araya getirildiği düşünülmektedir. Külliyatın büyük kısmının Hipokrates tarafından kaleme alındığı fakat bazı bölümlerinin farklı kişilere ait olduğu tahmin edilmektedir. Bazı bölümlerdeki yazıların İstanköy ekolüne değil Knidos ekolüne ait olduğu görülmektedir.

Külliyatın önemli bölümlerinden birisi olan “İnsanın Tabiatı” isimli yazının Hipokrates’in damadı olan Polibios’a ait olduğu kesindir. Bu koleksiyonun en ilginç bölümlerinden biri "Baştaki Yaralar Üzerine" adını taşır. Hipokrat'ın bu bölümde anlattığı bazı ameliyatlar, bugün beyin cerrahisi alanındaki bazı uygulamalardan pek farklı değildir.

Modern anatominin babası sayılan Vesalius dönemine kadar Yunan tıbbında insan vücudunun ayrıntılı olarak incelenmesi yasaktı. Eski Yunanlıların insan vücudunun parçalanıp incelenmesine karşı çıktıkları için Yunan düşünürleri ve hekimlerinin, anatomiyle ilgili bilgileri sadece kemiklerle sınırlıydı. İç organlar, damarlar, sinirler ve kaslarla ilgili bilgileri oldukça yüzeysel olduğu için Yunan düşünürleri ve hekimleri insan bedenini anlaşılır kılmak için fizyolojik kuramlar üretmişlerdir ve bu kuramlar genellikle, yüzyıllar önce gelişmiş olan dört sıvı kuramına dayandırılmaktaydı. Pithagorasçı Alkmeion, hastalığı, bedendeki dengenin bozulması olarak değerlendiriyordu ve sözünün etmiş olduğu dengesizlik sıvılardaki dengesizlikti.

Anatomi bilgileri ilkel

Hipokrates de döneminin diğer doktorları gibi, kemikler hakkında oldukça geniş bir bilgiye sahip olmasına rağmen, anatomiyle ilgili bilgileri oldukça ilkeldir. Fakat Hipokrat anatomi çalışmalarını yardımcılarının da elbirliğiyle o çağa göre oldukça yüksek düzeye taşıyabilmiş ve şaşırtıcı sayılabilecek sonuçlara ulaşmıştır.

Fakat fizyolojiyi daha iyi anlayabilmek için o da “vücut sıvıları teorisi”ni benimsemiştir. Bu teorinin M.Ö.5. yüzyılda konuşma sanatının kurucusu olarak ünlenen Yunan düşünür Empedokles ile birlikte ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu teoriye göre sihirli dört rakamından bahsedilir. Bunlar; dört element, dört mevsim, insanın dört dönemi, dört önemli organ ve dört sıvısıdır.

Bu gizli formüle göre, elementler, mevsimler ve rüzgârlar dört vücut sıvısı ile ilişkilendirilerek hastalıkların sebepleri çözülmeye çalışılmıştır. Dört sıvıya karşılık gelen dört element şunlardır; kan-ateşe, balgam-suya, sarı safra-havaya ve kara safra-toprağa. Empedokles’e göre bunlar “her şeyin dörtlü temeli”ydi. Sıvılarla diğer eşleşme ise mevsimler ve insanın dönemi ile ilgilidir.

Kış mevsimi, yaşlılığı temsil ederken balgamla; ilkbahar, çocukluk, sıcaklık ve kanla; yaz, gençlik, kuruluk ve sarı safrayla; sonbahar ise yetişkinlik, soğuk ve kara safrayla ilişkilendirilmiştir. Bugün hemostaz olarak bildiğimiz fizyolojik süreçlerdeki düzen ve içsel denge o dönemlerde vücut sıvılarının dengesi olarak bilinmekteydi. Günümüz tıbbının yaklaşımının oldukça uzağında olsa da, bu teorinin kuruluş biçimini yani dört sıvıdaki dengesizlikle hastalıkların ortaya çıkması tekrar gözden geçirildiğinde temel yaklaşımın oldukça açık olduğunu görmekteyiz.

Emel Akgün /Acıbadem Üniversitesi,Tıbbi Biyokimya Bölümü
Prof. Dr. Türker Kılıç / Bahçeşehir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı