Türkiye'nin alacağı çok ders var!
İran, resmi açıklamalara göre son 60 yılın en kötü kuraklığını yaşıyor. Ama sahadaki tablo bunun da ötesinde!
Bu sadece bir kuraklık değil, yanlış yönetimin, sürdürülemez tarım politikalarının, kontrolsüz yeraltı suyu tüketiminin ve iklim değişikliğinin birlikte yarattığı tarihsel bir çöküş. En çarpıcı olan ise, ülkenin 10 milyonu aşkın nüfusa sahip başkenti Tahran’ın, su kaynaklarının tükenmesi nedeniyle fiilen boşaltılmasının bile artık ihtimal dahilinde konuşuluyor olması.
İran’da durum o kadar kritik ki Cumhurbaşkanı Mesud Pezeshkian, geçtiğimiz günlerde “Kuraklık bir ay daha sürerse Tahran’ı tahliye etmek zorunda kalacağız” sözünü açıkça sarf etti. Modern bir ülkenin başkentinin kuraklık nedeniyle taşınma ihtimali, sadece bölgesel değil küresel bir alarm sinyalidir.
Sonuçta su karneye bağlandı Tahran’da.
Barajlarda sular %5’e düştü
Tahran’ı besleyen büyük barajların doluluk oranı yüzde 5 seviyesine geriledi. Bu rakam, bir şehrin musluklarına su sağlayamayacak kadar düşük bir seviyeyi ifade ediyor. Su Endüstrisi Sözcüsü İsa Bozorgzadeh’in “gece yarısından sabaha kadar su basıncını düşürme” açıklaması, gerçekte gizli su kesintilerinin haftalardır sürdüğünü doğruladı. Yerel medya, pek çok mahallede geceleri 5-6 saatlik kesintilerin rutin hale geldiğini bildiriyor.
Tahran’ın “iki haftalık içme suyu rezervi kaldı” iddiası bir abartı değil; Al Jazeera’nın haberine göre bazı dönemlerde durum gerçekten bu sınıra kadar dayanmış.
Yetkililerin günlerce süren sessizliği, halktaki güvensizliği daha da artırıyor. Su kesintilerinin gizlenmesi bir yönetim stratejisi değil, ancak bir krizin derinleşmesini perdelemekten ibaret.
Yeraltı suyu tükeniyor, zemin çöküyor
Belki de en dramatik gelişme, Tahran havzasındaki yeraltı sularının aşırı tüketim nedeniyle geri dönüşü olmayacak biçimde kaybolması. Bilim insanları, bölgenin yılda 300 milimetre çöktüğünü söylüyor. Bu, dünya literatüründe tehlike eşiği kabul edilen değerin tam 60 katı.
Kent toprağının çökmesi; su borularını, yolları, metro hatlarını, binaları tehdit eden bir domino etkisi yaratıyor. Bu süreç, yeraltı akiferlerinin fiziksel olarak çöktüğü ve bir daha dolamayacağı anlamına geliyor. Yani zemin çökerken sadece şehir değil, su geleceği de çöküyor.
Bulut hırsızlığı komploları ve yağmur duası
Kuraklık sertleşince, halk arasında tuhaf iddialar yayılmaya başladı. Kimi İranlılar, komşu ülkelerin bulutları “çaldığını” iddia ediyor. İran’ın atmosferik su teknolojileri birimi bu teorileri bilimsel verilerle çürütmeye çalışsa da, yetkililerin “tüm ihtimaller tamamen dışlanamaz” gibi muğlak ifadeleri spekülasyonları daha da büyütüyor.
Öte yandan Tahran Şehir Meclisi Başkanı’nın “yağmur duası” çağrısı, devletin çözüm konusundaki çaresizliğini sembolize eder nitelikte. Bir ülkede modern su yönetimi çöktüğünde, boşalan alanı doğaüstü beklentilerin doldurması kaçınılmaz oluyor.
İklim krizi görmezden gelindikçe felaket büyüyor
The Conversation’da yayımlanan analiz, İran’ın iklim krizini siyasi düzeyde görmezden geldiğini, bunun da krizin yönetilemez hale gelmesinde önemli bir payı olduğunu vurguluyor. Ülkenin iç bölgeleri yıllardır artan sıcaklıklar, şiddetli kum ve toz fırtınalarıyla mücadele ediyor. Bazı bölgelerde yerleşimler geçici olarak tahliye ediliyor, tarım alanlarının bir kısmı tamamen kullanılmaz hale geliyor.
Bu tablo, sadece “az yağmur yağdı” diye açıklanabilecek bir durum değil. İran’ın su krizinin kökeninde uzun yıllara yayılan bir düşüncesizlik var:
- Aşırı baraj inşaatı nehirleri kuruttu, ekosistem döngülerini bozdu.
- Tarımda sürdürülemez ürün politikaları su kaynaklarını yedi bitirdi.
- 750 binden fazla kaçak kuyu yeraltı su sistemini paramparça etti.
- Şehirleşme baskısı su talebini her yıl artırdı.
- Enerji krizi nedeniyle kullanılan kirli yakıtlar havayı zehirledi ve sıcaklıkları daha da artırdı.
Hamburg Teknik Üniversitesi’nden su uzmanı Nima Shokri, durumu şöyle özetliyor:
“Bir kurum baraj yapıyor, diğeri tarım alanlarını genişletiyor, bir başkası su kesintisi çağrısı yapıyor. Koordinasyon yok.”
İran’ın su krizi aynı zamanda bir yönetim krizi.
Smog altındaki Tahran
Enerji krizinin ortasında kalan İran, son aylarda temiz yakıta erişimde ciddi sorunlar yaşıyor. Bu nedenle termik santraller ağır fuel-oil gibi kirli yakıtlara yöneldi. Sonuç: Tahran’da görüş mesafesini düşüren, sağlığı tehdit eden yoğun bir smog tabakası.
Hava kirliliği ile su kıtlığı birleşince, kent sakinlerinin yaşam kalitesi hızla düşüyor. Ekonomi yavaşlıyor, işyerleri kapanıyor, okullar tatil ediliyor. Tahran, hem susuzluğun hem zehirli hava kütlesinin arasında sıkışmış durumda.
Kriz neden tehlikeli?
Çünkü su krizi, yalnızca musluklardan su akmaması değildir. Bir ülkenin bütün sosyal, ekonomik, siyasi dengelerini altüst eder:
- Tarım çöker; gıda fiyatları yükselir.
- Kırsal bölgeler boşalır; büyük kentlere göç dalgaları oluşur.
- Su kesintileri protestoları tetikler.
- Enerji üretimi aksar; üretim tesisleri kapanır.
- Devlet kapasitesi sınanır; güvenlik riskleri artar.
Tahran’ın taşınması fikri, aslında su krizinin İran’da nasıl bir ulusal güvenlik riskine dönüştüğünün göstergesidir.
Çözüm: Zor, yavaş ve kaçınılmaz
Bu krizden hızlı çıkış yolu yok. Yağmur duası ya da bulut tohumlaması, çökmüş bir su sistemini kurtarmaya yetmez. Gerekli olan, yıllara yayılan bir dönüşüm:
- Tarımda modern sulama teknikleri
- Su yoğun ürünlerden aşamalı çıkış
- Kaçak kuyuların tamamen kapatılması
- Yeraltı su havzalarının korunması
- Enerji altyapısının temiz kaynaklara geçmesi
- Kurumlar arası koordinasyon
- Şeffaf su yönetimi
İran bunu yapmazsa, su kıtlığı giderek derinleşecek ve milyonlarca insanın yaşam koşullarını belirleyen kalıcı bir yıkım haline gelecektir.
Son olarak:
Tahran’ın susuzlukla boğuştuğu bu günler, sadece İran’ın değil tüm bölgenin geleceğine dair bir uyarı niteliğinde. İklim krizi, kötü yönetim ve aşırı tüketim birleştiğinde en büyük kentler bile ayakta kalamıyor. İran bugün bunun en sert örneğini yaşıyor.
Ve sorulması gereken temel soru şu:
Kuruyan yalnızca İran’ın su kaynakları mı, yoksa çözüm kapasitesi mi?