Gerçeği inançtan ayıran nedir?

Öne Çıkanlar Toplum
Gerçeği inançtan ayıran nedir?

Bilgi nedir? Neden bilgiye ihtiyaç duyarız? Bilimsel bilginin önemi nedir? Gerçeği nasıl bilebiliriz? Peki ya kendimizi nasıl biliriz? Bilginin peşine düştüğümüzde sorular da birbiri ardına akıp gider, boyutlar epistemolojiden felsefeye kadar uzanır. Bilginin izini sürmek aynı zamanda insanlığın ilerleyişinin de izini sürmektir. İşin açıkçası birçok açıdan eskiye kıyasla bilgiye daha kolay ulaşıyoruz ancak inanılmaz bir bilgi kirliliği olduğu da aşikar. Neyin gerçek, neyin çarpıtma olduğunu bilmenin zorlaştığı bir dönemdeyiz. Bu yüzden bilgiyi 10 hafta süreyle bu köşede her yönüyle bilimsel açıdan masaya yatırıyoruz.

Bilgi kaygan bir kavram: Neyi bildiğimiz; bildiğimizi nasıl bildiğimiz; başkalarının ne bilip neyim bilmediklerini bilmemiz; bizim ya da diğerlerini bildiklerinin inandıklarımızdan ne kadar farklı olduğu... Epistemoloji, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen bir felsefe dalı. Ve muhtemelen çoğumuz, epistemoloji şemsiyesinin altında olmadan yaşantımızı sürdürüyoruz. Toronto Üniversitesi’nden filozof Jennifer Nagel, “aslında sezgisel olarak hayatımızı sürdürüyoruz bilginin doğruluğu üzerine öyle uzun hesaplamalara falan pek kalkışmıyoruz” diyor. Fakat bilgi daha yakından incelemeyi hak ediyor. Başlangıç olarak şunu söyleyebiliriz: Neyi ne kadar bildiğimiz ve başkalarının neyi bildiklerini bildiğimiz bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özellik. Eğer başkalarının neyi bilip bilmediklerini biliyorsak, işbirliği yapabilir, iletişim kurabilir ve daha iyi rekabet edebiliriz. Nagel “Bilginin aşamalarını takip etme durumu, argümanın gidişinde size yardımcı olabilir, yanlışlara karşı çıkabilirsiniz” diyor.

Yine de bilgiyi doğru tanımlamak hiç de kolay değil. Bir şeyi bilmek için önce ona inanmak gerekir. Ünlü filozof Platon, bilgiyi “doğru, meşru inanç” olarak tanımlamış ama bu da yeterli değil “Olgusal bilgi sahibi olabilmek için bu inanç da doğru olmalıdır” diyor Nagel.


Ancak ne yazık ki doğru inanç da yeterli değil. Zira bir inanç da şans eseri doğru olabilir, ya da yanlış bir yol izleyerek aynı doğru sonuca erişebilirsiniz kimi zaman. Peki öyleyse ne olmalı?

Bu soruya yanıt: Doğruluğun da doğrulanmış olması.. Amerikalı filozof Edmund Gettier 1963 yılında yazdığı “gerekçeli doğru inanç bilgi midir?” adlı makalesiyle felsefedeki bilgi kavramını değiştiren bir isim. Gettier gerekçelendirirmiş doğru inancın bilgi olması için yeterli koşullar olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Verdiği ünlü bir saat örneğini özetleyelim: Bir kişi her zaman yaptığı gibi Zaman’ı öğrenmek için odasındaki saate bakar. Öğle saatleridir ve saat de tamamen tesadüfen 12’yi gösteriyordur. Doğruluğuna emindir. Ancak bu sefer saat bozuktur ve o kişi bunu bilmez. Kritik nokta, durmuş bir saate bakarak saatin kaç olduğunu bilemezsiniz. Yani eğer doğru bir inancınız varsa bu inancınızın doğru olması bir şans ürünü olabilir.

Bilgili doğrulama standartlarının daraltılması üzerine bugüne kadar birçok çalışma yapıldı. Ancak hala herkesin üzerinde tam uzlaşı sağladığı bir noktaya varılabilmiş değil. Olgu ve görüş arasında ayrım yapma kabiliyeti insanın ilerlemesi için hayati önem taşıyor. Nagel “Bir şeyi bilmek sizi gerçeğe kilitleyen zihinsel bir durumdur” diyor ve ekliyor bu kilidin ne olduğu bulmamız gerekiyor.

Derleyen: Özlem Yüzak

Kaynak