Gerçek-ötesi siyaset ve toplum

Öne Çıkanlar Toplum

1990’lı yıllarda bilimsel araştırmalar yaşantımızın ve kullandığımız enerjinin dünyanın ısısını hızla artırdığını saptadı. Bunun kesin bir gerçek olarak saptanması özellikle ABD’nde sanayi ve iş çevrelerini ve onlara yakın olan siyaseti dehşete düşürdü. Eğer halk dünyayı yaşanmaz hale getirmeyen teknoloji ve enerji kaynaklarını talep ederse, bunun maliyeti bir çok endüstriyi zora koşacaktı.

Büyük iş çevrelerine yakın olan muhafazakar siyasiler ve medya bu araştırmaların geçerlilik ve güvenilirliğini sorgulamayı başlattılar. Bunu yaparken bilimsel gerçeğe dayanamayacakları için, gerçeğe benzeyen ama gerçek olmayan komplo kuramlarına, bilim insanlarının itibarına, araştırmaları destekleyen fonların iktisadi saiklerine v.b. hususlara vurgu yapan alternatif sorgulamalara yöneldiler. Böylece neyin gerçek neyin ise yalan olduğu anlaşılamayacak bir karmaşa yaratmayı becerdiler.


David Roberts adlı bir çevreci blog yazarı, siyasetçilerin kullandığı bu söyleme ilk kez “gerçek-ötesi siyaset(post-truth politics) adını verdi.[1]

Bir fizikçiye bir yıldız falcı = Eşitlik

Bu siyaset yaklaşımı toplumda, özellikle kurumsal medyada da yeni bir eleştiriye yöneldi. Tarafsız medyada yayınlanan yorum programlarında tek yanlı yayın yapıldığı ve bunların izleyicileri belirli bir görüşe yönelttikleri sürekli ve düzenli olarak iddia edildi.

2000’lerin başından itibaren bu baskıya dayanamayan kurumsal medya[2] da bir yanda M.I.T’den bir fizikçi, bir de onun karşısına bir astrolog çıkartıp gezegenler konusundaki bir bulguyu tartıştırıp, her iki “uzman”a da eşit zaman tanıyarak onların söylediklerini sanki aynı derecede bilimsel ve eşitmiş gibi yansıtarak “dengeli yayın” yapmaya başladı. Bu “tartışma” sonunda ortaya çıkan biri bilimsel öbürü bilim dışı iki görüşü sanki aynı düzlemde ve içerikteymiş gibi kabul ederek, uzmanlar arasında bir görüş ayrılığı olduğunu vurgulamaktan da çekinmedi. Bunun sonunda izleyicinin “dengeli” ama fiziksel gerçek hakkında hiçbir bilgi edinememesi sağlanmış oldu. Buna bir de sosyal medyanın ürettiği, bir filtreden geçip olgusal doğruluğu saptanmamış iddialar eklendi. Komplo kuramları, her tür yalan, iftira, hakaret milyonlar tarafından izlenir oldu. Böylece, her konuda tamamen aklı karışan uzman olmayan izleyicinin “olgusal” gerçek ile “gerçek-ötesi” duygusallığı ayırması imkansız hale geldi.

Suç oranları düşerken nasıl artar?

Siyasilerin her türlü gerçek dışı iddiayı maliyetsizce yapabilmeleri böylece mümkün oldu. Amerikan seçimlerinde Trump’ın Amerika’da suç oranlarının fevkalade yükseldiğini ama medyanın bunu rapor etmediğini bildirmesi, “ABD’de suç artıyor” diye gerçek olmayan bir iddia ortaya atmasına, bu gerçek olmadığı için bunu dillendirmeyen medyayı da, işini yapmaktan dolayı, olguları yansıtmamakla suçlamasını sağladı. ABD’de resmi istatistiklerde suç oranları düşerken, ABD’deki halkın %45’inin suç oranlarının yükseldiğini düşünmeleri bu tür gerçek-ötesi siyasal söylemlerin etkisiyle oldu. Artık taraftarları gerçek suç oranını araştırmaksızın Trump’a inanabilecek bir konuma geldi.

Böylece gerçek-ötesi siyasette siyasetçi topluma neyi inandırmak isterse onu söylemeyi de, kabul ettirmeyi de başardı. Siyaset hakkında olgusal gerçekler yerine, siyasal hayat partizan göreceliğin gerçek-ötesi duygusallıklarından ibaret olabilecek hale geldi.

Bu gelişmeler önce yaygın olarak Rusya, Belarus, Macaristan, Türkiye, Polonya, Filipinler gibi yerleşmemiş ve liberal olmayan (illiberal) demokrasilerde geniş uygulama alanı buldu. 2016 yılından itibaren önce Britanya’daki AB referandumu ile Birleşik Krallık’ta, sonra da aynı yıl Başkanlık seçimleri sırasında ilk doğduğu yer olan ABD’de de büyük başarı sağlayarak yerleşik demokrasilerde geçer akçe oldu. Böylece, Soğuk Savaş sonrası siyasetin temelini artık her şey mümkündür diye özetleyebileceğimiz yeni bir toplumsal – siyasal olgu olan gerçek-ötesi duygusallık oluşturmaya başladı.

Ersin Kalaycıoğlu

[1] The Economist, “Briefing: The Post-truth World: Yes, I’d Lie to you” (10-16 Eylül 2016).

[2] Paul Krugman, “The Lying Game” New York Times, Eylül 13, 2016.