Omanda yürümek bağırsak mikroplarımızı nasıl değiştiriyor? Görme duyumuzla iyileşme oranımız arasında doğrudan bir ilişki var.
Shinrin-Yoku ya da orman banyosu… İnsanın tüm duyularıyla kendini doğaya ve yeşile bırakmasına olanak tanıyıp, farkındalık yaratan bir meditasyon biçimi. Çeşitli araştırmalar doğayla iç içe olmanın sağlığımıza çok ciddi yararlar sağladığına işaret etse de, bunun klinik uygulama ortamına taşınması olası mıdır? Doğaya tüm duyularımızla sarılmak çok farklı sorunlardan yakınan kişiler için etkili bir sağaltım seçeneği olabilir mi?
Oxford Üniversitesi biyoçeşitlilik uzmanlarından Kathy Willis’in Good Nature başlıklı yeni kitabında bu konular irdeleniyor. Kitapta doğayla çevrelenmiş olmanın sağlığa yararları ve hastalara doğada zaman geçirmenin sağaltımın bir parçası olarak önerilebileceği somut kanıtlarla ortaya konuyor.
Willis, doğanın farklı biçimlerinin insan bedeniyle nasıl bir etkileşime girdiği, ağaca dokunmanın insanı nasıl daha dinginleştirdiği, çam ormanında yürüyüş yapmanın uzun süreli etkileri ve kent gürültüsünün insanı neden huzursuz ettiği gibi çok çeşitli konulara açıklık getiriyor.
Willis, doğa ekosistemine ilişkin hükümetler arası bir proje üzerinde çalışırken, ilgisini çeken bir makaleye rastlamış. Bir hastane odasında pencereden dışarı bakıp ağaçları görebilen safra kesesi ameliyatı geçirmiş hastalarının odanın ağaçları görmeyen duvara bakan hastalara göre çok daha hızlı iyileştiklerinin saptandığı bu makale onu bu konuda çalışmaya yönlendirmiş.
Görme dışında diğer duyuların rolü
Doğayla görsel bir ilişki kurulduğunda bedende ağrıyı azaltıp iyileşmeyi hızlandıran bir düzeneğin devreye girdiğini belirten Willis, görmenin dışında başka duyuların da, örneğin, doğayı koklamanın, ona dokunmanın ya da işitmenin de hastalığın iyileşme hızını etkileyip etkilemediğini araştırmaya koyulmuş
Bu süreçte duyuların doğanın belirli türleriyle etkileşime girmesinin bedende kesinlikle çapıcı değişimlere yol açtığına ve bunun kendiliğinden gelişen bir tepki olduğuna tanık olmuş. Örneğin hormonların düzeyinde bir değişim oluyor, adrenalin hormonu azalıyor ya da kalp atım hızı değişkenliği artıyormuş.
Willis kitabında tüm bu olup bitenleri niceliksel kanıtlarla sunmaya çalışıyor.
Willis’e göre, yeşile-özellikle de yeşil ve beyaz yapraklara-bakmak insana iyi geliyor. Bu görselleştirme üç yolak aracılığıyla etkili oluyor. İlki otonom sinir sistemini etkiliyor ve böylelikle kalp atış hızıyla kan basıncı düşüyor. İkincisi endokrin sistemini-hormonları-etkiliyor ve örneğin gerginliğin göstergesi olan tükürük bezlerindeki amilaz düzeylerinde bir değişime neden oluyor. Üçüncüsü de, insanların daha dingin ve kaygı düzeylerinin daha düşük olduğunu gösteren ruhsal göstergeleri etkiliyor.
Willis insanlarda bu tepkilerin evrilmiş olabileceğine, sürecin en ilginç yönünün farklı çevrenlere farklı tepkiler verilmesi olduğuna dikkat çekiyor. Araştırmalar ufuğa bakıldığında gözlerin fraktal boyutu (görüntüdeki ayrıntının karmaşıklığını) algıladığını ve kendiliğinden orta karmaşıklıkta fraktal boyutlara (1.3) yöneldiğini gösteriyor. Deneylerde insanların seçimlerini her zaman, kentsel ya da tropikal görüntülerden çok, yer yer ağaçlıklı açık alan görüntülerinden yana yaptıkları, bu görüntülerin dinginliği arttırdığı görülüyor.
Ancak doğanın yalnızca belirli türleri bu etkiyi yaratıyor. Bu bağlamda koku alma duyusunun şaşırtıcı bir etki yarattığına dikkat çeken Willis, bir bitkinin kokusunu içimize çektiğimizde gerçekte uçucu organik bileşiklerin akciğerlerden çıkarak kana karıştığını, bu yüzden çam ormanında gezinmenin kandaki pinen düzeylerini arttırdığını belirtiyor. Sonuçta, herhangi bir sorun için (örneğin, kaygı için) verilen reçeteli bir ilaçla aynı biyokimyasal yolaklar etkileşime girmiş oluyor.
Deneyler özellikle servi ve sedir türü ağaçların kokusunu içe çekmenin yalnızca adrenalin hormonu düzeylerinde bir düşüşe neden olmakla kalmayıp, kanser ve virüslere saldıran kandaki doğal öldürücü hücreleri de arttırdığını ortaya koyuyor.
Oncotarget dergisinde yayımlanan bir araştırma servi ormanlarına yakın yerlerde yaşayanların daha sağlıklı olduklarını ve bu kişilerde otoimmün hastalıklara daha az tanık olunduğunu ortaya koyuyor. Bu ormanlarda beş saatlik bir yürüyüş kandaki öldürücü hücrelerde çarpıcı bir artışa yol açarak, sağlığa uzun erimli yararlar sağlıyor.
Öte yandan, yapay bitkilerin de sağlığa herhangi bir yarar sağlayıp sağlamayacağını anlamak için Japonya’da yapılan bir araştırma görüntüleri doğalı aratmayacak denli inandırıcı polyester bitkilere bakmanın herhangi bir yarar sağlamadığına işaret ediyor. Bu da, bilinç altında olsa bile, kokunun ciddi bir fark yarattığı anlamına geliyor.
Finlandiya’da yapılan bir başka araştırma, çevresel biyoçeşitlilik ne denli yüksek olursa bağırsak mikrobiyomundaki çeşitliliğin de o oranda arttığını ortaya koyuyor. Bağırsak floramızın yalnızca %7’sinin kalıtımsal olduğu ve geri kalanının çevresel unsurlarla belirlendiği düşünülürse, hepimizin yeşilliklere yakın yaşamasında gerçekten de yarar var. Masada çiçeklerle dolu ufacık bir vazo bile size ilaç gibi gelebilir.
Rita Urgan