İslam’ın Altın Çağı ve Evrim Kuramı

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
İslam’ın Altın Çağı ve Evrim Kuramı

1. İslam’ın Altın Çağı

İslam’ın doğuşundan (MS 610) 150 yıl, Hz. Muhammed’in ölümünden (MS 632) 120 yıl kadar sonra, Abbasiler döneminden başlayarak 500 yıl kadar süren dönem (750-1258), “İslam’ın Altın Çağı” olarak bilinir. Bu dönem, insanlık tarihinin en verimli ve dikkate değer çağlarından biri olarak kabul edilir.

Bu dönemde gerçekleştirilen ilerlemeler ve buluşlar, MÖ 6.yy’da Ege Havzası’nda filizlenmeye başlayan antik felsefe, bilim ve edebiyatın paralel şekilde gelişmesine ve daha sonra, 15. yy’dan başlayarak Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans’a eşdeğerdir; bir anlamda da, Antikite’yi Rönesans’a bağlar.


Bu 500 yıllık dönemdeki kültürel ve bilimsel buluş ve gelişmeler döneminin, diğer dönemlerden önemli farkları vardır:

(1) İslam Aydınlanması, 3 kıtada yer alan çok geniş bir coğrafyaya yayılma olanağı bulmuştur: Avrupa’da İspanya’dan (Kurtuba/Cordoba), Afrika’da Mısır’a (Kahire, İskenderiye), Tunus’a (Keyrevan) ve Mali’ye (Timbuktu), Asya’da Yakın Doğu’ya (Bağdat, Samarra, …), İran’a (Isfahan, Şiraz, …) ve Orta Asya’ya (Semerkant, Buhara) dağılan ülke ve kentler, İslam’ın Altın Çağı’nı şekillendiren, yeşerten ve taşıyan belli başlı odaklar arasında öne çıkmaktadırlar.

(2) İslam’ın Altın Çağı’nı diğer 2 kültürel ve bilimsel aydınlanma döneminden ayıran diğer önemli fark da, bu çağın yaratılmasına fazla sayıda etnik grupların (Araplar, İranlılar, Türkler, …) ve farklı dinlerden (çoğunluğu Müslüman olmakla birlikte) kişiliklerin, birlikte çalışma ortamı ve olanağı bularak sürece önemli katkılarda bulunmuş olmalarıdır.

(3) İslam Aydınlanması’nın diğer önemli yönü, Grek/Roma ve Batı Avrupa dönemlerini birbirlerine bağlaması, bir anlamda, felsefe, bilim, matematik ve diğer alanlardaki birikim ve gelişmelerde süreklilik sağlaması, Antik Dönem birikiminin Rönesans’a ve bu yolla günümüze ulaşmasına olanak vermesidir.

Bilimin her alanında yükselme

Günümüz dünyasını şekillendirmede, bu dönemin çok önemli katkıları olduğu, giderek daha fazla ortaya çıkmaktadır. Matematik, Astronomi, Simya ve Kimya, Mühendislik (su yönetimi, tarım, inşaat, yolculuk, güvenlik, askerlik …), Müzik, Edebiyat (şiir, 1001 gece masalları,…), Tıp (kuram ve uygulamalar) gibi alanlarda günümüze uzanan yenilik ve gelişmelerin büyük bölümünde, bu dönemin izlerini bulmak mümkündür.

El Harezmi’nin algoritma ve cebir’in yaratıcısı olduğu, onun adının bozulmuş şekli olan “algoritma”nın ve geliştirdiği matematiksel yöntem ve işlem şekline verdiği “el-cebr” adının, bugünkü cebir’in kökeni olduğu oldukça yaygın olarak bilinirse de, alkolü yasaklamış olmasına karşın, onun elde edilmesi süreci olan damıtılmayı (distilasyonu) mükemmelleştirenlerin İslam simya/ kimyacıları olduğu pek dile getirilmez..

Darwin’in Evrim Kuramı’na giden yolda da en önemli taşların da İslam Aydınlanması döneminde döşendiği hemen hemen unutulmuş, veya unutturulmuştur. Günlük yaşamda, çatal, kaşık kullanmanın ve günde 3 öğün yemek yeme “modasının” bile İslami kökenleri olduğu, çoğu kez hiç hatırlanmaz; bu ve benzeri fazla sayıda “farkındasızlığın” yeniden ele alınıp incelenmesi gerekir.

8.-13. yüzyıllar İslam coğrafyasında ortaya çıkan bu entelektüel, bilimsel ve kültürel gelişme döneminin insanlığa mirasının görünenin çok ötesinde olduğunun anlaşılması belki biraz daha zaman alacaktır.

Daha önceki bir yazımızda, Nobel Ödülleri’nin bugünküne benzer koşullarda veriliyor olması varsayımı altında, İslam’ın bu yükseliş dönemindeki çalışmaların bu ödüllerin çoğunu toplayacağı gerçeğini örnekleri ile vermiştik (Özel, 2012).

Bu yazımızda ise, Evrim Kuramı’nı ilk düşünenlerden olan El Cahiz ‘in (MS 776-868) ve dönemindeki diğer çalışmaların kısa bir özetini sunmayı hedefledik.

2. El Cahiz ve Dönemi: Evrim’i ilk düşünenlerden

Cahiz’in tam adı “Ebu Osman Amir İbn-i Bahr el-Kenani el-Fukaimi el-Basri” olarak verilmektedir. Buradan, kendisinin Basra doğumlu olduğu görülür. Daha sonra kendisine takılan isim olan ‘El-Cahiz’, ‘patlak-gözlü’ anlamına gelmektedir ve onun diğer isimlerini unutturan bir “unvan” durumundadır.

Basra, bugün olduğu gibi, onun dönenimde de canlı bir ticaret ve kültür merkeziydi. Ailesi balık satarak geçimini sağlamaktaydı. Büyük babası, daha sonra özgürlüğüne kavuşmuş Afrikalı zenci bir köle olan Cahiz’in babası, o henüz çocuk iken öldü. Ancak, annesi yine de onu yerel okula göndermeyi başardı.

Dini konuları ve okuma yazmayı öğrenen Cahiz, Basra’daki diğer “alimler”den de dersler aldı. Onu en çok da bugün “dilbilim” dediğimiz konular ilgilendiriyordu. Arapçanın gelişimi, tarihçesi, sözlük-bilimi, bu alandaki sözlükler ve şiir tartışmaları en sevdiği ilgi alanları olarak ortaya çıktı. Annesi de oğlunun kitaplar yazarak yaşamını kazanması yolunda teşvik etti.

Bugün, konunun uzmanı birçok akademisyen tarafından Arapça yazımın gelmiş geçmiş en önemli isimleri arasında sayılan El Cahiz, çoğu hikaye ve derleme (fiction) türüne sokulabilecek 200’den fazla kitap yazmıştır. Bunların 30 kadarı günümüze ulaşmış olup hala fazla sayıda okuyucu bulmaktadır.

Kitaplarında hayvan hikayeleri, zengin ve meşhurların anekdotları ve konuşma sanatının inceliklerinden zoolojiye kadar uzanan alanlarda derlenmiş bilgi ve sahnelere yer verilmiştir. Ayrıca, Arapça gramer, dilbilim ve etimoloji gibi alanlara sokulabilecek, etkili eserleri, güncel politikayla ve dinsel tartışmalarla ilgili polemik kitapları da vardır. Kendi yazdığı kitaplar kadar, okuduğu veya sahip olduğu kitaplar ile de bilinen Cahiz, önemli “bibliyofil” (kitap-sever) olarak da bilinmektedir. Cahiz’e göre:

“Bir kitap, sen sessizlik istediğinde sessiz kalan, konuşmak istediğinde ise kıvrak ve akıcı konuşan bir dosttur. Sen başka bir iş ile meşgul isen, sana hiçbir engel çıkarmaz. Ama yalnız isen, sana iyi bir arkadaş olur; seni hiçbir zaman aldatmaz ve övmez. Ama, senin arkadaşlığından hiçbir zaman yorulmaz”.

Halife keşfediyor

40 yaşında iken (816 yılında) Bağdat’a giden El Cahiz, kısa sürede genç Halife El Mamun’un dikkatini çekti. O dönemde Mamun, babası Harun-ür Reşid’in kurduğu Beyt-ül Hikme (Bilimler Evi) adlı projesini geliştirme peşindeydi. Babası gibi, Yunanca, Farsça, Hintçe ve çeşitli dillerden el yazması kitapların Arapçaya çevrilmesi işine gönül vermişti ve Cahiz’in becerileri bu amacı gerçekleştirmede çok önemli katkılarda bulunacaktı.

Mamun, Cahiz’e kendi çocuklarının eğitimine de göz kulak olması görevini vermişti. Bu Cahiz’in ününü artırdığı gibi, mali bakımlardan da durumunu düzeltmesini sağlayacaktı. Ancak, Cahiz’in kocaman gözlerinden korkan çocuklar yüzünden, bu görevi alamadı. El Cahiz takma adı da bu dönemden sonra onun adı olarak yerleşti!

Ancak, Cahiz’in ünü bundan sonra da artmaya devam etti. Döneminde “eserleri en çok aranan” yazarı durumuna yükseldi.

Cahiz, zamanının dinsel ve felsefi tartışmalarına da katıldı. Patronu Halife Mamun gibi, İslam Teolojisinin (şimdi yok olmuş olan) Mu’tezile okulunun savunucularındandı. Bu görüşün sahipleri, dine akılcı bir yaklaşıma sahiptiler. Bu görüştekilerce, “Kur’an’ın ‘yaratılmış’ bir eser olduğu, Tanrı’nın kelamı olması nedeniyle, ezeli (öncesiz) olamayacağı” görüşü savunuluyordu.

Ancak, zamanla, “Kuran’ın yaratılmış olamayacağı, Tanrı ile birlikte ezelden beri var olduğu” görüşü (bugün de Sünni mezhebinde ağır basan görüş) İslam dünyasına hakim oldu ve Mu’tezile görüşleri unutuldu.

3. El Cahiz’in eserleri

El Cahiz, özellikle o dönemde ortaya çıkan ve “derlemecilik” (compilation) olarak isimlendirebileceğimiz bir eser yazma türünde çok becerikli idi. Onun ustası olduğu türden bir derleme, tek bir konuya veya düşünceye ait metinlerin bir antolojisi, toplamı olarak görülebilir. Doğaldır ki derlemenin akıcı ve eğlendirici bir yapı ve sunuma sahip olması gerekiyordu. Bazen de “patron” (veya okuyucular) için öneri ve tavsiyeler de içermeliydi. Eserler, derleyiciye, kendini öne çıkarma ve seçilen konuda ne kadar geniş bir “repertuvar”a sahip olduğunu “gösterme” fırsatları da yaratıyordu. Derlemelerin konu ve içerik olarak hiçbir sınırı yok gibiydi.

El Cahiz’in günümüze ulaşan eserleri arasında “Pintilerin Kitabı” (Book of Misers), “Hayvanlar Kitabı” (Kitab al-Hayavan) özellikle öne çıkmaktadır. Diğer kitapları arasında ise, “Ağzını Kapalı Tutma Sanatı”, “Şaka ve Ciddiyet”, “Kamusal Hizmete Karşı”, “Katırlar Kitabı” sayılmaktadır. Burada, Cahiz’in üslubu açısından önemli 2 kitabı üzerinde durulacaktır.

Pintilerin Kitabı ve Hayvanlar Kitabı

“Pintilerin Kitabı”, 350 kadar hikaye ve anekdot içerir. Bu hikayeler, çoğu zaman nükteli, bazen da ‘skandal’vari olaylar içerir. Arap toplumunda cömertlik, değer verilen bir hassa (özellik) olarak kabul edilmekle birlikte, kitapta Cahiz, birbirinin durumundan avantaj yakalama peşindeki insanları ve toplulukları iğnelemekte ve okuyucuya ilginç gerçek-yaşam pratikleri sunmaktadır. Kitabın, günümüzde de yaygın bir okur kitlesine sahip olduğu görülmektedir.

“Hayvanlar Kitabı” Cahiz’in en tanınmış eseridir. Antik dönem Grek yazımlarından (özellikle Aristo’nun “Hayvanlar Üzerine” adlı eserinden) etkiler taşıyan bu kitap, aslında yüksek derecede özgün görüş ve açıklamaları ile dikkati çekmektedir. Konu ile ilgili bulabildiği her kaynaktan yararlanan yazarımız, bu kitapta, şakalar, anekdotlar ve hayvanlarla ilgili her konuda açıklamalar ve bilgiler yanında, doğa tarihi, tarih, etimoloji, antropoloji sayabileceğimiz bölümler içermektedir. Kur’an’dan bölümler kadar, İslam-öncesi şiirler, yolculuk hikayeleri, halk hikayeleri ve kişisel gözlemler olarak, Arapça ve diğer kaynakların güzel bir sentezi durumundadır.

Cahiz’in evrim ve canlılar üzerindeki çevresel etkiler konusunda bu kitapta yazdıkları, büyük bölümü bugün de geçerli görüşlerdir.

4. El Cahiz’e göre Evrim

“Hayvanlar Kitabı” açısından asıl önemlisi ise, Cahiz’in, evrimsel gelişim ve doğal seçilim üzerine çok önemli ve temel bazı gözlemlerini dile getirmesidir. Cahiz, ayrıca, çevrenin ve iklimin bitkiler ve hayvanlar üzerine olan etkilerini göz önüne almaktadır. Cahiz’e göre, insanların cilt rengi, tümüyle çevresel koşulların sonucudur. Bir kişinin siyah veya beyaz derili olması onun yaşadığı çevrenin ikliminin eseridir ve hiçbir şekilde “Tanrı’nın seçimi” olarak görülmemelidir.

Hayvanlar (canlılar) aleminde geçerli olan evrimsel koşullar için Cahiz şunları yazmaktadır:

“Hayvanlar, varlıklarını sürdürebilmek için, yiyecek bulmak, başkası tarafından yenmemek, hırpalanmamak ve çoğalmak için sürekli bir savaşım içindedirler. Çevresel etkiler, organizmaları, yaşamını sürdürebilmek için yeni özellikler geliştirmeye zorlar, böylece de yeni türler ortaya çıkar. Çoğalma, yavrulama fırsatı bulanlar bu başarılı özelliklerini daha sonraki nesle aktarırlar.”

Bu satırları okuduğumuzda, Darwin’in “Türlerin Kökeni”nden (1859) asırlar önce yazılmışken, ne kadar güncel göründüğünü fark ediyoruz! Adeta, evrimin ve “en iyi uyum yapanın yaşama şansı vardır” düşüncesinin çok kısa bir özeti olan bu satırlara Darwin’in yaptığı katkı, özetle, bu düşünceyi daha fazla örneklendirmesi ve biraz daha geliştirip içinde insanın da bulunduğu daha geniş bir canlılar topluluğuna uygulama cesareti göstermesidir.

Her ne kadar bu adım, “insanın, Tanrı’nın ezeli ve ebedi koruma ve kollaması altında” olduğu düşüncesini dışladığı için kimi din adamlarının ve geleneksel görüş sahiplerinin şiddetli hücumuna neden olmuşsa da, aynı adım, Darwin’e bugünkü bilim dünyasındaki sarsılmaz yerini sağlamıştır.

İslam bilimcileri arasında, El Cahiz sonrasında da, canlıların ortaya çıkışı ve evrimi konularında, Nasreddin Tusi (13. yy, İran) ve İbni Haldun (14.yy, Fas) da benzer veya daha ayrıntılı görüşler ileri sürenler arasındadır. Ancak, El Cahiz, bir ilk olarak öncü yerini korumaktadır.

5. Sonuç

İslam dünyasında ve ülkemizde büyük tartışmalara ve çekişmelere neden olan “evrim” düşüncesinin, önemli ölçüde İslam kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Görülüyor ki, “İslam’ın Altın Çağı”, sadece bilimsel, matematiksel ve diğer gelişmelerin değil, özgür düşüncenin de filizlendiği, görüşleri yüzünden kimsenin dili, dini, ırkı, etnik kökeni nedeniyle horlanıp dışlanmadığı bir dönem olarak ta öne çıkmaktadır. Zaten gelişme ve yükselmenin de kaynağı aynı özgür düşünme ve tartışma ortamıdır.

Günümüzde hala, din ve inanç adına, düşünceye sınır koymaya, halkların ve toplumun bir bölümünü dışlamaya çalışanlar olduğunu ülkemizde de görüyoruz. Kendi söylemlerine göre, “kindar ve dindar” nesil yetiştirme ile özetlenen görüşlerle 21. yy’da toplum mühendisliği gerçekleştirme düşünceleri, İslam geleneğinde bile 1000 yıl kadar geride kalmıştır.

Bu görüş sahipleri, inandıklarını söyledikleri Tanrı’nın, doğayı işletme mekanizmaları olan doğa yasalarına ve evrime gerçekten doğru yöntemlerle bakabilseler (veya bunun sistematik yolu olan bilimsel düşüncelere kulak verebilseler), Cahiz’den ve Darwin’den farklı bir sonuca ulaşmayacaklardır.

Bu yüzden boşa harcadığımız enerjimize ne kadar yazık!

Mehmet Emin Özel / [email protected]

Kaynakça

Gearon, Eamon, 2017, “Achivements of Islamic Golden Age”, Great Courses HQ, Virginia, USA
Özel, M.E. 2012, “Doğu-Batı Arasında Değişen Roller”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, s. 10-11, 8 Haziran 2012.

Bu yazı HBT'nin 72. sayısında yayınlanmıştır.