Yürümeye övgü: Hareketsizlik, canlılığa ve doğaya aykırı

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
Yürümeye övgü: Hareketsizlik, canlılığa ve doğaya aykırı

Yürümek insan evriminin dönüm noktalarından biri. Afrika’dan yürüyerek çıkan insanlar Avustralya’dan Alaska’ya kadar hemen hemen her kıtada yerleştiler. Yürüme insanların fiziksel evrimlerini şekillendirdiği gibi bilişsel kapasitelerini büyük ölçüde geliştirdi.

Deniz üzümü denilen ilkel bir deniz hayvanı (sea squirt- içine aldığı suyu fıskiye gibi dışarı püskürttüğü için deniz fıskiyesi de denir) yaşamını sürdürecek uygun bir köşe bulduğu zaman katiyen yapıştığı yerden ayrılmaz, “biraz da çevreyi dolaşayım” diye bir kaygısı yoktur. Yavruyken kayaların arasında oluşan küçük havuzlarda yaşar ve pusuya yatıp avını bekler. Yetişkin evrede ise kendisine uygun bir yuva bulduğunda kayaya iyice yapışır; ölünceye kadar yapıştığı yerden ayrılmaz; beynini ve omuriliğini tüketerek yaşar. Bu sırada oradan geçmekte olan dişine uygun bir yiyeceği de kaçırmaz.

Yürümüyorsanız, beyne gerek yok!


Dublin’deki Trinity College Sinirbilim Enstitüsü yöneticisi Shane O’Mara’ya göre deniz üzümünün yaşam döngüsü son derece mantıklı. Yürümeye Övgü isimli kitabında O’Mara şöyle diyor: “Beyinlerimiz yürümek için evrildi. Eğer çevreniz yiyecek kaynıyorsa ve yemek için dolaşmak zorunda değilseniz, size bu kadar pahalıya mal olan bir beyne gerek de yok.”

O’Mara deniz üzümü ve benzer ilkel deniz hayvanlarından yararlanarak insanlarda yürüme ve bilişsel faaliyetleri arasındaki bağlantıyı ortaya çıkartmaya çalışıyor. Bu görüşe göre aralarında Homo sapiens’in de bulunduğu hayvanları tanımlayan en önemli özelliklerden biri hareketlilik. Dolayısıyla günümüzün TV önündeki kanepe ile bütünleşmiş, tembel insan türünün hareketsiz yaşamı, doğaya tümüyle aykırı. Ayaklarımızın üzerinde dikilmek ve yürümenin fiziksel yararları saymakla bitmez: Kalp sağlığı, kas gelişimi ve sindirim kolaylığı bunların başında gelir. Ancak yürümenin bilişsel yararları tam olarak bilinmese de çok önemli olduğu kesin.

En iyi yürüyen tür insan

2017 yılında Tel Aviv Üniversitesi’nden psikolog David Rosenbaum, ayakta durmanın bile bilişsel performansı artıracağını söylüyor. Rosenbaum’un bu saptamasını O’Mara şöyle değerlendiriyor: “Ayakta durmak bilişsel ve sinirsel kaynakları harekete geçiriyor. Hiç hareket etmediğimiz zaman bu kaynaklar tembelleşiyor ve sonunda işe yaramaz hale geliyor. Bu konuda yapılan son çalışmalara göre, yürüme beyne giden kan akışını hızlandırıyor. Sonuçta beyin, bilişsel kaynakları harekete geçirmek zorunda bırakıyor.”

O’Mara yürümenin yararlarını açıklarken yürüme mekanizmasının nasıl çalıştığını da irdeliyor. Yürüme, hareketi ve dengeyi sağlayan ritmik bir eylemdir. Geçmişi en az 420 milyon yıla dayanan yürüme eyleminin bugün de sürdürülebilmesi için kentlerin yürümeye uygun hale getirilmesi gerekiyor.

O’Mara yürüme sayesinde bugünlere gelebildiğimize inanıyor. Dik durmamızı sağlayan morfolojik değişiklikler –kafatasında, kalça kemiklerinde ve ayaklardaki değişiklikler- ellerimizin serbest kalmasına yol açtığı için yiyecek toplama, bebekleri taşıma gibi avantajlar sağladı. Fakat yürümenin en büyük etkisi göçlerle ortaya çıktı. Yürüme becerimize bağlı olarak en zorlu koşullara bile dayanma gücümüz arttı; her kıtada ve her coğrafi yapıda hayatta kalmayı başardık.

Yürümenin toplumsal yansımaları

Yürüme modern toplumlarda toplu yürüme alışkanlıklarına da zemin hazırladı. Askeri alanda piyadelerin toplu yürüyüşlerinden protesto yürüyüşlerine dek kalabalık yürüyüşler siyasi alanda çok büyük değişikliklere yol açtı. Ayrıca diğer türlerin içinde en dayanıklı ve dengeli yürüyen hayvan olarak insan, bilimden yararlanarak yürüme becerisini geliştirmek için her türlü teknolojik gelişmelerden yararlanmaya bakıyor. Örneğin iskelet ve kas hastalıklarına bağlı olarak yürüme zorluğu çekenler için geliştirilen eksoskeleton (giyilebilir mekanik dış iskelet), şimdi minimum enerji sarf ederek yürüyüş performansını artırmak isteyenler için de geliştiriliyor.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ne yazık ki insanları yürümekten uzaklaştırarak tembelliğe alıştırdı. Egzersiz yapmanın dışında yürüme ihtiyacı duymayan günümüz insanı giderek bacaklarını kullanamaz hale gelebilir. Deniz üzümü örneğinde olduğu gibi yuvasından dışarı çıkmayan insanoğlu, belki kullanmadığı beynini ve omuriliğini yiyerek yaşamını sürdürmek zorunda kalabilir.

Reyhan Oksay

Kaynak