Enerjisi, zerafeti ve bilgeliği ile Nermin Abadan Unat

Öne Çıkanlar
Enerjisi, zerafeti ve bilgeliği ile Nermin Abadan Unat

96 yaşında efsane bir kadın... Ödülünü almak için çıktığı sahnede koca salona 45 dakika boyunca tıpkı ders verir gibi 1950’lerde başlayan Türk dış göçünün tarihini anlattı ve dakikalarca ayakta alkışlandı. O kadın ‘Hocaların Hocası’ diye tanıdığımız Nermin Abadan Unat. Her zamanki zarif şıklığı ile, bitmeyen enerjisi ile...

“Bilim tuğla üzerine tuğla koymaktır..”
Unat, geçen hafta Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri töreninde jüri özel ödülünü aldı. Biz kısa bir teşekkür konuşması beklerken o elinde notları bir iskemleye oturdu ve anlattı. Üstelik günümüzden de örnekler vererek...

Unat Türkiye’nin ilk kadın siyaset bilimcisi. Göç konusunda duayen olduğunu söyleyebiliriz. Ama sadece göç alanında değil, siyaset sosyolojisi ve kadın çalışmaları konusunda da önemli bir isim. Ve en önemlisi hala çalışmayı sürdürmesi, dünyada ve Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip etmesi, izlemesi... merakı, heyecanı... “Boş oturacak halim yok ya” diyerek kitap yazdığını söylemesi.


Türkçe’nin yanı sıra, İngilizce, Almanca, Fransızca dillerinde onlarca yayını var. Ve kendisine akıl danışan, bilgi isteyenlere açtığı kocaman bir kapı. Hem gönül hem evinin kapısı... Evinde kurabiyelerle, çaylarla ikramda bulunan, kütüphanesinden kucak dolusu kitapla gelip önünüze koyan, bilgelikle bıkmadan anlatan ve sizi uğurlarken de gülümseyerek “bilim tuğla üzerine tuğla koymaktır” diyen biri.

Hocalığı döneminde onlarca öğrenci yetiştirmiş, rol model olmuş. İçlerinde Unat’ın izinden giden ve önemli araştırmalara imza atanlar, siyasetçiler, rektörler var.

Zor ama başarılmış bir hayat

Abadan Unat zor bir yaşamdan azmi ile bu unvanı hak etmiş bir isim. İlber Ortaylı’nın “Türkiye’den yaka silken tiplere, Nermin Hoca’nın hayatını tavsiye ederim” sözleri ile başlayarak özetleyelim hayatını:

Kurtuluş savaşı yılları. Baba Hamburg ile İstanbul arasında trenle mekik dokuyan bir iş adamı. Hamburg’da bir bürosu var. Anne Macaristan’da tanıştığı Macar aristokrasisinden bir kadın. Viyana’da evlenirler ve bir kızları olur: Nermin. Aile bir süre sonra Türkiye’ye döner. Nermin Nişantaşı’nda mürebbiyeler ile Türkçe öğrenmeden geçen bir çocukluk geçirir. Babasını 9 yaşında kaybedince annesi ile Budapeşte’ye taşınırlar. Aile, geçim sıkıntısına düşer.

14 yaşındaki Nermin, Macaristan'da paralı olan öğrenimini sürdüremez olur. Oysa Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye’de eğitim parasızdır. Nermin, baba yurduna gitmeye karar verir.

Annesinin haberi olmadan Türk Büyükelçiliği'ne başvurur. Ona bir pasaportla birlikte, eline durumunu açıklayan bir de Türkçe mektup verirler. Başı sıkıştığında, derdini anlatamadığında o mektubu gösterecektir.

Tükenmez enerji

Ahmet Taner Kışlalı 15 kasım 1992’de bir makalesinde Nermin Hocayı bakın nasıl anlatmıştı:

“...Üçüncü mevki bir tren kompartımanının tahta sıraları üzerinde, günlerce sürecek bir yolculuğun ardından Türkiye topraklarına girer. Gümrük memurları, elinde Türk pasaportu olan ama Türkçe bilmeyen bu çocuğun durumunu çok ilginç bulur, giriş izni de hemen verilir. Küçük Nermin, İstanbul'da bir yandan Almanca dersleri verirken öte yandan Türkçe öğrenir.
İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Gazetecilik yapar. Türkçe'nin arkasından İngilizce ve Fransızca da öğrenmiştir. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan olur. Çağdaş siyaset biliminin Türkiye'ye girmesine öncülük edenler arasında yer alır. Gün olur, Türkçesi’nin bozuk olduğunu öne sürerek öğretim üyeliğinden atılmasını isteyenler çıkar.

Tükenmez bir enerji ve heyecanla, gençlere bir şeyler verme isteğini yitirmez. uluslararası toplantılarda Türkiye'yi, Türk kadınını, Mustafa Kemal'i savunur, savunur, savunur..”

Bu yüzden Nermin hoca'nın şu sözü iyi anlaşılmalı: “Hepiniz Türklüğün içine doğdunuz, ben onu seçtim.

Oğluna Mustafa Kemal ismini vermesi de bu yüzdendir.

Avrupa Konseyinin Kadın/Erkek Eşitliği (CDEG) komisyonunda 1978-1993 yılları arasında Türkiye’yi ikinci başkan ve üye olarak temsil etti. 1967-70 döneminde Uluslararası Siyaset Bilimi Derneğinin (IPSA) ikinci başkanlığını yaptı. Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı Dr.Nermin Abadan-Unat’a 1978’de Yüksek Liyakat ( Hohes Verdienst Kreuz) nişanını verdi. 1998’de “Aydınlanmanın Kadınları “ ödülü alanlar arasında yer alan Abadan-Unat’a 2000’de “ Fulbright Yaşam Boyu Akademik Hizmet” ödülü, 2004’te Kültür Üniversitesi “Yürekli Kadın ödülü, 2006’da Marmara Üniversitesi “Yaşam Boyu Başarı” ödülü, 2012’de Koç Vakfı “Eğitim alanında Üstün Hizmet” ödülünü verdi.

“Ben Kassandra değilim, yalnızca ümit etmek istiyorum”

Nermin Hoca aldığı ödül sonrası yaptığı konuşma günümüz dünyasını anlamak açısından da önemli.

“Ortadoğu’daki savaşlar, yoğun göçler Avrupa’daki İslamofobiyi güçlendirdi, çok kültürlülük politikaları terkedildi. Artık 4. ve 5. kuşaklar bile iyi eğitim almalarına karşın ayırımcılığa uğrayabiliyor” diyen Unat, Türk göçmen ailelerin gençlerinin eğitim sorunlarını şöyle anlattı:

“Ray C.Rist gençlerin yükselmelerini engelleyen ilkeleri şöyle özetlemektedir:

  1. Sistem seçicilik ilkesine dayanmaktadır,
  2. Okul çocuğu için yüksek derece ayrıştırılmış bilgilerle doldurulması gereken boş bir kap olarak algılamaktadır.
  3. Öğretmenlerin anadili Almanca olan çocuklara öncelik tanımaları.

Günümüzde eğitim tamamen Almanca eksenine oturtulmuş bulunmaktadır. Bunun sonucunda Türk genç kuşakların ancak yarısı yakını meslek okullarının bir kısım branşlarına girmeyi başarmakta. Günümüzde de “seçkinler” kesimine eleman yetiştiren üniversitelere ancak sınırlı sayıda Türk gençleri girebilmekte, bu alanda Türk kızları örneğin tıpta erkeklerden ileridir”.

“Ulus ötesi” kimlik

Unat, 4.5 milyon Türk yurttaşın dünyanın beş kıtasına yayıldığını, bunlardan 3 milyonunun Avrupa’ya gittiğini, bu sayının yüzde 80’inin ise Almanya’ya gittiğini vurguladı ve 2007’den bu yana internet yoluyla ülkeleri ve çevreleriyle sürekli iletişim halinde bulunan yurttaşların “Ulus ötesi” bir kimlikle iki taraflı bağlılıklar içinde bulunduklarını söyledi.

Ulus ötesi alanların genişlemesinin Türk kökenli yeni Avrupa’lıları kamusal hayatta daha görünür yaptığını belirten Abadan-Unat, bu gelişmenin 1990’dan sonra iki Almanya’nın birleşmesi ve Ortadoğu’daki savaşların yayılması, IŞİD gibi radikal İslamcı örgütlerin terör eylemleriyle Avrupa’nın birçok ülkesinde yoğun bir İslamafobi yarattığına dikkat çekti.

Uluslararası ilişkilerin karmaşıklığı sonucunda AB devletlerinde giderek artan bir “aşırı ulusçuluk” hareketi gözlendiğini ifade eden Abadan-Unat, Thomas Faist’in belirttiği “ulusötesi alanların genişlemesi ve aktörlerin etkinliğinin artması”nın, Türk kökenli Yeni Avrupalıların bütünleşme süreci boyunca iki taraflı bir sorumluluk yarattığını söyledi. Nermin Abadan-Unat “Kabul eden ve yollayan devletler açısından “Asimetrik – bakışımsız” bir durum yansıtan bu soruna altmış yıldan bu yana gereken önemi gösterilmemiştir” dedi.

Nermin Abadan-Unat “İletişim alanında dünyayı saran ağlar çoğaldıkça yeni vatandaşların gereksinmelerine öncelik tanımak şart. Günümüzde illegal hareketler, yatırımcı göç, emekli göçü, iklime bağlı göç, dairesel göç hareketleri ortaya çıktıkça yurttaşlık kimliklerinde ortaya çıkan önemli farklılıkları sürekli bilimsel yöntemlerle izlenmesi şarttır. Ulusal ötesi toplumsal kimlikleri görmemezlikten gelemeyiz” dedi ve “Ben Kassandra değilim sadece umut etmek istiyorum” diyerek sözlerine son verdi.

Özlem Yüzak


Bu yazı HBT'nin 56. sayısında yayınlanmıştır.