İstanbul için geç mi kalındı?

Orhan Bursalı
İstanbul için geç mi kalındı?

İstanbul’u kurtarma mucizesi, akıl ve ülke sevgisi ile gerçekleşir.

Maraş merkezli yaşadığımız ve iki atom bombası testine denk gelen bir enerji dışa vurumu ile gerçekleşen büyük yıkım, şüphesiz ki akla hemen İstanbul’u getirdi. İstanbul’da ortalama 7.5 büyüklüğü olarak öngörülen deprem ne kadar yakınlaştı?

Her zaman depremin ardından koşan bir ülke durumundan çıkabiliriz, acıların peşinden koşmayabiliriz, ülkenin bu kez gerçekten tam anlamıyla batmasını engelleyebiliriz belki, İstanbul için! Türkiye’nin kalbi, 18 milyonluk kent, ekonominin yarısından fazlasını üreten…


Büyük bir tehdit altında! 7.4 ile sarsıldı İstanbul’un başucu, arkası, önü, Kocaeli Gölcük depremiyle. Düzce’den körfeze kadar kırılan Çınarcık’ı da yerle bir eden fayın etkisi Avcılar'da da patlamıştı.

Ama Körfez’den Marmara denizinden Trakya ve ötesine uzanan "İstanbul Fayı" tehlikesi, sadece İstanbul’u değil tüm Marmara’yı ve daha da ötesi Türkiye’yi tehdit ediyor.

Bu fay ne durumda? Ne zaman kırılabilir? 3 parça mı, 2 parça mı yoksa önce tek parçası mı kırılır, veya kırılan tek parçası diğerlerini de tetikler mi?

Bir bilinmezlik içindeyiz. Bilim de öyle. Ama bilinen şu: Kırılacak. Peki ne zaman?

Bu konuda bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Ama bilimsel varsayımlarımız var.

Gelin 17 bin kişinin öldüğü 1999 felaketinden hemen sonra yapılan bilimsel araştırmalara ve varsayımlara gidelim. Çünkü bunlar geçerliliğini yitirmiş değil.

Üzerinde birleşilen (2020 tarihli) ve bugün de kullanılan bir araştırma, İstanbul fayının 30 yıl içinde %62 olasılıkla kırılma olasılığını ortaya koyuyordu. Şüphesiz bu ortalama bir oran, mesela 5 yıl daha erken 5 yıl veya 10-15 yıl daha geç kırılma olasılığı var.

Bilim bunu bilemiyor. Mesela bizim Kuzey Anadolu Fayı’na benzeyen, ABD’nin doğusundaki San Andreas fayı için bilimciler "Yahu bu fayın kırılması gerekir, neden bu kadar gecikti?" sorusunun peşine düştüler. Binlerce data oluşturdular ve 1994 yılında kırılmasının büyük olasılık olduğunu yazdılar. Fakat fay kırılmadı, ama beklenen kırılma 2004’te gerçekleşti. Yine de 'suçlu' yakalanmıştı ve bilimin öngörüleri gecikmeyle gerçekleşecekti.

Peki İstanbul fayı?

Türkiye’nin deprem konusunda farkındalık yaratmak için kendini ortaya atan Naci Görür diyor ki:

"Türkiye’nin en tehlikeli fay hattı Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) 1939'da Erzincan’dan başlayarak büyük depremler üreterek enerjisini boşaltmış ve İstanbul’un kapılarına dayanmıştır. Marmara bölümünü de kırınca artık uzun bir süre sakinleşecektir. Bugün Marmara Denizi içerisindeki bölümünde yeterince stres biriktirmiş kırılacak duruma gelmiştir. Zaman verilemez ama bu fay kuşağı büyük deprem üretmek için fazla beklemeyecektir. Çünkü bu denizel kuşağın doğusu ve batısındaki karasal kesimleri kırılmıştır. Marmara fayı 7.2 ila 7.5 büyüklükte deprem üretecektir."

Naci Görür’e göre, Marmara fayı 2029’da kırılabilir. Bu hesabın dayandığı mantık, biraz önce dediğim gibi 2000 yılında yapılan araştırmanın %62 olasılıkla 30 yıl içinde kırılabileceği öngörüsü. 2023-2000=23 yıl geçti. Bu taktirde bu araştırmanın öngörüsüne sadık kalırsak, Marmara Fayı önümüzdeki 7 yıl içinde %62 kırılabilir.

Dikkat edin bu tarih bir yazgı değil. Zaten %62 olasılıkla diyoruz. Demek %38 kırılma olasılığı sarkabilir. Tabii zaman geçtikçe bu olasılık artıyor, şimdi %70 olasılıktan bahsediyoruz. Naci Görür, bu olasılığın gerçekleşmesini 15 yıl erken 15 yıl geç olarak görüyor.

Fakat bu hesaplar bilinmezlikle doludur, tek bildiğimiz kırılacağıdır ve kırılması için de yeterli birikime sahiptir. Her yıl da etkisi daha büyük olacak enerji biriktirdiğini de belirtelim. Celal Şengör de bu hesaplara katılıyor ve diyor ki "Kuzey Anadolu Fayı’nın gelip dayandığı Marmara segmentinde, 1766’dan beri büyük bir deprem olmadı. Bu fayın deprem üretme zaman ölçeği yaklaşık 250 yılda bir olarak hesap edilir." Demek ki kırılma zamanı içinde yaşıyoruz, uzatmaları mı yaşıyoruz veya daha çok zamanımız mı var, bilmiyoruz.

Şimdi felaketin jeoloji tarafını bir kenara bırakalım. Bu veriler üzerinde tartışmak zaman kaybı. Bilimsel gerçek önümüzde duruyor. İstanbul kurtarılabilir mi?

İstanbul kurtarılabilir

Bundan şüphe duymak, Cumhurbaşkanı’nın Maraş’ta dediği "Bu kaderimizde yazılı" gibi, gerçeklerle ilgisi olmayan, ölümlere boyun eğmeyi öneren, iktidarda oturan bir sorumlu siyasetçinin sorumluluklarından kaçması anlamına gelir. Hepsi geçmişte de öyle yaptı ve milletin kadercilik yapısına sığınarak sorumluluklarından kurtulmaya çalıştı. Ama öyle değil, evet fayın kırılacağı bir yazgı ise, bu yazgının yaratacağı felaketlere meydan vermemek de milletin isteği ve beklentisidir. İstanbul, yıkıcı depremin etkisini mümkün olan en aza indirebilir hala.

Bu çok zor bir görev. 23 yıldır bu konu konuşuluyor. Ülkemizin en iyi deprem-yapı etkisi uzmanlarından Mustafa Erdik, yıllar önce İstanbul için yaptığı deprem senaryosunun hala geçerli olduğunu söylüyor. Yani senaryoda değişiklik yapılmasını gerektiren bir değişiklik İstanbul’da gerçekleşmiş değil.

Celal Şengör, İstanbul’da binaların %60’ının yasadışı inşa edildiğini ve bir depremde 80 bin kadar binanın tamamen tuzla buz olacağını, 50-100 bin kadar insanın ölebileceğini belirtiyor ki, bunu İstanbul deprem senaryoları da öngörmektedir.

Mucize, akıl ve ülke sevgisi ile gerçekleşir

Düşünün, üstelik bu iktidar çıkarttığı imar affı ile, topladığı 100 milyar TL karşılığı bu binaların dokunulmazlığını sağladı. Ama bu insanlar özellikle büyük tehlike altında. Şengör, İstanbul’u ancak bir mucizenin kurtarabileceğini söylüyor. Neden mucize? Çünkü ülkeyi yönetenler büyük bir atalet içinde ve bugüne kadar da yapmaları gerekenleri yapmadılar.

Ama bu mucizeyi, şimdi Maraş ve 10 kenti yerle bir eden, güzelim Antakya’yı tamamen sıfırlayan büyük felaketten sonra Türkiye gerçekleştirebilir! Bunun için gerekli olan sadece akıl, insan ve yurt sevgisi… Eğer bu varsa, bugünden itibaren kaynaklar seferber edilerek, hızlı bir plan program çerçevesinde, eldeki bilimsel verilerden yola çıkarak, İstanbul hazırlanabilir.

Naci Görür şöyle diyor: "Zaman daralmaktadır. Bugüne kadar deprem hazırlığı adı altında yapılanlar yeterli değildir, kenti deprem dirençli hale getirmek şarttır. Bunun içinde kentin halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomisi ele alınmalı ve depremde uğrayacakları hasarlar azaltılmalıdır. Ne İstanbul’da ne de Türkiye’de depremler bitecektir. Bu deprem mekanizması 13 milyon sene önce oluştu ve daha milyonlarca devam edecek. Bizler de bu topraklarda ebediyen yaşayacağız. Depremi durduramayız ama bize vereceği zararları azaltabiliriz. Onun da yolu ülkemizdeki kentleri deprem dirençli hale getirmektir."

Durum bu... İstanbul’u, 18 milyonu ve Türkiye’yi kurtarmak istiyoruz muyuz? Soru budur.

İstiyorsak hemen kollar sıvanmalı. Hükümet kulak mı vermiyor? İstanbul Büyükşehir işe girişmeli bir kenarından, ama mutlaka. Büyükşehir kendi yetkileri ve yapabileceklerinden kaçmamalı, kaçamaz.

 Orhan Bursalı

*Bu yazı 16.02.2023 tarihli HBT Dergi'nin 359. sayısında yayınlanmıştır.

Orhan Bursalı