Simya, laboratuvar bilimlerine katkı yaptı mı? Peki, en büyük Magus kim? – 2

Öne Çıkanlar Sağlık Toplum

Rönesans Magusları, şeytan güçlerini çağıran, kara pelerinli sihirbaz parodileriyle hiç ilgisi olmayan bilginlerdi. Bunların çoğunluğu, matematiği evrenin anahtarı haline getiren, Newton'un (1643-1727) yaşadığı zamanlara kadar etkinliklerini korumuş olan saygın ve iyi eğitim görmüş insanlardı.

Magus


Hiç yaşamamış olduğu halde, Trismegistus güven duyulmayan bir sahtekar değil, Rönesans kültürü içinde kilit rolde bir semboldü. İnsanlık tarihi başlangıcından beri Tanrı bilgeliğini almak üzere seçildiği iddia edilen figürdü. Hermes Trismegistus, 15. yüzyılın sonunda Rönesans inancının bir parçası oluvermişti. Siena Katedrali'nin mozaik döşemesinde, “İsa gelecek” kehanetinde bulunan Yunanlı kadın kâhinlerle yan yana, sarık sarılı başı, bilgelere has sakalıyla dikkat celbeden şekilde resmedilmişti.

Floransa Katedrali'nde Marsilio Ficino (1433-1499) adında bir rahip, sözüm ona Trismegistus'a ait olan eserleri tercüme etmişti. Medici Ailesi için Yunanca elyazmalarını toplamakta olan bir keşiş bunları gelişigüzel gruplamıştı. Dini bütün bilgin Ficino, devraldığı bu karmakarışık hermetik metinlerin, Hristiyanlık hakikatlerini önceden bildiren kadim Mısır vahiyleri olduğu şeklinde yorumladı. Ficino ayrıca yakın zamanlarda İslam Uygarlığından kendilerine gelen Platon vb. Yunanlı yazarların eserlerini de inceliyordu. Nihayetinde birbiriyle bağlantısı olmayan bu eski kaynakları birbirine ekleyerek yaptığı karışımla, kendine Yeni Platonculuk yorumu oluşturdu. Ortaya çıkardığı yorum Platonculuğun, Hristiyanlık ile büyücülüğün felsefi bir karışımıydı.

Ficino ve Pico (Giovanni Pico della Mirandola,1463-1494), 15. yüzyılın ünlü İtalyan felsefecileriydi, onların Platonculuğu bir aç asır daha yaşadı ve bilimsel fikirlerin içine alındı.

Kopernik: İki büyük yenilik

Aslında, bir akademisyen değil, zengin amcası tarafından korunan, sıradan bir kilise idarecisi olan Kopernik (1473-1543) iki büyük yeniliği sayesinde modern astronomi bilimin kurucu babaları arasına katılmıştır. Her ikisi de Yeni Platoncu düşünceler olan i) Güneş'i evrenin merkezine yerleştirmesi, ii) Evrene matematiksel olarak yaklaşmak konusunda ısrar etmesi. Hermes Trismegistus gibi Kopernik de Güneş'i, Tanrı'nın gözle görülen maddeleşmiş hali olarak düşünürdü. Bu şekilde düşünenler, Platon ile Pisagor'un maguslar tarafından canlandırılan geometrik kozmolojilerini yeniden gün ışığına çıkarmışlardı.

İngiltere'nin en seçkin magusu olan John Dee (1527-1608), üniversite eğitimi görmüş bir matematikçiydi. I. Elizabeth tarafından siyasal stratejiler ve denizcilik işleri konusunda danışmanlığı yanında, saray etkinlikleri için isabetli tarihlemelerin astrolojik tahminler yapması maksadıyla özel olarak seçilmişti. Doğu devletlerinde ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nda bunun karşılığının müneccimlik/müneccimbaşılık olduğunu hatırlayalım.

Dee, fakir bir adam olarak öldü. Fakat, Shakespeare gibi gençlere kuvvetli bir ikon olmuştu. Genç William, Fırtına adlı tiyatrosunda, göklerden gelen sihirli bir müzik tesiri altında kalan bir adada düşsel bir gemi kazasını sahneledi; tabiata müdahale eden kuvvetli Prospéra karakteri Dee’yi temsil ediyordu.

Dee ağırlıkların kaldırılması, arazi ölçümleri, optik aletlerin tasarımı gibi uygulamada rastlanan sorunlarla ilgilenmekteydi. Bir Yeni Platoncu olan Dee, evreni anlamak için matematik gereklidir diyordu. Ona göre, şekillerle rakamlar hem dini hem ilmi anlamlar taşımaktaydı. Dee, onlara maddesel dünyamızla göksel diyarlar arasında aracılığı gerçekleştiren soyut mevcudiyetler olarak bakıyordu. Mesleki çevresinde Latince çalışanlar anlasın diye İngilizce yazan Dee, rakamların yalnızca yıldız yörüngeleri değil, dünyaya ait faaliyetler - askeri taktik planlanması, hukuksal kararlar almak, harita, saat, ya da makaralar yapmak gibi işler - için de çok önemli olduğunu anlatıyordu.

Evi büyük bir deneysel laboratuvar

Üniversitenin dışında da etkinliklerini sürdüren Dee, teorik araştırmaları laboratuvar incelemeleri ve pratik uygulamalarla harmanladı ki, bunlar modem bilim için önemli özelliklerdendir. Dee beyler için, yeni bir bilimsel hayat biçimi için de ayrıca öncülük yaptı; o, kendi evinde çalışmak suretiyle para kazanıyordu. O sıralarda İngiltere’de bilginlerin çoğu bekârdı. Manastır veya üniversitede inzivaya çekilerek çalışma yaparlardı. Kıta Avrupa’sındaki maguslar bile ruhlarını saf tutmak için evlenmiyordu. Ancak Dee, evinde yaşıyor, evli ve bilimsel araştırmalar yapmak suretiyle ailesinin de geçimini sağlıyordu.

Dee alet almış, asistan tutmuş, binlerce ciltlik bir kütüphane kurmuş, onu İngiltere'deki en büyük kütüphane yapmak üzere sürüyle paralar dökmüş, hırslı bir magustu. Üniversiteler, öğrenim faaliyetlerinde hâlâ klasik müfredat kullandığı ve Kraliyet Enstitüsü henüz kurulmadığı için Dee'nin evi, İngiltere’nin en büyük deneysel araştırma merkezi işlevi görüyordu.

Büyü, hem kuramsal hem de pratik yüzleri olduğundan, eczacı, otacı ve araçlar kullanmak yoluyla iksir hazırlamaya alışık olan zanaatkârlara olduğu kadar, kibar bilginlere de hitap ediyordu. Modern bilimde olduğu gibi büyü de, hem entelektüel beceri hem el becerisi gerektiriyordu. 16. yüzyıl başında yayıncılık ve okuryazar oranı arttıkça, zanaatkârlarla akademisyenler yüzyıllardan beri geliştirilmekte olan formülleri değiş tokuş etmeye başladı. Büyücü uzmanlıklarının bilgileri mühim ticari değer taşıyordu; bilhassa Alman saraylarının zengin hamileri, madenlerini daha kârlı kılmak veya üretim tekniklerini iyileştirilmek için danışmanlar kiralardı.

Bu pratik uygulama bilgileri, üniversitelerin müfredatının dışında tutuluyordu, fakat bazı bilginler açıkça geleneksel kuramlardan yüzlerini büyüye döndürerek ilerlemeyi amaçlıyorlardı. 16. yüzyıl ilk yarısı, özellikle bu konudaki etkin devrimcilerinden birine tanıklık ediyordu: Theophrastus von Hohenheim. Hohenheim klasik tarihi reddettiğini göstermek için ismini Paracelcus (Romalı hekim Celsus’un karşıtı; 1493-1541) diye değiştirmişti. Bu kibirli ve saldırgan adam, muhaliflerin sempatisini kazanmaya çalışıyordu. Paracelcus açılış konuşmasında bilginin herkese açık olmasını savunuyordu, deri bir önlük giyip Almanca konuşarak üniversite otoritelerini hayrete düşürdü. Hem öğrenmek hem de öğretmek için Avrupa'yı dolaşmış, lâkin, bilge âlimler yerine berberler, serseriler ve yaşlı kadınlarla konuşup bilgi toplamakla övünüyordu.

İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth ile Fransa Kralı IV. Henry gibi zengin aristokratlar, resmi tıp danışmanlarından başka, Paracelsus'un yöntemlerini kullanan şifacıları da çalıştırıyorlardı. Kraliyetin tabipleri, Paracelsus'un fikirlerini alıp kendi tarzlarına göre uyarlıyorlardı. Böylece teoriler, inanılırlıklarını kaybetmiş olsa bile, Paracelsus’un kimyasal ilaçları ana akım tıbbına girmiş oluyordu.

Rönesans magusları, şeytan güçlerini çağıran, kara pelerinli sihirbaz parodileriyle hiç ilgisi olmayan bilginlerdi. Bunların çoğunluğu, matematiği evrenin anahtarı haline getiren, Newton'un (1643-1727) yaşadığı zamanlara kadar etkinliklerini korumuş olan saygın ve iyi eğitim görmüş insanlardı. Düşünceleri ve etkinlikleri, bilimin seyrini derinden etkilemişti. Kendilerini Tanrı'nın yarattığı harikalar üstüne kafa yormaya adamış üniversite bilginlerine kıyasla maguslar, dünyayı ve evreni ne denli iyi anlayabilirlerse, o denli iyi değiştirerek kontrol edebilecekleri inancını duymaları açısından, modem bilim insanlarına daha çok benziyorlardı.

1947’de ekonomist John M. Keynes, "Newton, akıl çağının ilk ismi değildi. O, büyücülerin sonuncusuydu" dediği zaman akademi dünyasında yer yerinden oynamıştı. Bir skandaldı bu, bilim insanları için. En büyük kahramanlarının adı simya, astroloji ve büyü işleriyle lekelenemezdi böyle. Ancak, Keynes'in bu hükmüne tarihçiler artık katılmaktadırlar. Newton, kendinden önce gelen büyük magusların eserlerini reddetmediği gibi onları daha da geliştirmiştir; dolayısıyla modern bilimsel bilgilerin kalbinde büyüye dayalı fikirlerin yattığı kabul görmektedir.

Bilim tarihçisi Fara’nın ifadeleriyle Kopernik'in Güneş'i kozmosun merkezine yerleştirmesinden çok sonraları bile geçerliliğini korumuş; aynı şekilde, simya deneylerini ve ruhsal güçleri temel alan büyücüler matematiği kozmosun anahtarı olarak konumlamışlardı. Magusların en büyüğü, son çıkan matematik teknikleri yerine Yunanca geometri dilinde yazmayı tercih eden dindar simyacı ve doğa felsefecisi lsaac Newton'du muhtemelen. Newton’un 1687 tarihli Principia’sı bugün bilim dünyasının kutsal kitabı konumundadır, fakat eserlerine kadar geleceğe yönelik öngörülü bir bakışla yazılmışsa da köklerini geçmişten alıyordu.

Prof. Dr. Kadircan Keskinbora, Bahçeşehir Ü. Tıp F. Öğretim Üyesi

Kaynaklar:

Bacon R. Excellent Discourse of the Admirable Force and Efficacy of Art and Nature, The Alchemy Reader: From Hermes Trismegistus to Isaac Newton, Cambridge: Cambridge University Press, 2003, s. 13.

Keynes JK. "Newton, the Man", The Royal Society Newton Tercentenary Celebrations içinde, Cambridge: Cambridge University Press, 1947, s. 27.

EUCLID (fl. ca 300 B.C.) The Elements of Geometrie. Translated into English by Sir Henry Billingsley (d. 1606), with a preface by John Dee (1527-1608). London: John Day, 1570. https://www.christies.com/lotfinder/Lot/euclid-fl-ca-300-bc-the-elements-4890283-details.aspx erişim:19.9.2020

Lienhard JH. John Dee. https://uh.edu/engines/epi474.htm erişim:19.9.2020

Fara P. Bilim, Dört Bin Yıllık Bir Tarih. Çev. Babacan A. İstanbul: Metis Bilim, 2018, s.131, 148-151.