Berlin’deki Bergama

Edip Emil Öymen
Berlin’deki Bergama

Bir 360 derece panorama ekranı yapılıyor: 108 metre uzunluk. 30 metre yükseklik. Bu ekrandaki üç boyutlu görüntü: Milattan Sonra 129 yılında Bergama’nın yüksek tepesinden (Akropol) aşağılara doğru bakış. Ortada büyük amfitiyatro. Arkasında Zeus Sunağı. Günlük hayatını yaşayan Bergama halkı. Roma İmparatorluğu’nun henüz güçlü, varlıklı, güvenli dönemi. 21. yüzyıl turistleri, üç katlı bir platforma asansörle çıkarak kendilerini bu -en ince ayrıntısına kadar resmedilmiş- üç boyutlu görselliğin içinde bulacak: Yoğuşmalı algıyı destekleyen sanal gerçeklik.

Müze, “Kapalıyız” diyemez

Berlin Bergama Müzesi 2024’e kadar onarım nedeniyle kapalı. Bu yüzden Müze, “Pardon, kapalıyız” demek yerine, “Bakın, size panorama hazırladık” diyerek turisti boş çevirmeyecek. Kasımda ziyarete açılacak panorama sadece pasif bakış için değil: Bergama halkını “gösteren” 80 heykel, ayrıca rölyef ve mozaikler de sergilenecek. Panoramada, Bergama’nın gündüz ve gece görüntüsü de olacak. Panorama kendi başına bir seyirlik, merak alanı yaratacak. Müzeye de ek gelir.


Tam 140 yıl önceydi

Bergama Müzesi’nin bugünkü öyküsü, düne dayalı: Osmanlı ekonomisinin “resmen” iflas ettiği 6 Ekim 1875’e. O gün hükümet, iç ve dış borçları ödeyemeyeceğini (moratoryum) ilan etti. Aynı yıl, Bosna Hersek’te isyan çıktı. Bu yüzden Ruslarla –zaten hiç iyi olmayan- aramız hızla bozuldu. Bu arada Abdülaziz tahttan indirildi. Kısa sürede kuşkulu bir şekilde öldü (İntihar? Cinayet?). Yerine Abdülhamit geçti. Meşrutiyet ilan edildi. Ruslarla 93 Harbi diye bilinen 1877-78 savaşı başladı. Ruslar doğuda Erzurum’a, batıda İstanbul’un kenarına (Yeşilköy) kadar geldiler. Osmanlı “elden gidiyor” diye paniğe kapılan İngiltere sayesinde Ruslar İstanbul’a giremedi. Ama Balkanlardaki Türk egemenliği büyük ölçüde bitti. İstanbul muazzam göç aldı. Bu kargaşadan çok daha önceden beri İngiliz, Fransız, Alman, Avusturyalılar, “batmakta olan gemiden ne kurtarsak kârdır” hesabıyla Antik Yunan ve Roma eserlerini Osmanlı’nın bazen resmî izniyle, bazen izinsiz, parça parça götürüyorlardı. Truva (“yeni” adıyla Troya!), Knidos, Ksantos, Atina Partenon sadece birkaç örnek.

Taş toprak, çanak çömlek

Zeus Sunağı o dönemde henüz toprak altındaydı. Ama heykel parçaları tarlalarda, yol kenarlarında görülüyordu. Bergama – Dikili karayolunu yapan ekibin Alman mühendisi Carl Humann, Sunağın bulunmasına 1860’larda öncü oldu. Kazı izni 8 Eylül 1878’de İkinci Abdülhamit’ten alındı. Hükümet, 20 bin Alman Markı karşılığında tüm arkeolojik buluntuların Berlin’e götürülmesine izin verdi. Anlaşmalara göre Osmanlı’nın payına düşen üçte bir hisse 40 bin Frank karşılığında Almanya’ya terk edildi (J. Modern Turkish History Studies. 2017. 17:43-67). Her bir taşı numaralanan Sunak, 1.5 kilometrelik yamaçtan aşağıya birkaç ton ağırlığında kesikler halinde Aralık 1886’ya kadar Berlin’e taşındı. Orada yeniden taş üstüne taş konularak aynen kuruldu. Bu sürecin çok ilginç öyküsü ayrı bir konu. Sonuçta bugün, Berlin’de yanyana beş müzenin en yıldızı: Bir kültür ve tarih tapınağı.

Yadegar Asisi: Panorama üstadı

Ailesi İranlı, Viyana doğumlu, Almanya’da mimarlık öğrenen görsel sanatçı Yadegar Asisi, üç boyutlu panoramalarıyla ünlü. Bergama Müzesi’ne teknolojik destek amacıyla müzenin bahçesinde yarattığı panoramayı 2011-12’de 1.5 milyon kişi ziyaret etmişti. Kasım’da açılacak yenisi daha büyük, daha gösterişli olacak. Berlin’i 1961 – 1989 bölen, Doğu Almanya’nın inşa ettiği Duvar’ın üç boyutlu panoraması halen ziyarete açık. Şubat 1945’te İkinci Savaş'ı Almanya’nın kaybettiği belliyken, halkın moralini sıfırlamak için ABD ve İngiliz savaş uçaklarınca feci bombalanan Dresden kentinin önceki Barok ve sonraki yıkıntı panoramasını da 3D olarak hazırladı. Ayrıca 7 tane daha başka panoraması, ayrıca konumlandırma (enstalasyon), sergileri var. Bütün bu yenilikçi yaratıcı faaliyet için Asisi’ye görsel ve sergi tasarımcıları, 3D modelleme uzmanları, baskı ustaları, mimarlar, ışık ve giysi tasarımcısı, kültür yöneticisi, metin yazarları vb çalışıyor.

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 07.09.2018 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı. 

Edip Emil Öymen