Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, eğitim…

Lale Akarun
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, eğitim…

Bilim Akademisi, Cumhuriyet'in 100. Yılı vesilesiyle bir yıldır her ay “Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girerken” temalı bir panel düzenliyor. Şimdiye kadar sağlık, afetler, deprem, ekonomi, siyaset, sosyal politika ve tarım konulu paneller düzenlenmişti. Panellerin çoğu fiziksel olarak düzenleniyor: İstanbul’da, Galatasaray Lisesi’nin karşısında, Yapı Kredi Kültür Sanat konferans salonunda düzenlenen paneller, herkese açık. Her birinde konunun önde gelen uzmanları yer alıyor ve derli toplu, bilgi dolu sunumlar yapıyor. Filme alınan paneller bir süre sonra Bilim akademisi YouTube kanalında da yayınlanıyor. Paneller, güzel bir ortamda bir araya gelmek ve tanışmak için çok güzel bir fırsat. Öncesinde ve sonrasında da İstiklal Caddesi zengin kültürel ve sosyal buluşma imkanları sağlıyor.

Ben, panel öncesi Pera Müzesi'ndeki “Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi” başlıklı muhteşem sergiyi gezdim.

Çalışan çocuk yaşı 5


Geçen hafta düzenlenen panelin konusu eğitimdi: Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girerken eğitim. Mevcut durumun kapsamlı bir tablosunu Eğitim Reformu Girişimi’nden Burcu Meltem Arık sundu. Eğitim harcamaları ile başladı: Yıllar içinde bütçeden eğitime ayrılan harcama miktarında düşüş, ülkeler arasında sonlarda olan yerimiz. Tabii bununla ilgili olarak, yarısı Türk vatandaşı, yarısı göçmen olmak üzere, bir milyon eğitim dışında kalan çocuk. Eğitim içinde olmakla beraber, mesleki eğitimin parçası olarak çalışan çocukları saymasak bile, çalışan çocuk yaşının 5’e (yazı ile, beşe) düşmüş olduğunu duymak, içimizi parçaladı. Okula giden çocukların yüzde yirmiye yakınının aç gezdiğini gösteren istatistikler de öyle.

Panelistler ikişer kez söz alarak onar dakika konuştular. İkinci sırada, Koç Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi Çetin Çelik, eğitimin sosyolojik yönünü ele aldı: Eğitimin politika yapıcı açısından birlik yaratma yönünü ve ekonomik açısından meslek edindirme yönünü eleştirel bir dille değerlendirerek, tarihi bağlamı içinde anlattı.

Ben üçüncü sırada konuşmacıydım ve HBT yazılarımda ele aldığım yapay zeka eğitimi konusunu ele aldım. İMF’nin hazırladığı istatistiklere göre yapay zekanın gelişmiş ülkelerde işlerin %60’ını etkileyeceğini, bu işlerde çalışanların yarısının başka işlere kayarken, diğer yarısının yapay zekayı kullanarak daha verimli olmasının beklendiğini aktardım. Düşük gelirli ülkeler, verimliliği yapay zeka ile artırmak yerine, daha düşük ücretler ödeyerek bir süre daha rekabet edebilecekler; ancak bir süre sonra bu rekabet avantajını da yitirecekler ve gelişmiş ülkelerle aralarındaki teknolojik çatal gittikçe açılacak; gelir uçurumu büyüyecek. Onun için bir an önce yapay zeka eğitimine başlamak gerek.

Peki bu eğitim nasıl bir şey?

Şimdiki gibi lisede bir takım kuru ve tatsız seçmeli derslerden oluşmamalı. İyi örneklerden kısaca bahsedip, Prof. Dr. Cem Say ve Hisar Eğitim Vakfı okullarının değerli bilişim teknolojisi öğretmenleri Sedat Yalçın ve Bahadır Yıldız tarafından liseler için yazılmış Yapay Zeka kitabına sözü getirdim. Her ne kadar liseler için dense de, kitaptaki bazı örnekler çok daha küçük sınıflar için de uygun: Mesela algoritma kavramının anlatımı için verilen egzersizler: Hamburger yapacaksınız; elinizde şu malzemeler var; bir hamburger algoritması yazın. Daha sonra bir arkadaşınız bu algoritmayı uygulayarak hamburger yapsın. İstediğiniz gibi oldu mu yoksa bazı adımları eksik mi bırakmışsınız? İyi oldu mu? İyilik ölçütü nedir?

Kitap bunun gibi canlı anlatım örnekleri ve egzersizleri ile dolu. Kitabın ilk kısmı klasik yapay zeka konularından oluşurken, ikinci kısmı son yıllarda büyük atılıma olanak sağlayan yapay öğrenme konusuna ayrılmış. Bu kitabın bir ilk olmasını, daha küçük sınıflar için de müfredat ve eğitim materyalleri geliştirilmesini dilerim.

Lale Akarun

*Bu yazı, HBT Dergi 412. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun