Mustafa İnan, bildiğiniz üzere, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nin efsane hocası, 1967 yılında çok erken kaybettiğimiz büyük bilim insanı. İTÜ rektörlüğü, 1987 yılında kütüphanesine “Mustafa İnan” ismini verirken, konuşmaları, çeşitli konularda makaleleri ve el yazısı notlarından oluşan bir seçkiyi kitaplaştırmış. İTÜ matbaası tarafından basılan bu kitabı, babamın kütüphanesini elden geçirirken keşfettim. Bu zamana kadar fark etmemiş olmamın sebebi, kitabın sırt yazısı olmaması: Yaklaşık 140 sayfalık bu beyaz cilt, diğer kitapların arasına saklanmış bir hazine.
Kitaptaki yazıların konuları Prof. Mustafa İnan’ın akademik çalışma alanı olan uygulamalı mekanik dışında. Genel akademik konuları ele alan makaleler yanında, çok farklı alanlarda yazılar da var: Matematik, mühendislik eğitim felsefesi, mühendislik müfredatı, kalkınmada eğitimin rolü, beyin göçü, insan ve otomat konusundaki yazıları, bugün de geçerli sağlam prensipleri ve öngörüleri olduğunu gösteren yazılar. Bunun yanı sıra, maneviyat, iç disiplin, düşünme, tarih, kültür, sanat üzerine notları da çok ilginç ve bu büyük bilim insanının geniş bilgisi, görüşü, çok yönlülüğü hakkında fikir veriyor.
Nasıl bir mühendislik eğitimi
Mühendislik eğitimi ve mühendislik bilim dallarının gelişimine yazıları ve konuşmalarında çok yer vermiş. Mühendislik eğitiminde iki tür yaklaşımdan söz ediyor: Birincisi, “zamanın cari teknik bilgi ve metotlarına vakıf, uygulama alanına derhal intibak edebilecek” mühendisler yetiştirmek. Bu yaklaşımın, verilen bilgilerin zamanla demode olması riski ile karşı karşıya olduğunu not ediyor.
Önerdiği ikinci yaklaşım, “teknik çağın getirebileceği bütün yeniliklere kolayca adapte olabilmek için, öğretimde özel teknik bilgi ve metottan ziyade temel bilim dallarına öncelik tanımak”. Ayrıca, yetiştirilecek mühendislerin tek taraflı düşünmemesi için eğitimin temel ve teknik bilgiler yanında, “hümanistik bilgiler” içermesi gerektiğini de not ediyor. Bu prensiplerin, 60 yıl sonra da geçerli olduğunu ve takip ettiğimiz mühendislik eğitimi felsefesinin temelini oluşturduğunu söyleyebilirim.
Bana daha da ilginç gelen, yeni gelişen bilim dalları hakkında öngörüleri: Harekât ve karar (yöneylem) araştırması, strateji ve oyun teorisi, kontrol teorisi, ileri plancılık ve enformasyon teorisinin askeri amaçlarla geliştirildiğini, ancak ekonomik ve sosyal problemlere de başarıyla uygulanan yeni bilim dalları olduğunu yazıyor, yazılarında bu alanları tanıtıyor.
Öte yandan, hesaplamalı bilim ve yapay zeka alanlarına da değişik yazılarında yer veriyor. (Programlanabilen) hesap makinalarının kullanımının mühendisi tali bir eleman haline düşüreceği kaygısını mübalağa olarak değerlendiriyor ve “o aletleri yapan, işleten ve programlayan kimselerin yetişmesi için daha çok bilgi ve kabiliyete ihtiyaç olduğunu hatırlatıyor. “İnsan ve otomat” başlıklı yazısına giriş yaparken, insanın diğer canlılarla karşılaştırıldığında, fiziki olarak daha zayıf, ancak zeka açısından üstün olduğunu, zekasını kullanarak fiziki kabiliyetlerini güçlendirecek araçları, teknikleri geliştirdiğini söylüyor.
1965 yılında yaptığı bir konuşmada “son on beş yirmi yıldır ise zihni kabiliyetlerin ikamesine” girişildiğini ifade ediyor. Otomat olarak tanımladığı yapay zeka sistemlerini kısaca tanımladıktan sonra, bu alanın dayandığı teorik dalları Boole cebri, devre teorisi, enformasyon ve kibernetik teorisi olarak sıralıyor.
Daha sonra insan beyni ve otomatları karşılaştırıp otomatların en büyük dezavantajı olarak, insan beyninin paralel işleme yapabildiğini ancak otomatların seri işlem yapması olduğunu söylüyor. Bu dönemin bilgisayarları için çok doğru bir tespit.
Gelişme öngörüleri arasında tercüme yapan otomatlar, yazılı metni okuyabilen, yazıyı sese dönüştüren otomatlar var. 60 yıl sonra, tüm öngörülerinin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Öte yandan “bundan 20 sene sonraki kadın elbise modasını bir elektronik otomatla tahmin etmek kabil değildir” önermesi de hala geçerli!
Lale Akarun
*Bu yazı, HBT Dergi 414. sayıda yayınlanmıştır.