Üç dilek tut deseler…

Lale Akarun
Üç dilek tut deseler…

Bir rüya gördüm 14 Mayıs günü Alaaddin’in cini sandıktan çıktı; bana “Üç dilek tut; üçünü de gerçekleştireceğim” diyor. Ne dilesem? Ne zor!

Ne çok şey var dileyecek! Bir kere, kişisel bir şey dileyemem; bu çok bencilce olur. En iyisi mi önce çocuklarımız için, gençler için bir şey isteyeyim. Ondan sonra ülkem için, sonra da insanlık için bir şeyler dilemek lazım. Dileyecek ne çok şey var! Üçe indirmek çok zor.

İlk dileğim, ülkemizi gençlerin yaşamak isteyeceği bir yer haline getirmek olurdu. Bu da çok genel bir dilek oldu, değil mi? Cin böyle soyut bir dileği yerine getiremez. Onun için biraz daha somutlaştırmak lazım. Nedir bir ülkeyi yaşanası yapan? Güzel bir doğa, güzel bir iklim? Bunlar bizde zaten var. Eğlenceli bir yer, insanların gülüp eğlendiği bir yer? Bunun için neler lazım bir fikrim var: Müzik, dans, sanat, kültür; gençlerin arkadaşlarıyla bir araya geldiği, özgürce gülüp eğlendiği, kendisi olabildiği, kimsenin kimseye karışmadığı, birbirini olduğu gibi kabul ettiği bir yer? Geleceğe dair umut, düşünce, fikir üretilen, tartışılan, konuşulan bir yer? Gençlerin kendini geliştirdiği, yeni fikirler, buluşlar, sanat eserleri üretebildiği, birbirlerinin üretiminden beslendiği, birlikte bir şeyler geliştirdiği ve bunlardan bir üretim ve yaşam tarzı hayali oluşturabildiği bir yer? Yani gerçek bir üniversite.


Evet, bu ilk dileğim olsun: Gençler için özgür bir üniversite istiyorum. Cin ülkemin üniversitelerini gençlerin kendilerini bulacakları, yaşamak isteyecekleri ülkeyi inşa etme hayalini kuracakları özgür üniversiteler haline getirsin. Hayal biraz soyut ama cine biraz daha somutlaştırarak anlatabilirim; sanırım bunun için gerekenleri biliyorum.

Ülkem için ne dilesem?

Maalesef ülkenin çok şeye ihtiyacı var. Acaba ülkenin hazinesine para mı istesem? Yok, yok. Ne kadar kaynak olsa, ondan daha fazlasını yiyip bitirmeye kararlı, doymak bilmez insanlar oldukça, hazıra dağ dayanmıyor. Dünyanın en verimli toprakları, en zengin doğası, çalışkan genç nüfusu da olsa elinde, hepsini saçıp savuranlar, çarçur edenler oldukça hiçbir işe yaramıyor. Ülkemin daha iyi yönetilmesini isterdim, iyi ahlaklı, akıllı, sağduyulu, bilgili insanlar tarafından. Bu da çok soyut oldu. Cin bunu yerine getiremez.

Hah, şunu isteyeyim: Her işi en akıllı, en bilgili, en çalışkan insan yapsın. Yani liyakat. Cinden bunu isteyeceğim: Ülkemde liyakat esas olsun.

Tamam, sıra geldi insanlığa:

Burada kafam daha net: Dünyamızın doğasını, kaynaklarını sanki en fazla tüketenin kazandığı bir oyun oynuyormuşuz gibi hızla tüketiyoruz. Verimli bir tarlaya dadanan çekirgeler gibi, her şeyi yiyip bitirmeden bırakmıyoruz. Kofanayı bırak, lüferi bile bilmiyor gençler. Sarıkanat diye küçük çinekoplar satılıyor pazarda. Ormanlarımızı yakıp üstüne site yapmak yetmiyor; altını da köstebek gibi oyuyor, zehirleyip bırakıyoruz. Çocukluğumda sabahtan akşama yürüyüp kimseyi görmediğim kumsallarda şimdi sıra sıra beton bloklar var. Bu güzel dünyayı yok etmeye az kaldı; milyarderler gözünü uzay madenciliğine dikti. Gözlerini toprak doyursun diyeceğim ama ölümsüzlüğün, yaşlanmayı tersine döndürmenin yollarını arıyorlar; kolay kolay doymaz bunlar. Tamam, buldum: Cinden çok yiyenlere doyma hissi vermesini dileyeyim. Herkesin gözü doysun ki çekirge dadanmış tarla gibi talan olmasın doğamız.

Rüyamda cine bu üç dileğimi söyledim; kahkahalarla güldü. Böyle dilek olmaz dedi. Dilekler, kendimle ilgili olmalıymış: Mesela ev, araba, para. Bunları istersem verebilirmiş. Sanırım bu cin 2002 seçimlerinden önce de televizyona çıkıp ev ve araba anahtarı sallayarak bunları vaat etmişti; o zaman da gülüp geçmiştim, rüyamda da gülüp geçtim.

Lale Akarun

*Bu yazı, HBT Dergi 368. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun