Daha ne bekliyorsunuz?

Orhan Bursalı
Daha ne bekliyorsunuz?

Yöneticilerimiz kendilerini tam korumaya aldılar, yönettiklerine talimat veriyorlar şöyle yap böyle yap diye. Eşim yakındaki süper markete gitti, içeri giremedi, çünkü marketin içi dar ve kalabalık. Tamam bizim insanlarımız “bir şey olmaz abi” diyebilir, ama marketçi uygulamayı yapacak. O satışına bakıyor!

Bakanlığın verdiği korona vakalarının 13 günlük grafiğine bakıyorum, tepeye doğru. Dallas’ta sokağa çıkma yasağı başladı. Türkiye’den giden dostum, havaalanında uçakta öksüren öksürene diyor! Kendini, evinin zemin katında 21 günlük karantinaya aldı. Ailesiyle yakın ilişkiyi kesti. “Ankara ne bekliyor yasak için” diyor

Türkiye mesela İspanya, Fransa, İtalya’yı saran bir salgına hazır değil. O ülkeler de hazır değil, ama onlar gibi olmak zorunda değiliz. Hiç baş edemeyiz ve sağlık sistemi çöker. Böyle olağanüstü durumlarda şüphesiz tüm ülkelerin sağlık sistemi çok zorlanır. Ama virüs bulaşmasını, sahayı ne kadar sıkı kontrol ederseniz o kadar büyük çökmeyi önlersiniz. Bunu başaramıyoruz.


New York’a, salgında kullanılmak üzere içinde 1200 hasta yataklı koca bir gemiyi göndermişler. Çin, Wuhan’da, ordu 10 günde 1000 yataklı bir hastane kurmuştu!

Bizim TSK’de sahra hastaneleri konsepti vardı, şimdi herhalde yoktur, bilgisi de yoktur. Ordunun sağlık sistemini darmadağın ettiler.

Mesela Saray, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı arasında, “gerekirse ülkenin çeşitli kentlerine 1000’er yataklı acil durum hastaneleri kurmak için kolları sıvayalım, planını projesini yapalım, malzemeleri hazır edelim, diye düşünen var mı?

Solunum cihazları sorunu

Önceki yazımda solunum cihazları - ventilatör konusunu gündeme getirmiştim. Hastanelerimizde 28 bin ventilatörün varlığı söz konusuydu, bu aynı zamanda yoğun bakım yatak sayısına az çok denk geliyor. Okurlardan uyarılar geldi.

Almanya’dan bir Türk doktor “bu sayı, koronalı hastalar için rezervde tutulan ek yatak ventilatör - yatak sayısını değil, halen kullanılmakta olanı anlatıyor. Salgın iyice yayıldığında da hastanenin normal acil durum hastaları olacak, kafası yarılmış, trafik kazası geçirmiş... ve bunlar onlar için de kullanılacak. Türkiye’de tablo mesela İtalya’ya doğru evrilecek olursa yoğun bakım tedavisinin hangi hastaya uygulanacağına hekimlerin tek başlarına karar verebilmesi güç olacaktır. Böylesi bir yığılmada ‘Primus inter pares’in kimler olabileceğinin, hastane yönetimlerinin kimlerce baskı altına alınabileceğinin takdirini sizlere bırakıyorum.

Yani aslında salgının büyümesi durumunda hastanelerimizde rezervde tutulan ventilatör de olmadığına göre, büyük bir yetersizlik söz konusu. Bir can pazarına dönüşebilir hastaneler

Süper devlet olunca

ABD hastanelerinde 160 bin ventilatör olduğunu okuyorum. Nüfusu 300 milyonu aşıyor. Ayrıca salgınları kontrol ve önleme merkezlerinde ise rezervde tutulan 8 bin 900 ventilatörleri var. Türkiye’nin acil durumlarda ne gibi ve hangi önlemleri var? Hangi parası var, ayrıca!

Türkiye’den bir doktor da, gerekirse anestezi cihazları aynı zamanda birer solunum cihazı oldukları için kullanılabilirler diyor. Bütün bunlar aslında ameliyatların tatil edilmesi anlamına da geleceği için, büyük bir salgında sorunu çözecek bir çare değil.

Bir paylaşımı okuyorum: “Bir solunum cihazı 4 hastaya kullandırılabilir.” Acaba? ArGe uzmanı, konu üzerinde çalışan dostuma sordum. Diyor ki: “Giden havayı nasıl eşit bölüştüreceksiniz? Ciğeri tıkalı olana hiç hava gitmeyecek, ciğeri açık olana şişirip patlatacak kadar gidecek... Mikroplu havayı geri toplama ortak olunca crosscontamination olacak, az hastayı da çok hasta yapacaksınız... İki hastayı yan yana yatırmanız gerekecek. Hatta 4 hasta olacaksa yonca yaprağı gibi. Hortum mesafesi performansı düşürecek...

Batışı seyretmeyelim

Durum zor, sadece ciddi, kararlı, hemen yarını düşünen ve planlayan bir yönetime ihtiyacımız var.

Bugün ekonomi zarar görecek diye düşünür ve elinizi kolunuzu bağlarsanız, yarın zarar göreceğini düşündüğünüz ekonominin uzun süreli batışını seyredebilirsiniz.

Orhan Bursalı


*Bu yazı 26.03.2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Orhan Bursalı