193 gün sonra… Başarı direnenin… Boğaziçi Üniversitesi kazandı…

Özlem Yüzak Y
193 gün sonra… Başarı direnenin… Boğaziçi Üniversitesi kazandı…

Önce hakkını verelim. Bu, onların başarısı.. Yılmadan direnen, boyun eğmeyen, pes etmeyen Boğaziçi Üniversiteli akademisyenlerin ve öğrencilerin... 193. günün sonunda reddettikleri kayyum Rektör Melih Bulu, Cumhurbaşkanı imzalı bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı.

193 gün boyunca her gün yağmur, fırtına dinlemeksiniz büyük alana çıktılar, rektörlük binasına sırtlarını dönerek “kayyum rektör”ü ve onun icraatlarını protesto ettiler.

Onurlu ve azimli direnişlerinin mesajı açıktı: “Kabul etmek zorunda değiliz. Etmeyeceğiz.”


Onlar bizim hocalarımız ve yaptıkları ile tüm Türkiye’ye bir demokrasi dersi verdiler.

Bu demek değil ki her şey bitti. Zaten onlar da bunun gayet iyi bilincindeler.

Bu yüzden sağda solda sosyal medyada yazılanları, “AKP vazgeçmeyecek, istediğini sonuna kadar alacak, kendi istediğini yeniden atayacak tarzı” söylemler onları ilgilendirmiyor.

“Direnişimiz altı aydır cumhurbaşkanının vereceği bir karar için sürmüyor. Haklarımızı ve özgürlüğümüzü alacak olan bizleriz!” diyorlar.

İstekleri; Üniversite Kanunu’nun, üniversite bileşenlerinin kendi akademik yöneticilerini seçeceği şekilde değişmesi. Üniversite özerkliği, rektörün, akademik birimlerin yönetime, kararlara demokratik katılımı ilkesine ve tabii ki yasalara uyması.

Kolay mı? Tabii değil. Çünkü konu sırf akademik özerklik olmanın ötesinde “Çağdaş’ın ortaçağ ile mücadelesi”. Yıllardır yaşıyoruz iç içe... İmam hatipleştirmeden siyaset güdümlü tarikatların kurslarına, yatılı okullarına, ENSAR, TÜRGEV gibi vakıflara çekilen peşkeşlere... Liyakatten uzak atamalara, verilen profesörlük unvanlarına... Hep durduk ve izledik. Ama onlar, yani Boğaziçili bilim insanları, kendi üniversiteleri üzerine oynanan oyuna seyirci olmayı reddettiler. Diğer üniversitelerin yapmadığını yaptılar. Bu anlamda bir ilki başardılar.

Şimdi sıra ikinci rauntta... Yeni eylem planlarını belirlemek için iç toplantılara başlayacaklar. Kendi adaylarını seçecekler mi? Ya da?

Sessizce gerçekleştirdiler eylemlerini ama yaklaşık bir ay önce herkese bir çağrı yaptılar: “Özgür ve özerk üniversite idealini destekleyen herkesi, mücadelemize destek vermeye, ülkemizin gençlerinin geleceğinin karartılmaması için bizimle birlikte Boğaziçi Üniversitesi’ne sahip çıkmaya çağırıyoruz.”

Eğitim Sen, sorumluluğunu üstlendi ve cumhurbaşkanı kararıyla üniversitelerde yeni fakülte açılması kararını Danıştay’a taşıdı. Yapılan başvuruda, fakültelerin kararnameyle açılmasının anayasaya aykırı olduğu belirtildi.

Çağrı bitmiş değil. Çünkü bu, sadece onların sorunu değil, tüm Türkiye’nin kanayan bir yarası.  Antropolog Jared Diamond’un “Çöküş: Toplumlar başarısızlığı ya da başarıyı nasıl seçerler” başlıklı kitabında yer alan ve dünya kamuoyuna mal ettiği bir cümle vardır: “Toplumların kendini yok etme semptomu.” 

Doğan Kuban Hoca, bu semptomu bugünün Müslüman toplumlarında büyük bir dalga olarak tanımlar. Bu dalgayı “ileriye değil geriye bakmak, eski beynin kurbanı olmak, liberal kapitalizmin oyuncağı olmak, bilimi ve teknolojiyi dışlamak, insanlığa saygıyı yitirmek diye de adlandırabilirsiniz” der.

Türkiye, bu dalganın girdabında sürüklenip duruyor. Yolsuzluk, yoksulluk, yozlaşı üçlüsü uzun zamandan beri her alanda. Siyasette, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, inşaatta, üretimde... Saymakla bitecek gibi değil. Seyircilik halinden çıkmadan da asla sona ermeyecek.

İşte bu yüzden Boğaziçi Üniversitesi’nin ilk kazanımı önemli. Onlar tarihsel bir adım attılar. Şimdi ise büyük güç birliği, dayanışma zamanı. Var mısınız?

Özlem Yüzak

*Bu yazı 16.07.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.