“Akıllı” savaşlar!

Tanol Türkoğlu Y
“Akıllı” savaşlar!

Kış soğuğunda bir gece yatağınızda titreyerek uyanıyorsunuz. Fark ediyorsunuz ki evin içi buz gibi. Kombiye koşturuyorsunuz. “Nesnelerin İnterneti” denilen ve eşyaları “akıllılaştıran” kombinize. Akıllı kombinin yüzünde (pardon ekranında) şöyle bir mesaj var: “Yeni güncellemeyi yüklüyorum, birazdan açılacağım!”.

Onun için olacak, aklınıza bir süredir televizyonda gözünüze çarpan bir reklam geliyor. Eğer o akıllı battaniyelerden birini almış olsaydınız belki de titremeyecektiniz. Çünkü akıllı yorgan yatak odanızın hava sıcaklığına göre kendi sıcaklık derecesini ayarlayabiliyor ve sizi kanatlarının altında sıcak tutabiliyor.

Ev hâlâ soğuk; bari dışarı çıkıp biraz koşayım diyorsunuz. Belki ısınırım. Ancak yeni bir sorun karşınıza çıkıyor. Bağcıklarını kendi kendine bağlayacak kadar akıllı olan spor ayakkabılarınız nedense çalışmak istemiyor. Akıllı telefonunuzdaki uygulamaya başvuruyor ve ayakkabılarınızın durumunu anlamaya çalışıyorsunuz. Neyse ki bu akıllı cihazları “içine kapanık” yapmıyorlar. Her şeylerini ilgili mercilere bildirmek gibi ortak bir özellikleri var. Uygulama size ayakkabılarınızı yöneten yazılımda bir sorun tespit edildiğini ve sorunu çözmek üzere bir güncelleme gelene kadar ayakkabıları kullanmanızın güvenli olmayacağını bildiriyor. Belli ki bu sizin için uzun bir gün olacak!


Kahve içmek için mutfağa yöneliyorsunuz. Mutfakta zaten “akıllı olmayan” nesne yok. Biraz da ondan olacak, içeri çekingen adımlarla giriyorsunuz. Hani tüm o akıllı mutfak aletleri birleşip özerk bir cumhuriyet ilan etseler ve akıllı mutfak kapısını da yönetici olarak belirlemiş olsalar şaşırmayacak bir haldesiniz. Neyse ki mutfak sakin.

Evdekiler rahatsız olmasın, uyanmasın diye akıllı asistanınıza sesli komut veremiyorsunuz. O da sağolsun belli bir tonun altındaki sesleri anlayamıyor. İş başa düşüyor. Kahve makinesinin başına gidip bir süre düşünüyorsunuz: Yahu bu alet manuel olarak nasıl çalıştırılıyordu? Neyse birkaç düğmeye basıyorsunuz, makineden bazı sesler gelmeye başlıyor. Bunun iyiye işaret olduğunu varsayarak beklemeye başlıyorsunuz. Ancak bir süre sonra akıllı makine size favori içeceğiniz olan duble sade Türk kahvesi yerine duble latte yapmış...

Neyse burada duralım! Tam o sırada mutfağın ışıkları yanıyor ve ev ahalisi gülerek gelip size sarılıyor. Meğer size bir oyun oynamışlar. Ortaokul çağındaki oğlunuz da tüm akıllı cihazlarınızı doğru çalışmamak üzere ayarlamış. “Nisan Biiiir!” diye bağırışıyorlar.

Bu acaba gerçek olabilir mi? Bir gün? Elbette! Merak edilmesi gereken ne zaman gerçekleşeceği? On yıl içinde mi? Yirmi yıl mı? Şüpheciler şunu deneyebilir: On sene, yirmi sene, elli sene önce durum nasıldı? Örneğin bugün yollarda araç sürenlerin kaçı kaputun içindeki parçaların nasıl çalıştığını biliyor? Belki de şunu mu sormalı: Kaputun ne olduğunu kaç kişi biliyor? Yirmi ya da elli sene önce bunu bilen ortalama sürücülerin oranı ne kadardı?

Teknoloji zaten sihirden farksız hale geldiğinde izini, varlığını kaybettiren bir şey. Bu kez akıllı nesneler etrafımızı sardığında, insanlar yine ikiye ayrılacak: Dilinden anlayan ve böylece onlarla bir derdi olmayan genç kuşaklar. Ve diğerleri!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 154. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu