Bilginin maddeleşmesi: Teknoloji

Tanol Türkoğlu
Bilginin maddeleşmesi: Teknoloji

Şu bir gerçek ki fizik-evrende yaşam ancak bir noktadan sonra var olabildi – yani olamayabilirdi de! Sonra doğanın her türlü yıkıcılığına karşı ayakta kalmayı başardı; manasını bunun ötesine götürdü: Bilincinde olduğunun bilincinde olan bir canlıya ulaşıldı. İnsan oldu. Şimdi de “insan olma”nın ötesine geçmeye çalışıyor. Neden? Yaşam; var olunca “en değerli olgu” haline geldi çünkü.

O sayede “süreklilik” belli bir disiplin altına alınabilirdi. Yaşamın sürekliliği merkeze kaydı. Onu geri bırakmaya neden olan (ölümcül) şeylerle mücade başladı. Görünen o ki insan dışındaki diğer canlılar doğanın egemenliğine üstün gelemedi. Doğa onları nasıl yaşamaya sevk ediyorsa o şekilde yaşıyorlar. Dışarıdan bakıldığında başka şeyler yapıyormuş gibi görünseler de zamanlarının büyük bir kısmı ancak ve sadece hayatta kalmak, yaşamı sürdürmek için gerekli olan zaruri eylemleri yapmakla geçiyor: Ye, üre !

Ve yine görünen o ki canlılığın bu kısır döngüyü aşmasını sağlayan yegane şey, akıl ! O da en en karmaşık haliyle sadece insanoğlunda var.


Akledebilme özelliği sayesinde insan önce doğaya meydan okudu, sonra da onun yıkıcı hallerinden etkilenmez (ölmez!) hale geldi. Bugün hala bazı istisnalar var (örn tsunami, deprem, global ısınma) ama belli ki onlar da zamanla aşılacak.

Lakin insanoğlu için sorun bitmiyor. Bu kez da “sonluluk” problemi var; hepimiz öleceğiz! İnsanoğlu bir yanda yaşamın süresini uzatmaya çalışıyor (kademeli ilerleme; anti-aging vd), diğer yanda ise akıla ulaştığındaki gibi bir sıçrama yapmak istiyor (yeni paradigma; robotlaşma, vücudun dijitalleştirilmesi, implantlar vd).

Yoksa bilimin de teknoloji üretiminin de felsefi yorumu bu mu? Dıştan bakınca teknolojik zamazingolar sanki insanın hayatını kolaylaştırmak için yapılıyor. (Daha da sığ bakılırsa, kapitalizmin dinamosu olarak). Bu doğru ama üstünde bir kaplama var. O kaplamayı kazıyınca iç mana olarak yukarıdaki sürecin izleri görülüyor. Taş Devri’nde insanlar taşların uçlarını sivriltirken niyetleri neydiyse bugün akıllı telefon icat ederken de niyet aynı.

Eylem de, üretim de, devinim de ancak ölümsüzlüğe ulaşıldığında son bulacaktır. Çünkü o zaman herhangi bir eylemin, devinimin anlamı kalmayacak. Örneğin islam dünyasında dünyevi şeyleri kalplerine koyanlar “şirk” ile suçlanabiliyor. Oysa belki de o kişiler bir dervişin zikir ile ulaşmaya çalıştığı makama ulaşmaya çalışıyor. Yollar farklı; niyet ve nihai hedef aynı.

O açıdan bakıldığında teknoloji için bilginin somut hale getirilmesidir denilebilir. Üretilmiş olan bir teknoloji insanoğlunun beyninde şekillenen bir fikrin, objektif ve anonim hale dönüştürülmesidir. Neden anonim? Çünkü bir bilgi teknoloji haline geldiğinde o artık herkesin olur. Bedelli veya bedelsiz.

Laf Pablo Neruda’ya geldi. İtalya’daki sürgün dönemini anlatan Postacı filminde ona mektup götürüp getiren postacı, kur yaparken şairin şiirlerini (kendi yazmış gibi) sevgilisine okur. Durum ortaya çıkıp da Neruda celallendiğinde, postacı üste çıkar : “Sen bir şiir yazıp yayınladığında o artık herkesindir”. Neruda susar! Kapitalizmi Neruda kadar yüce gönüllü olmamakla suçlayabiliriz. Ama ne gam ! En zengin kapitalistler de ölüyor!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

*Bu yazı HBT'nin 45. sayısında yayınlanmıştır.


Tanol Türkoglu