Dijital yapısökümü

Tanol Türkoğlu
Dijital yapısökümü

Yeni normalin tetikleyicisi malum bu kez Kovid-19 oldu. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” mottosunu en çok yirmi yılda bir duymaya alışmış yeryüzü kültürü doğal tepkisini göstermeye başladı: “Şu yeni normal ile eski normalin sınırı neredeymiş, bir bakalım!” Başımıza bir şey gelene dek hayatımızı eski normale göre sürdürmeye devam edeceğiz. Geldiğinde de “Hmm demek ki sınır burasıymış” diyeceğiz. Ama durmayacağız! Gidip gelip o sınırı aşabilir miyizin yollarını arayacağız!

Yeni normal herkesi o denli basit bir değerlendirme kriteri ile karşı karşıya bırakıyor ki neresinden eğip büksek bir çözüm bulamayacağız gibi: Evinden yapabilme imkanın varsa, dışarı çıkma! AVM’ye, okula, işe gitmek mi? Sinemaya-tiyatroya-lokantaya gitmek mi? Hayat dışarıda geçerken eylemlere verilen isimler yeniden adlandırılacağa benziyor: AVM’ye gitmek değil, alışveriş yapmak. Okula gitmek değil eğitim almak. İşe gitmek değil çalışmak. Benzer şekilde film-tiyatro oyunu izlemek, yemek yemek.

Internet yaygınlaşmaya başladığında tıpkı buna benzer bir yapısökümü söz konusu olmuştu. Örneğin eski normalde gazete olarak bilinen şeyin yeni normalde gazete kağıdı ile içeriğin birleşiminden oluştuğu keşfedildi. Yirmi beş sene sonra bugün gazeteler varlıklarını sürdürüyor ama gazete kağıdı giderek değerini yitiriyor! İçerik kendisine tutunacak yeni bir vücut buldu: Websitesi!


Sosyokültürel boyutta yer alan kişi ya da kurumlar da bu “yapabiliyorsan evden yap” formülüne katkıda bulunuyor. Kimisi herhangi bir ücret talep etmeden eserlerini internetten erişime sunuyor. Kimisi de “aylık aboneliklerimizde yüzde yirmi indirim yaptık daha ne yapalım” mesajını içine gömdükleri kampanyalarla ücretli olarak. Belki de eve kapanmış milyonlar dünyanın her yerinde şimdiye dek hiç izlemedikleri yoğunlukta film, dizi, tiyatro oyunu ya da konser kaydı izledi. Hiç dinlemedikleri kadar çok müzik dinledi. Hiç okumadıkları kadar kitap okudu.

Bu tablo kalıcı mı olacak yoksa uçup gidecek mi sokağa çıkmaya başladığımızda göreceğiz. İş dünyası sabit giderleri kısmak için bu süreçten elde ettiği deneyimin bir kısmını kalıcı hale getirecektir. Böylece pahalı ofisler kiralamak gibi, elektrik-su-ulaşım-internet vb ücretleri ödemek gibi giderlerden tasarruf edebilecek. İş kaybetme kaygısı içindeki çalışan belki de mecburiyetten bugüne dek patronun katlandığı sabit giderleri kendisi üstlenecek. Evin elektrik ya da internet giderleri artarken bunları kendi cebinden ödemeye devam edecek! Bakalım karantina zamanındaki kadar film izleyecek mi, müzik dinleyip kitap okuyacak mı?

Bir de doğal olarak bir kenarda her şeyin bitmesini bekleyen sektörler var. Bitene dek ortalıkta gözükmemeyi, bittikten sonra da hiçbir şey değişmemiş gibi kaldıkları yerden devam etmeyi umuyorlar. Sanki hiç kımıldamadan beklerlerse yeni normal onları tespit etmeyecekmiş gibi. Oysa yeni normal harekete-devinime değil, varlığa duyarlı. Varsan seni bulacaktır!

Film izlemek için ta sinemaya kadar gitmeyeceğiz artık belli. Okumak için kağıda basılı kitap satın almayacağız. Alışveriş yapmak için AVM’lere doluşmayacağız. Bu imkansız liste böyle uzayıp gidecek. İmkansız çünkü hepsini de hiçbir şey olmamış gibi yapmaya devam etme arzusuyla yanıp tutuşuyoruz. Yeni normal denilen bu “zorlamayı” kabul etmeyeceğimizden adımız gibi eminiz. Yirmi yıl sonra görüşürüz!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 217. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu