Modernizm dijital devrimi yeniden paketleyip post-modernizmin bir parçası haline getirmeye çalışırken, gerek dijital yerliler gerekse de onları destekleyen dijital göçmenler 21. yüzyıl bireyini entelektüel kibrin tuzağına düşmekten kurtarabilecek mi?
Dijital Yerli kuşaklar ile Dijital Göçmen kuşaklar arasında adı konmamış bir savaş var. Açık istihbaratla bile bunun izini sürmek mümkün. Örneğin bu yıl Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nun konusu “4. Sanayi Devrimi” idi. Bu adlandırma ile göçmenler dijital devrimi, sanayi devriminin bir evresi haline indirgemeye çalışıyor. Toplumun bilinçaltına bu subliminal mesajı şırınga ediyor. Oysa Dijital Devrim yeni bir paradigmadır; sanayi devrimi paradigmasının bir sonraki evresi değil.
Sanayi devriminin güvercinleri II. Dünya Savaşı’nın bitiminden beri, yıkıcı özelliklerinden onun nasıl arındırılabileceği üzerine kafa patlatıyor. Buldukları kod adı; “sanayi-sonrası” (İngilizcesi “post-industrial”). Nasıl ki sanayi devrimi ile gelen toplum modeline “modernizm” dendiyse, sanayi-sonrası devrim ile gelecek olan topluma da “post-modernizm” adı o nedenle kondu. (İşin ilginci postmodernist olarak işaret edilen kanaat önderleri sanayi toplumu içinde yaşayan ama onun pek çok yanını reddeden kişilerdir).
Ancak “sanayi-sonrası devrim”in bileşenleri üzerinde bir türlü mutabakat sağlanamadı. O süreçte birey de yıkıma karşı kendince bir çözüm buldu; içine kapandı. Bu öge derhal post-modernizime dahil edildi. Hintli yogilerin, tasavvufun, kabalanın, kişisel gelişimin son elli senedir popüler olması bu nedenle olsa gerek (örn. Sufiler de 12. yüzyıldan itibaren içlerine kapandı; kendi dini-siyasi liderlerinin baskısından dolayı).
Sanayi sonrası için odaklanılan ilk kaynak “uzay” oldu. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin attığı kazıktan dolayı. Sovyetler uzaya ilk uyduyu gönderdi (Sputnik) ve yarış bugün hiçbir işe yaramadığı bilinen aya insan indirmekle zirve yaptı.
2008’de ABD’de ortaya çıkan ve kapitalizmin çöküşü anlamına gelen ekonomik kriz 80li yıllardan beri sanayi toplumunun kapısındaydı. Geçen bu otuz seneyi sırtında taşıyan ise “elektronik, dijital teknolojiler” oldu. Önce California’daki bir grup hippinin eğlencesi (bilgisayar) arayış içindeki sermaye sahiplerinin ilgisini çekti; sonra uzay yarışı nedeniyle icat edilmiş, kamu kurumlarını birbirine bağlayan elektronik ağ (Internet) “keşfedildi”. (Çünkü uzay “çok pahalı” idi).
Sanayi Devrimi’nin itici gücü (emeğin dönüştürülmüş hali olan) sermayedir, paradır. Para bu sayede belli seçkin, ruhban vb sınıfının tekelinden çıktı; herkesin ulaşabileceği bir yere geldi. Bunun sonucunda bireyin “ekonomik kibri” arttı.
Dijital Devrim’in sembolü ise bilgidir. Bilgi artık her yerde, herkesin erişebileceği mesafede. Bunun sonucunda da bireyin “entelektüel kibri” artıyor. Dün gelir dağılımındaki uçurumun yarattığı toplumsal sorunlar (çözülemeden), bugün bilgi dağılımındaki uçurum nedeniyle katlanarak artıyor.
Ülkelerindeki politikacılara bakıp, “Böyle kişiler nasıl oluyor da sandıktan çıkabiliyor?” diye hayıflananlar; dün paranızı (veya emeğinizi) feda etmeyerek bu sonuca katkı sağladınız; bugün bari bilginizi feda edin! Unutmayın ki parayı paylaşınca cebinizdeki miktar azalır; ancak bilgiyi paylaşınca beyninizdeki bilgi azalmaz!
Tanol Türkoğlu, tanolturkoglu@gmail.com