Herkes yazmak istiyor

Tanol Türkoğlu Y
Herkes yazmak istiyor

Kim dinlemek ister? Kim konuşmak? Dinlemek okumakla, konuşmak yazmakla irtibatlandırılabilir. Günümüzde herkes konuşmak-yazmak istiyor. Oysa kimse dinlemek-okumak istemiyor. Neden?

Dijitalleşme buna verilecek uygun cevaplardan. Internet daha çok hanehalkına, daha çok bireye dokundukça bireyin dışarıdan aldığı enformasyon oranı artıyor. Bu enformasyonu kendi kişisel formasyonu vesilesiyle bilgiye-fikre çevirip dışarıya verme arzusu ile doluyor. Bu arzunun sonucu konuşmak, yazmak olarak toplumun huzuruna çıkıyor.

Bu mantık silsilesi şayet doğruysa kişinin konuşmadan-yazmadan önce en az bir o kadar dinlediği-okuduğu gerçeğini ıskalamamak gerek. Oysa dinlemiyor-okumuyor denmişti. Bu çelişki değil mi? Nicel açıdan evet ama nitel açıdan hayır. İnsan yine dinliyor-okuyor. Belki de her zamankinden daha çok. Ancak dinledikleri- okudukları artık ve sadece kolayca anlayabildiği şeyler. Anlayabildiği şeyler içinde birey giderek daha seçici olmaya başlıyor. Seçim kriteri ise o şeyin hayata bakış açısı ile uyumlu olması. Bu modelde bireyi konfor alanından dışarı çıkmaya iten iki temel özelliğin ortadan kalktığı görülüyor. Birincisi kişi bilmediği şeyleri öğrenmek istemiyor; bilgi düzeyi gelişmiyor. İkincisi kişi “öteki” şeylere kapısını kapalı tutuyor; sorgulayıcı akıl becerisi gelişmiyor. Ne yazık ki bu durum giderek herkese sirayet ediyor; sadece belli bir eğitim veya kültür düzeyinde olanlarla sınırlı kalmıyor.


Olumsuz ama birbiriyle uyumlu bu iki özelliğin gerisinde yatan şey bireyin bilişsel becerilerini kullanma konusundaki isteksizliği. Bunun eski modelinde en iyi şartlarda asgari gereklilikleri yerine getirmek vardı: Öğrenci ise ev ödevini yapmak-sınavlara çalışmak. İşçi-memur ise kendisine verilen işi yerine getirmek. Internet, özellikle de sosyal medya hamlesiyle, bu “zaruretleri” ortadan kaldırdı. Birey artık/güya daha özgür. İstediği şeyi yapabilir, okuyabilir, dinleyebilir. Şimdiye dek konu özgürlük boyutunda ele alınıyordu. Sanki bireyler o özgürlüğü yakaladıklarında kaliteliyi kalitesizden, doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek becerilere sahip. Dijital sahneye çıktıklarında görüyoruz ki bireyler ne yazık ki bu becerilere sahip değil. Ancak içgüdüleriyle emekleyerek ilerliyorlar. Yolda görseler önünü ilikleyecekleri bir kişiye sosyal medyada ağza alınmayacak küfürleri edecek cesaretini- cehaletini gösteriyorlar da buna ifade özgürlüğü diyorlar!

Her yıl daha çok kitap basılıyor. Herkes konuşmak-yazmak istiyor. Ama kitap satışları aynı oradan artmıyor. Kimse dinlemek-okumak istemiyor. Her yıl daha çok kaynak internet üzerinden daha çok enformasyonu paylaşıyor. Kimse kendi inandığı dışındakileri okumak istemiyor. Okumak üzere seçme kriteri ne yazık ki doğruluk değil, doğru-ötesilik (post-truth). Yani kendi inancını cilalayan-parlatan şeyler olması. O nedenle politikacılar dünyanın her yerinde sabah siyah dedikleri şeye akşam beyaz diyebiliyor. Sorgulayıcı akıl yok ki! Liderim öyle söylüyorsa öyledir modeli var.

Eskiden kişi başı ulusal geliri onbin doların altında olan bir ülke gerçek anlamda demokrasiyi idrak edemez deniyordu. Bugün benzer bir şeyi dijitalleşme için söylemek mümkün: Belli temel becerileri almadan internete salıverilen bireyler gerçek anlamda dijitalleşmeden-bilgi toplumundan istifade edemez!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 187. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu