Çiftçiyi kuru inat…

Tevfik Uyar
Çiftçiyi kuru inat…

Çiftçiyi kuru inat batırır. Bir atasözüdür bu. Aslında zenginin ve memurun da nasıl batacağını söyleyen daha kapsamlı bir atasözünün küçük bir parçasıdır ama cinsiyetçi bir içeriğe de sahip olduğundan gerisini söylememeyi yeğlerim.

"İnat" hemen her kesim için bir batma nedeni olsa da çiftçi için daha anlaşılır bir kuraldır: Zira çiftçi bir yıl içinde yaptığı yatırımdan kâr edip, öteki yılın sermayesini de çıkarmak zorundadır. Sürdürülebilir bir düzen kurması, bunun için da doğru kararlar alması ve daha da önemlisi, zaten vermiş olduğu bir kararın yanlış olduğunu erkenden görüp zarardan dönmesi şarttır.

Yazımızın konusu, "çiftçi nasıl batar?" değil... Veyahut da işletme stratejilerinden bahsetmek istemiyorum. Toplumların çiftçi, bir toplumun ekip biçtiklerinin de kültür olduğu varsayımından yola çıkarak, başka bir tespitte bulunacağım. Ve bu arada ilginçtir: kültür kelimesinin kökeni tarıma dayanır ("Kültür mantarı" kavramı boşa değildir). Kültürel inat da toplumların batmasına neden olabilir. Şartlara göre ekip biçtiğini değiştirebilmek, gerektiğinde "ekinini" yenilemek ve zarardan dönebilmek bakımından çiftçilikten farkı yoktur.


Tarihten bir örnek vermek gerekirse, şaşılacak derecedeki inatlarıyla Grönland vikingleri en iyi adaydır. Norveç'ten kovulan bir grup viking, kendilerine yeni bir yurt ararken Gröndland'a gidiyor. Bakıyorlar ki her yer çayır çimen. (Adı da buradan geliyor zaten). Tası tarağı toplayıp göçüyorlar buraya. Oysa bilmiyorlar ki toprak çok ince, acayip verimsiz. Esasında art arda iki sene bile sağlam ürün verme şansı yok. Ama görünüşe aldanıyorlar.

Yanlarında da bolca hayvan getiriyorlar tabii. İnek, domuz, koyun, keçi, at, ördek ve kaz... Ama coğrafyanın şartları çetin: Ördekler ve kazlar soğuk yüzünden hemen ölüyor. Koyun, keçi ve ineğin otlayabileceği şartlar yılda sadece 3 ay. Hayvanlar, insanlara verdiklerinden fazlasını alıyorlardı. Haliyle bir süre sonra inek işi de tamamen bitti. Neyse ki yumuşak toprağı ve kar örtüsünü ayaklarıyla kazabilen koyun ve keçiler kış şartlarına ineklere nispetle daha dayanıklı olduklarından 9 aya kadar dayanabiliyorlar dışarıda. Ve var ki bilhassa keçiler, adanın bitki örtüsüne ziyadesiyle zarar veriyorlar. Domuzlarda  da aynı dert var: Zaten hassa olan bitki örtüsü ve seyrek ağaçlara zarar veriyorlar. Onların da faydadan çok zararları oluyor.

Nihayetinde Gröndland'da iyi başlayan hayat, 300 yıl kadar sonra tamamen yok oluyor. Evet tamamen! Grönland viking toplumu çöküyor! Tek bir viking bile adada kalmıyor.

Şimdi bunu inada nasıl bağlayacağımı merak ediyorsunuzdur. "Kültür", "İnat", "Vikingler". Henüz her şey havada... Ama düğüm şu bilgiyle çözülüyor: Eğer vikingler, adadaki komşuları eskimolarla iyi geçinselerdi, çökmeyeceklerdi. Ama öyle bir inat etmişlerdi ki, HİÇ BALIK YEMEDİLER!

Eğer hemen her toplumda ortaya çıkan "ilkel kültür" yaftalaması vikinglerde şöyle hayat buluyor:

Eskimolar balık yediğine göre... Balık yemek ayıptır! Ne o öyle eskimolar gibi!

Bu ayıplama o kadar etkili ki, Gröndland vikinglerden kalan çöplerde balık artığı oranı sadece %0,1. Bir karşılaştırma verisi olarak, Norveçli atalarında bu oran %40-50 civarlarında. Düşünün kültürel sapmayı ve yeme alışkanlıklarındaki değişimi... İlk nesil için bu değişim zor olmuş olsa gerek. Yeni nesiller zaten hiç balık yememiş görünüyor.

Dahası, eskimoları "ilkel" gördükleri için onlardan balina avlamayı da öğrenmeyip, inatla sürdürdükleri düşmanlık yüzünden Eskimo sahasında bulunan fok göçlerinden faydalanamadılar. Zaten bitki örtüleri zayıflamış, hayvancılıkta zorlanmaya başlamışlardı ya; nihayet açlıktan kırıldılar.

Esasında konu sadece ilkel görmek / ileri görmek vs. değil. Kısacası bir toplumun kültürünün çağın, coğrafyanın, ekonominin şartlarına uyması gerekir. Çağın şartlarına uymaya, çağdaşlaşmaya karşı direnmek, yani "kuru inat" öldürür.

"Matbaa geç geldi", "Modern ordu kurulamadı", "Memlekette yarım asırdır değişen bir şey yok"... İşte tüm bunları bir de bu çerçeveden okuyun: İnadın gücünü ve vikinglerin hazin sonunu hatırlayın. 1000-500-100 yıl önceki değerler farklıydı. 10-50-100 yıl sonra farklı olacak.

Günü, geleceği iyi okumalı.

Tevfik Uyar / @tevfik_uyar

Not: Yeni kısa romanım "Raftan" için ilginç bir yol izliyorum bu sefer. İnternetten tefrika olarak yayımlıyorum. Raftan’ı Medium’dan takip etmek için: https://medium.com/raftan-roman ve Raftan’ı Watpadd’ten takip etmek için: https://www.wattpad.com/story/68579272-raftan adreslerini kullanabilirsiniz.


Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.