Sosyal medya çok bozdu…

Tevfik Uyar Y
Sosyal medya çok bozdu…

Diyelim ki başınız ağrıyor. Yirmi kişinin bir arada bulunduğu bir sınıfa girdiniz ve baş ağrınızdan bahsettiniz. Bir kişi size cebinden çıkardığı Zamazingo adlı bir şeyi uzatıp, “bu baş ağrısını giderir” diyor. Kalan 18 kişi de “evet evet, Zamazingo baş ağrısına pek iyi gelir” diye teyit ediyor. Bir kişi hariç. Üstelik o kişi bir tıp hekimi. O size “Ben doktorum. Zamazingonun baş ağrısına karşı hiçbir faydası olmaz” diyor.

Hangisine inanmayı tercih edersiniz?

Yukarıdaki soruya tam şu an steril şartlar altında “tabii ki doktor” diye yanıt vermiş olabilirsiniz. Belki doktor haklıdır, belki de deneyimlerine dayanarak konuştuklarını sandığımız 19 kişi. Orası mühim değil. Ama araştırmalar bize, on dokuz kişinin sözünü dinleme eğilimimizin daha yüksek olduğunu söylüyor. Biz buna “eşitlik kısayolu” diyoruz. Ne kadar uzman ya da güvenilir olduklarından bağımsız olarak, birden fazla kişinin fikriyle karşılaştığımız zaman sayıca çok olanları takip etmemiz…


Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?

Telgraf icat edildiğinde savaşların daha çok iletişimsizlikten kaynaklandığına inananlar artık daha barışçıl bir dünyanın var olacağına inandılar. Maalesef öyle olmadı. Telgraf sayesinde cepheler genişledi, “dünya savaşı” icat oldu.

Başlangıcına 10 sene mi dersiniz, 30 sene mi, artık her ne derseniz, şu an kesin olarak “bilgi çağı” denen bir şeyin içindeyiz. İnternetin yaygınlaşması ve hatta sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle bir “doğru bilgi çağı” doğacak sandıysanız, telgraf örneğindeki gibi, teknolojinin toplumsal etkileri hakkında tarihte ilk yanılanlardan değilsiniz. Yalnız da değilsiniz.

Tarihçiler tarihteki tekerrürleri saymayı çok severler. Tevekkeli değil, bu çağın “İkinci Aydınlanma Çağı” değil de “Bilgi çağı” olması iki sebepten…

Birincisi bilgi, malumat değildir, hele bilgelik hiç değildir. Kuşkonmaz tarlasındaki sensörler bile nem, sıcaklık vb. bir çok veri toplayıp bilgiye dönüştürüyor. Bu bilgiler işleniyor ve değerli sonuçlar çıkıyor. Sadece bizim için değil, kuşkonmazlar için de bilgi çağı.

İkincisiyse, bilgi çağı, çünkü bilgi -doğru ya da yanlış- bir güç ve alınan, satılan bir meta. Şimdi bir de jeneratif yapay zekalar sahneye indi. Onları besleyecek bilgi lazım. Pek yakında Kuşkonmaz tarlası sahiplerinin de bilgi sattığına şahit olabilirsiniz.

Kuşkonmaz medyası

Sosyal medyayı da artık “insan tarlası” olarak görmekte bir beis yok. Yapay zeka destekli içerik ve duygu analizleri sayesinde artık belli coğrafyalarda ne olup bittiği bile anlaşılabiliyor. Burada yapılan ölçümler pek çok endüstriyi besliyor ve siyasete de yön veriyor. Hiçbir yerde bu kadar büyük bir kahveye girip bu kadar hızlı bir biçimde anket yapıp veri toplayamazsınız. “Viral” olan, “yürüyen” her şey kartopu gibi yuvarlanarak büyüyor.

Ancak daha kötüsü var ki, sosyal medya “ot gibi gelip gitmeye” oldukça fazla katkıda bulunuyor. Bayram tatilinde hem İstanbul trafiğinin egzoz üretimi azalması hem de güzel havaların etkisiyle Uludağ’ı görenler şaşırdılar.

Düz dünyacılık, adı üzerinde olduğu ve şaşıracağınız üzere “dünyanın aslında düz olduğu ve büyük devletlerin bunu bizden gizlediğine” inanmayla karakterize ne idüğü belirsiz bir akım.

Chemtrailsçilik de, uçakların aerodinamik yasalarına gayet uygun şekilde arkalarında bıraktığı izi “bizi havadan spreyleyerek öldürüyorlar” şeklinde yorumlamayla tanımlanabilecek bir tür kaygı bozukluğu.

Her ikisi de kuşkonmaz medyasının ürünü.

Evrenin en büyük kıraathanesi

İnternetin olmadığı bir çağda Dünya’nın aslında düz olduğunu iddia eden ya da bazı odakların uçaklar aracılığıyla bizi zehirlediğini iddia eden biriyle karşılaşma ihtimaliniz yok denecek kadar azdı. Ayrıca karşılaşsanız bile, günümüzün bilgisayar başında takılan yalnız insanı olmadığınız için sürekli olarak bu fikre maruz kalmaz, anında fikrin paydaşlarıyla buluşamaz, kahvede ya da aile meclisinde saçma bir fikri dile getirdiğinizde kollektif akılla doğru olmadığına ikna olurdunuz. Oysa bugün o kişilerle dernek kurup, Zoom üzerinde düzenli toplantılar yapabilir, Youtube’da örgütlenip görüşlerinizin aksini iddia eden bir videonun altında topluca yorumlar yapabilir, bir adım daha ileriye giderek kendi online TV kanalınızı kurabilir, aylık bülten yayımlamaya başlayabilirsiniz.

Bu benim tahminim değil. Düz Dünyacılık denilen şey Youtube öncesinde en fazla 3500 kişiye ulaşmış koyu hristiyan bir cemaatin bilimin Tanrı ile çeliştiğinden yola çıkarak ortaya attığı “zetetik astronomi” gibi bir fikirden ibaretti. Bugün hemen her ülkede şubesi olan ve yıllık kongreler düzenleyen garip bir örgütlülük seviyesine ulaştı. Bu kongrelere katılıp düz dünya takipçileriyle mülakatlar yapan Asheley Landrum ve Alex Olshansky adlı araştırmacılar bu delice fikrin yayılmasının arkasında Youtube’un olduğunu kanıtlıyor.

Sosyal medya çok bozdu… Öyle böyle bozmadı. Daha da bozmaz dedik ama bozdu.

Şimdi garip bir şekilde bilgi çağının karanlık çağ olma tehlikesiyle karşı karşıyayız ve hayatta kalmamızın yolu gerçeğin iletişimi konusunda kafa yormamızdan geçiyor.

Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.