Corona yazıları-2: Komploculuk ve daha bir sürü şey…

Tevfik Uyar Y
Corona yazıları-2: Komploculuk ve daha bir sürü şey…

İlk yazıyı 22 Mart 2020’de yazmışım ve büyük bir özgüvenle başlığı “Corona yazıları – 1” diye seçmişim... Gaf gibi bir şey oldu bu. Birincisi artık günlerimizi daha çok evde geçireceğimizi, yasaklarla kapanacağımızı düşündüğüm günlerde “herhalde üretmeye, yazmaya, okumaya daha çok vakit ayırırız” sanıyordum. Öyle olmadı. İkincisi, aslında bir türlü kapanamadık da. Ekonomi tarafındaki “veri karmaşası” sağlık tarafına da taşınınca, hayatlarımız ekonomi ve sağlık politikaları arasında sıkıştı.

Karmaşa sadece resmi verilerle ilgili değil…

Zihinler de oldukça karışık. Sosyal medya, uygulanan tedavinin ve reçete edilen ilaçların güvenilir olmadığı, hatta ve hatta COVİD diye bir hastalığın olmadığı ve ölümlerin asıl sebebinin bu ilaç olduğu, şu an üretildiği duyurulan aşıların “insanlara çip takma projesinin” bir parçası olduğu vb. birçok komplo teorisiyle kaynıyor.


Şüphesiz, kapitalist sistem içerisinde sürdürülen şiddetli bir rekabete dayalı bu yarışta, oyuncuların dürüstlüğüne %100 güvenmemenin haklı yanları olabilir. Birdenbire hayatımıza zuhur eden bir salgının ertesinde, hızlı bir şekilde ortaya çıkan teknolojilerden, “bu teknolojileri iyi bilmediğimiz için” korkmaktan daha doğal bir şey yok. Ama bu komplo teorilerinin doğruluk payı olduğu, hele hele öne sürülen argümanların bu komplo teorilerini destekler nitelikte olduğu, uzmanların ağız birliğiyle bize yalan söyledikleri anlamına gelmiyor. Felaket tellallığının boyutu ne kadar büyükse ve komplo teorisyenliğinin dayandığı akıl, mantık ve izan da o kadar küçük.

Örneğin TRT Haber, Türk kökenli olduklarından dolayı “haksız” bir gurur yaşadığımız (“haksız” çünkü yine ve tekrar Aziz Sancar’da olduğu gibi böyle bir başarı ‘bizim eğitim sistemimiz, bilim ve üniversite politikalarımız’ sayesi ve sonucunda değil’) BioNTech kurucuları Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’in “Bu aşı çok hızlı geliştirilen bir ilaç ama 30 yıl süren bir çalışmanın emeği” sözlerini spota çekmiş. Spotun altı “30 yıl önce korona mı vardı? Neyin aşısını geliştirdiniz siz?”, “Demek ki planlanmış, kurgulanmış ve şu an sahneleniyor” yorumlarıyla dolu…

Görünen o ki zihnimizi komplo teorilerine kaptırınca, bilim insanlarının 30 yıllık sinsi bir plan yapacak kadar zeki olduklarına, bunu röportajda ağzından kaçıracak kadar ahmak olduklarına aynı anda inanabiliyoruz. Beyin kimyamız oradaki bağlamı, dolayısıyla kastedilenin 30 yıllık çalışma ve birikim olduğunu anlamayacak kadar değişiyor.

Komplo teorilerinin niteliği

Belki ortada gerçekten bir "komplo" vardır, belki yoktur; mesele o değil. Bu komploların kanıtı sosyal medyada keşfedildiği sanılan, deli saçması hikayeler ya da kelime avcılığıyla bulunan tesadüfler olmaz elbette. Olağanüstü iddialara, olağanüstü kanıtlar gerekir. Ve elbette ortaya atılan komplonun fizik yasalarıyla çelişmemesi, akla mantığa uyması, belli bir amaçla ve motivasyonla açıklanabilmesi gerekir; ki böyle olsa bile, elinizde bir kanıt yoksa "tutarlı bir polisiye/bilimkurgu hikayesi" olmaktan öteye gitmez.

"Güdümlü düşünce", bir fikre çoktan güdülendiğimiz için çevreden gelen verileri bağlamından bağımsız, akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden değerlendirmemize neden olur. Çok güdülenince sırf fiyat bilgisiyle Trendyol'da halı içinde çocuk sattıklarına inanabiliyoruz ya işte? O derece.

Haliyle "hangi kanıtları muteber" kabul edeceğiniz de neye güdülendiğinize göre değişiyor: Birisi sırf kendisine gelen ne idüğü belirsiz bir Whatsapp videosu ya da e-posta yüzünden COVID'in 5G dalgaları yüzünden olduğuna inanıyor. Ama gel gelelim, iş bu inancından vazgeçmeye gelince “güçlü kanıt” istiyor. Oysa ilk inancını “kanıta” dayalı olarak değil, “korku ve kaygıya” dayalı olarak geliştirmişti değil mi? Görünen o ki bir fikre yaptığımız yatırım arttıkça ondan vazgeçmek zorlaşmaya başlıyor. O yüzden ilk anda mantıklı geldi diye önümüze geleni sosyal medyadan paylaşmamak lazım; çünkü paylaşmak demek, yatırım yapmak demektir. Maalesef saçma sapan bir fikre küçük küçük sürüklenip, sonsuza kadar orada kalabiliriz.

Büyük resim aslında çok küçük…

Peki bir insan tam olarak nasıl "tüm doktorların kandırıldığı", "COVID ile gribi birbirinden ayıramadığı", büyük çoğunluğunun "mevcut durumu idrak edemediği", hiç kimsenin "salgın önceki istatistiklerle, sonrakini karşılaştıramadığı" gibi çok büyük iddiaları birlikte kabul edebiliyor?

Bununla ilgili bir hipotezim var aslında: İddia sayısı arttıkça aslında bir bütün oluşturmak yerine, her biri sıradakini doğrulayan bir çember oluşturuyorlar. Bu yüzden 1. argümanla, sözgelimi 6. argüman aslında çelişebiliyor ama argüman denizi çok büyük olduğu için çelişki görülemiyor. Asılsız bir inançla, komple bir inanç sistemini birbirinden ayıran, komple inanç sistemini daha güçlü kılan, argümanların, argümanlar arasındaki çelişkinin fark edilemeyeceği kadar birbirine yabancılaşması olabilir. Doğal olarak bu hâl, gerçeklikten kopuşu da kolaylaştırıyor.

Mesela "dünyayı bir salgınla karşı karşıya bırakacak gizli planların yapıldığı" ile, aynı aktörlerin "2018'de açık bir konferansta bu salgından bahsettiği" argümanlarını birlikte kabul edebiliyorlar. Çünkü bu iki argüman arasında aslında bir mesafe mevcut.

Ama n+1. argümanın doğruluğunu n. argümanı öncül kabul ederek, n+2. argümanın doğruluğunu n+1. argümanı öncül kabul ederek ... şeklinde ilerlediğiniz zaman bu mümkün olabilir. Bu Sorites paradoksuna benziyor: Başında 1 tel olan birine kel diyebilir miyiz? Evet. Peki başında 1 tel olan birine kel diyebilirsek, başında 2 tel daha olan birine kel diyebilir miyiz? Evet. Peki başında 2 tel.. ... Bu yolla giderseniz, başında 1 milyon tel olana da kel deriz. Tüm argüman zincirinde "3'lüler" şeklinde ilerlerseniz, her birinin bir önceki ve bir sonrakiyle olan tutarlılıkları zahiri bir tamlık sağlar. Özgüveniniz o kadar yüksek olur ki, "zaten doktorlar ezbere eğitim gördüğü için ben onlardan iyi biliyorum" diyebilirsiniz.

Sebepler ve sonuçlar

Tam şu an içerisinde bulunduğumuz dönem, vaka sayısı / hasta sayısı bilmecesinin çözüldüğü, Türkiye’deki vaka sayılarının bir anda 30 binler civarı olduğunu öğrendiğimiz, daha önce bu konuda haklı çıkan TTB’nin “bu sayılar bile doğru değil” dediği dönem. Aynı zamanda ekonomi bakanının istifa ettiği, “reform gerekliliğinin” dillendirildiği, oysa söz konusu istifadan bir hafta önce “her şeyin mükemmel olduğunun” iddia edildiği dönem…

“Konumuz sağlıktı, ekonomi nereden girdi araya?” diyenler olacak; ama komplo teorisyenliği ve bu teorilere inanmaya olan yatkınlığın ardında “otoriteye duyulan güvensizlik” var. Otorite tarafından açıklanan verilere ve otoritenin uygulamalarına güvenmemek, “doğruyu kendinizin aramasına” neden oluyor. Tam şu sıralarda komplo teorilerinin böylesine yaygın olmasını belki de buna bağlayabiliriz. Türkiye'de bazı popüler yazarların hastalık isimlerinden "laboratuvar adresi" tayini yapacak kadar hezeyanlı, gerçekten uzak komplo teorileriyle hekimlere ve sağlık sistemine olan güvensizliği körüklediği gerçeğini de unutmamak lazım.

Amma velakin, Tayfun Uzbay’ın tweetiyle fark ettiğim bir başka enterasan duruma değinmezsem olmaz. Sayın Uzbay haklı olarak diyor ki, “Pfizer aşıya çip takıyorsa bizim ahali ayvayı yedi. Pfizer ilacı Viagra Türkiye'de en çok satılan ilaç. Kaç yıldır piyasada. Çipi takan takmıştır çoktan”.

Kendisinin bu espirisi bana şunu fark ettirdi: Memleketimizde hemen her şeyden şüphelenildi ama Viagra'nın, (konusu doğrudan alakalı olmasına rağmen) "Bizi kısırlaştırmak için batının oyunu" olduğundan şüphelenildiğine hiç rastlamadım.

Bu epey eğlenceli bir “hakikat” değil mi?

(Sıradaki yazıyı, bunun sebebine ayıralım)

Sağlıklı günler…

@tevfik_uyar

Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.