Ya ben babamdan özenmiş olmalıyım, ya da babam teşvik etmiş olmalı, bulmaca çözmeye çok meraklıydım. Bir çocuk olarak amacı yanlış anlamış olmalıydım ki, soruları ansiklopediye veya sözlüğe bakarak yanıtlamaya çalışıyordum. Bir gün beni o halde yakalayan babam uyardı:
"Öyle olursa bir kıymeti kalmaz. Mühim olan bilmek."
Ve böylelikle hiçbir yerden "kopya" çekmeden tüm bulmacayı çözebilmek önemli bir amaç haline geliverdi bende.
Bulmacalar bilgimizi keyifli bir şekilde sınamamız için önemli araçlar. Bilgi yarışmaları da öyle. İlginçtir ama, herhalde genel kültürün, bilginin en çok ödüllendirildiği yerlerden biri de TV'lerdir. "Çok şey bilmek" vasfına sahip insanlar, bir şans oyununun büyük ikramiyesi kadar ödül kazanma potansiyeline sahiptirler.
Bilgi yarışmalarının bilenlere ödül kazandırmaktan daha önemli işlevleri de var. Bir kere olay TV'de cereyan ediyor. Kitlelere ulaştığı için sorulan sorular aracılığıyla öğreticilik işlevine sahip. Ayrıca bilgili olmayı yücelttiği için bilmeye yönelik bir teşvik etkisi var. Hepimiz özgüvenleriyle son derece karizmatik görünen, bilgili insanları sever, onlara öykünürüz. Üstelik çocukların TV'de gördüğü kimselerin yerinde olmak istedikleri düşünülürse, anne ve babalarının "vay beee, kadına / adama bak, bunu da bildi" gibi övgülerine mazhar olan kişilere imrenecekleri aşikârdır. Skinner'ın davranışçı yaklaşımına göre, verilen ödül davranışı pekiştirecektir ve bu ödülü illa ki biz almak zorunda değiliz. Bir davranışı karşılığında ödül (veya ceza) alan kimseyi izlemek de insanlarda davranış değişikliğine neden olabilir.
Her yarışma bir oyundur. Oyunlar da yeteneğe (veya bilgiye), şansa veya hem yeteneğe hem şansa dayalı olabilir. İnsanlar tamamen şansa dayalı bir oyunda da eğlenebilirler, ödül kazanabilirler. Oyun tanımına uyan günümüz popüler yarışmalarından bazıları az evvel bahsettiğimiz yarardan ve işlevden çok uzaklaşmış durumdalar. Hatta bilgili ve kültürlü olmayı yüceltmek bir yana, ön plana çıkardığı mistik, batıl, hurafelere dayalı düşüncelerle, zarar verme potansiyeline de sahipler.
Mesela kutuların içerisinde belli meblağlarda paralar olan, kutu eleyerek gittiğiniz türden yarışmalar, tamamen şansa dayalıdır. Bir nevi kumardırlar aslında. Hangi kutuyu seçeceğinizin mantıksal hiçbir temeli yoktur. Tamamen şans eseri bir kutu seçilir. Kutu seçiminde bilgi ve yeteneğe başvurulmaz, zira bu nitelikleri kullanacak bir alan yoktur. Ancak gerek sunucu, gerek yarışmacılar aracılığıyla "büyük hissetmek / küçük hissetmek / kutudan bir sıcaklık almak" gibi sahte yetenekler türetilip, sahte bir bilinç sosu ekleniyor bu yarışmalarda. Üstelik teyit yanılgısına kapılınıyor: Hissedilen yönde sonuç elde edilirse, "benim hislerim zaten kuvvetlidir" diyor yarışmacımız. Arzu edilmeyen sonuçlar için, "hislerim bir işe yaramıyormuş" meğer demiyor.
Yenilerde yayımlanmaya başlayan ve yerli format olduğu program boyunca vurgulanan "para odası" adlı yarışmadaysa amaç "bilmek" değil, destekli sallamak. Yarışmacılar sorulan sorunun yanıtlarını "tahmin" ediyorlar. En yakın tahminde bulunan, o soruyu kazanıyor. Esasında bu yönüyle fena değil yarışma. Tahmin yeteneği de entelektüel bir yetenektir. Özellikle de sorular Fermi Problemi şeklinde uyarlanabilir olduğunda. Örneğin Türkiye'de kaç köy bulunduğu sorusuna, "her vilayetin 200 köyü olsa, 81 vilayet 16000 köy yapar" şeklinde bir yaklaşım, bilgi ve kapasite ürünüdür (Doğru yanıt 18331'tir ve bu da tahminimizi başarılı kılar). Ancak "Japonya'nın uluslararası telefon kodu kaçtır?" sorusu bir Fermi Problemi'ne dönüştürülemez. Zaten sorun, sorunun değerinin belirlenmesinde: Format gereği yarışmacıların akrabaları, yarışmacıyı göremedikleri, duyamadıkları başka bir odada sorudan kazanılacak ödül miktarını belirliyorlar. Bunu da önlerindeki rasgele 5 butondan birine basarak yapıyorlar. Ancak bu sırada enerji göndermeler, rüyada görme açıklamaları, totem yapmalar, butonu sıcak hissetmeler gırla gidiyor...
Sadede gelelim: "Bilgisi, kültürü geniş" kişilerin değil, "hislerinin kuvvetli" olduğuna (!) inanılan insanların kazandığı yarışmalar bilgilenmeyi ve kültürlenmeyi teşvik etmiyor elbette. Para gibi somut bir değerin, hissetme gibi soyut bir yetenekle kestirilebileceği fikrini, tamamen rastsal bir seçimde psişik yeteneklerin rolü olduğu gibi zırva bir iddiayı, birer gerçekmiş gibi sunuyor. Hiç bu batıl inanlara referans vermese dahi, şansın yaver gitmesinin, bilmekten ve öğrenmekten daha önemli olduğu algısı çıkıyor ortaya.
Amaç sadece eğlenmekse hepsi işe yarar tabii...