İletişim, bence demokrasi; sizce diktatörlük mü?

Editör ne diyor?

HBT dergimizde “Dijital Kültür”ün sahibi Tanol Türkoğlu’na sordum: Bir insan günde ortalama kaç bayt / megabayt vb. veri bombardımanı altında yaşıyor? Bir link gönderdi: Kaliforniya Üniversitesi’nde Süper Bilgisayar Merkezi’nde yapılan bir araştırmaya göre, insanların bir günde medyaya erişim süreleri 15,5 saati buluyor. Bu, 6,9 milyon – milyon gigabayt hacimde bilgi anlamına geliyor. Ya da daha açıkça: kişi başına günde 9 DVD’ye eşit bilgiye erişiliyor.

İlginç olmasına ve abartılı bulmamıza rağmen – bir kesim, 3 DVD dolusu bilgiye ulaşabilir şüphesiz – sorunun yanıtı bu araştırmada yok. Bir kez aktif insanların çeşitli medya ortamlarıyla haşır neşir olması ile, ortalama insanın istemeden maruz kaldığı medya bombardımanı farklı. Ama kentli ve ilgili bir nüfus, 24 saat veri bombardımanı altında kalabilir. Bir dizi veya sinema filmi seyrettiğiniz zaman bile, sadece görsel ve sözel olarak size iletilenler değil; görme ve duyma sürecinde beyinde yol açtığı çağrışımlar da bu bombardımanın bir parçası olmalı.

Bu girişten sonra ikinci ve konumuzla ilgili önemli soru şu: Acaba yoğun bir veri, söz, görsel, propaganda, fikir, bir tweet, bağırış çağırışla dinlediğiniz bir tartışma, bir sohbet içinde olma ve okuma gibi, her birinin toplamı büyük bir veri-bilgi yoğunluğu anlamına gelen bu atomik saldırının bizde, beynimizde, üzerimizde bıraktıkları, günün sonunda nedir?


Tüm bunlar bizi nasıl ve ne kadar değiştiriyor? Üzerimizdeki etkileri nedir? Bu süreç içinde değişiyor muyuz, ne kadar değişiyoruz, farkında olmadan mı değişiyoruz her gün?

Peki, insan, çok yönlü gibi görünen, ama aslında tekelleşmiş / güdülenmiş tek kanala dönüştürülmüş bir medyanın iletişim saldırısı içinde yaşıyorsa? Böyle bir ortamda yaşayanlar nasıl biçimleniyor?

Cehaletin sürdürülmesi ve medya

Cahilliğin temellerini, uzun geçmişten günümüze adeta bombalayan Doğan Kuban bu haftaki yazısında iletişim devriminin cehaletin sürdürülmesindeki rolü üzerinde duruyor. İletişimde devrim yaşanmıştır. Medya kanalları çoğalmış, ucuzlamış ve adeta herkesin ulaşabileceği bir düzeye inmiştir. Şüphesiz bu bir demokratik devrimdir. Herkes kendi medyasını kurabilir.

Ama henüz değişmeyen bir şey var: Toplumun büyük çoğunluğu henüz veya hâlâ ana akım klasik medyaya bağımlıdır. Gazete ve TV. Bunun yanına, farklı işlevlere sahip, ama ana akım medyanın yerini tutacak niteliklere fazla sahip olmayan Facebook ve Twitter gibi sosyal medya da devrededir.

Fakat çeşitlilik müthiştir: eğlence – dizi – sinemaya yıllarca takılıp kalabilirsiniz. Şüphesiz bu da bir tercih, ama ülkenin temel sorunları ve çok yönlü; bilgilendirilmiş bir toplumsal demokratik bir siyasetin oluşması zorlaşıyor – yoksa imkânsızlaşıyor mu? – denebilir. Ana medyaları denetim altında tutan, toplumun çoğunluğunu etkilemekten uzak yan medyaları serbest bırakan bir yönetimin, baskı ve güdüleme ile toplumu yalan bir gerçeklik içinde yaşatması da mümkün olabilir, ama nereye kadar?

Sanırım iletişim devrimi, toplumların demokratikleşmesi yönünde gelişecek. Öyle umuyorum. Yaşadığımız gerçek ötesi durum ise yeni değil. Demagoji ve yalan yeni keşfedilmedi. Ama bunu toplumun geniş kesimlerine egemen kılmak için, medyanın darmadağınık edilmesi gerekebilir. Yoksa yaşadığımız bu mu?

İletişim uzmanı Prof. Haluk Şahin’in bu temel meseleyi küresel boyutta, ama düşünsel temelde de inceleyen yazısını mutlaka okuyun derim.

Başka neler var?

HBT’nin, tüm bu kargaşanın dışında, her zaman bilimsel bilgi, eleştirel düşünce temelinde, bilimin bulgu, veri, düşünce ve değerlendirmelerini, klasik – ciddi bir seçenek olarak sizlere sunması, bir temel varoluş kararıdır. Bu nedenle sık sık “biz geleceği kuruyoruz” diyoruz.  Geleceğin bir parçası olmak için, HBT’yi büyütelim!

Bu çerçevede bu sayımızda ayrıca “Geleceğin iyi bir lideri nasıl olmalı?”, DNA’nın bilgi ve verilerimizi saklayabileceğimiz çok önemli bir “biyolojik bellek deposu” olarak kullanılması, tek atom mikroskobu gibi yeni ve öncü haberleri kaçırmayın. Bunlar hayatlarımızı çok değiştirecek.

Bayram Ali Eşiyok, bu kez İslam dünyasının durumunu bilimsel ve ekonomik verilerle gündeme getiriyor. Dünya nüfusunun neredeyse %25’ini oluşturan İslam dünyası bu bataklıktan nasıl çıkar, çıkabilir mi, umut var mı sorularını ciddi olarak sorduruyor! Bu tabloya baktığınızda siz ne diyeceksiniz acaba? Diğer yazarlarımızın önemli yazıları ve geniş bir haber yorum yelpazesiyle, HBT size taze bir merhaba daha diyor…

Her Cuma beyin besleme günü. Yayın, unutmayın. Gelecek Cuma’ya kadar sevgilerimizle...

Not: Prof. Dr. Mehmet Emin Özel’in çok önemli bir yazısını sitemizde yayımladık. Özel, yaz saati-kış saati bağlamında zamanı çok iyi anlatıyor, kaçırmayın: http://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/toplum/zaman-takvim-saatler-yaz-saati-kis-saati-standart-saat-arabesk-saat