Geleceği görebilmek bizim için gerçekten iyi olur muydu?

Fizik ve Uzay

Geleceği görebilmek insanlığın hep arzu ettiği bir yetenek olmuştur. Ve aslında insanda diğer canlı türlerinin aksine bazı olayların nasıl gelişeceğini tahmin etme yetisi vardır. Bu yeti bizi kuşkusuz en kültürlü ve uygarlaşmış hayvan haline getirmiştir. Ancak uzun vadede olası gelecekleri görebilmek farklıdır. Bu yetiye sahip olmak neleri değiştirirdi?

Neyin olup olmayacağı üzerine yapılan tartışmalar geleceği görmenin mümkün olduğu yönde ilerlemiştir. Bu determinizm olarak bilinen, bilimsel düşünceye dayalı bir öğretiye göre de böyledir. Şöyle eğer evrendeki her atom için yeterli veri olduğunda, yarının futbol skorlarını, geçmiştekilerden daha iyi bilebiliriz. Ancak bu düşünce 20. yüzyılda ilk olarak Heisenberg’in, atom gibi bir kuantum sistemi hakkında her şeyin bilinmesinin imkansız olduğunu söyleyen belirsizlik ilkesiyle, ikinci olarak da herhangi bir fiziksel sistemin gelecekteki davranışının en küçük şeylere karşı duyarlı olduğunu ve ‘kelebeğin kanat çırpışlarının bile bir fırtınayı başlatabileceğini’ söyleyen kaos teorisiyle iki kez darbe aldı.

Peki teorik olarak imkansız olana pratikte yaklaşmak bir fark yaratabilir mi? Örneğin bilgisayarlar şimdiden gelecek gerçeklik için doğru simülasyonlar yapıyorlar. Yarının hava durumundan tutan da uzun vadeli iklim trendlerine ve galaksimizin geleceği hakkındaki tahminlere kadar. Ve NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Gavin Schmidt, geçerli oranda sayı kapasitesiyle mükemmel iklim tahmini sonuçlarına ulaşmak, örneğin bir yüzyıl içinde öyle veya böyle mümkün olacaktır diyor. Peki ama geleceği görebilme yetisi bizi nasıl etkileyebilir? Ve bu bizim için gerçekten iyi bir şey mi? Bu konuda pek iyimser olmayan King’s College London filozofu Matteo Mameli diyor ki “Bu tür tahmin yetenekleri bizim yararımıza olmayabilir ” (New Scientist, Cild 227). Mameli, tahminlere dayalı yazılımların evrimsel açıdan zorluklarla kazanmış olduğumuz, yaratıcı düşünme ve tehlikeli durumlarda doğaçlamaya yapma yeteneğimizi yok edeceğinden endişe duyarken, Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü psikologu Timothy Pleskac da diğer olası riskler konusunda uyarıyor. Psikologa göre mesela bu tahmin araçları yanlış ellere geçtiğinde, bunlar onlara diktatörlük veya ticari monopoller kurmaya yardımcı olabilir. Bu kulağa ne kadar kötü geliyorsa da bu gelişmenin iyi bir tarafı yok anlamına da gelmez elbette. Hükümetler bunları, vatandaşları yaklaşan çevresel felaketlere karşı uyarmak için de kullanabilirler pekala. Örneğin çok kesin sel veya deprem tahminleri yapılabilseydi insanlar buna göre önlem alır, yaralanmalar ve ölümler olmaz ya da minimum oranda kalırdı.


Ama kim bilir belki de gelecekteki her şeyi bilmek, hafızamızı sonunda boğabilir ve huzurlu bir yaşam için bunları reddedebilir de diyor Pleskac. Kaldı ki gelecekle ilgili her şeyi bilmek için insan için de çok büyük bir yük olabilir. Tüm bilgiler ortadayken insanlar yine de bunlara erişmek istemeyebilir ve en sonunda bilgisiz kalmayı tercih edebilirler.

Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede


*Bu yazı HBT'nin 53. sayısında yayınlanmıştır.