Antibiyotik direncinden kansere.. Yeni ilaçlar için bilim doğanın izini sürüyor

Öne Çıkanlar Sağlık

Yuvarlak solucanlardaki bir bakteri

ABD'deki Northeastern Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi, yuvarlak solucanlarda (nematod) yaşayan bakterilerin ürettiği yeni bir antibiyotik bulduklarını açıkladı. Nature'da yayınlanan bulgular, bulaşıcı ve kimi zaman ölümcül olan bakterilerin gittikçe artan antibiyotik direncine karşı mücadelede umut veriyor.

Toprakta yaşayan bazı nematod türleri, böcek larvalarını sindirmede onlara yardımcı olan bir bağırsak bakterisine (Photorrabdus khanii) sahiptir. Bu bakteriler, larvalarla beslenmeye çalışan diğer bakterileri öldürmek için darobaktin adlı bir bileşik salgılar.


Araştırmacılar, bu bileşiğin, tedavi edilmesi zor enfeksiyonlardan sorumlu bir bakteri grubuna karşı da çok etkili olduğunu buldu. Darobaktinin etkili olabilmesi için bakterinin dış hücre duvarını geçmesi gerekmiyor ve bu bileşiğe karşı direnç geliştiren bakteriler ise enfekte etme özelliklerini yitiriyorlar.

Karayipler’de okyanus tabanı

Yeni ilaçlar için etken maddelerin arandığı yerler arasında okyanus tabanı da var. 1980'lerin sonlarında Karayipler'de incelen tortu tabakasında bulunan bir bakterinin yeni bir tür olduğunu tespit etmek yıllar aldı.

Kaliforniya Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, Salinispora tropica adı verilen bu bakterilerin salinisporamid A adlı bir molekül ürettiklerini belirlediler. Bu madde, farklı türlerdeki kanser hücrelerinde proteinlerin parçalanmasını engelleyerek kanser hücrelerinin ölümüne neden oluyordu. Bu madde, miyelom kan kanseri ve glioblastoma beyin kanserine karşı bir ilaca dönüştürüldü ve şimdi klinik testlerde üçüncü aşamada.

Aşırı kurak Atakama Çölü

Şili'de bulunan Atakama Çölü'nün yaşam için imkansız gibi görünen koşullarına rağmen orada gelişen türlerin kendine has özellikleri bilim insanlarının dikkatini çekiyor. Aşırı kuraklıkla bir araya gelen yüksek ultraviyole radyasyon seviyesi, zehirli elementler ve toprağın düşük karbon düzeyi, Atakama'da Mars yüzeyine benzer bir ortam yaratır.

Yıllardır Atakama Çölü'nde bulunan bakteriler üzerinde çalışan araştırmacılar, antibiyotik özellikte maddeler tanımladılar. Deneyler, bu moleküllerin bazılarının E. coli (koli basili) mikrobu ve pamukçuk yapan Candida albicans gibi mantarları öldürebildiğini ve ayrıca kanser hücrelerinin dokularda yayılmasını sınırladığını gösteriyor. 

Karıncalar ve mantarlar

Karıncalar mantarların büyümelerine yardımcı  olur ve ardından onları besin ve yapı malzemesi olarak kullanırlar. Bu simbiyotik ilişkiyi inceleyen araştırmacılar, karıncalarda hem kendilerini hem de  yiyeceklerini enfeksiyonlara karşı koruyan bir antibiyotik üreten bakteriler olduğunu tespit etti.

Söz konusu süreçte, Streptomyces formicae KY5 bakterisi, yaygın antibiyotiklere karşı dirençli bazı bulaşıcı mikropları öldürebilen formicamycin bileşikleri üretiyor ve araştırmalar, mikropların bu bileşiklere karşı direnç geliştirmesinin görece zor olduğunu gösteriyor.

Burnumuzdaki bakteriler

Bakterilerle dolu olan burnumuzda tam olarak nelerin yaşadığını araştıran bilim insanları, Staphylococcus lugdunensis adlı bakterinin antibiyotiklere dirençli bazı mikropların büyümelerini önlediğini tespit etti. Böylelikle burnumuz, havadaki mikroplara karşı vücudumuzun ilk savunma hatlarından biri haline geliyor.

Farelerle yapılan deneyler, söz konusu bakterinin MRSA enfeksiyonunu önleyen lugdunin adı verilen bir bileşik ürettiğini ortaya koydu. Sonuçlar, lugdunin'in cilt enfeksiyonlarını tedavi etme potansiyeline sahip olduğuna işaret ediyor.

Komodo ejderi

Doğrudan doğadan almaya ek olarak, antibiyotikleri laboratuvarda üretmek de mümkün. Komodo ejderinin kanında antibiyotik özelliğine sahip bir bileşik tanımlayan araştırmacılar, orijinal bileşikten daha etkili olan DRGN-1 adlı bir antibiyotik tasarladılar.

Yaraların iyileşmesini hızlandıran ve ortamdaki bakteri sayısını azaltan DRGN-1’in ilaca dönüşmesi için henüz erken olsa da, farelerle yapılan ilk denemeler umut verici.

Kaynak