İnsanlığın virüslerle imtihanı: Dünyanın en ölümcül 9 virüsü

Koronavirus Öne Çıkanlar Sağlık
İnsanlığın virüslerle imtihanı: Dünyanın en ölümcül 9 virüsü

Koronavirüs salgınıyla birlikte dünyanın olası salgınlara ne kadar hazır olduğu tartışması bir kez daha gündeme geldi. Ancak günümüzde koronavirüsten daha ölümcül virüsler var. Kimisinin tedavisi bulunsa da halen yüzbinlerce kişiyi öldüren virüsler var. Kısaca göz atıyoruz.

İnsan ırkı, tarih boyunca virüslerle mücadele etti ve etmeye devam ediyor. Bazı viral hastalıklar için aşılar ve antiviral ilaçlar geliştirilerek enfeksiyonların yayılması önlendi ve hastaların iyileşmesi sağlandı. Sözgelimi kuduz ve çiçek hastalığının tedavisi var.

Ancak kimi yeni ortaya çıkan kimiyse bilimin halen tedavisini bulamadığı virüsler can almaya devam ediyor. Örneğin, son yıllarda Batı Afrika’yı kırıp geçiren Ebola salgınında görüldüğü gibi kimi virüslere karşı mücadele sürüyor. Mesela Ebola Zaire, enfekte ettiği insanların % 90’ını öldürüyor ve bu da onu Ebola ailesinin en ölümcül üyesi yapıyor. Ebolada durum böyleyken daha çok yeni bir virüs olan yeni koronavirüs içinse yolun daha başındayız.


Günümüzün viral hastalıkları Ebola veya koronavirüsle sınırlı değil, onlarla eşit veya benzer derecede ölümcül olan başka virüsler var. Bir insanın enfekte olması durumunda ölme olasılığının yüksek olduğu en kötü dokuz virüsü -çok da detayına girmeden- hatırlıyoruz.

  • Marburg Virüsü

Yıl 1967, Almanya… Bilim insanları, Uganda’dan getirilen enfekte maymunlara maruz kalan laboratuvar çalışanları arasında ortaya çıkan Marburg virüsünü sınıflandırdı. Bugün baktığımızda Marburg virüsü Ebola virüsüne benziyor, çünkü her ikisi de hemorajik (kanamalı) ateşe neden olabilir. Yani enfekte olmuş insanların vücudunda şok, organ yetmezliği ve ölüme yol açabilecek yüksek ateş ve kanama gerçekleşebiliyor. İlk salgındaki ölüm oranı % 25’ti. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, 1998-2000 arasında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve 2005’te Angola’da yaşanan salgınlarda bu oran %80’e fırlamıştı.,

  • Ebola

İnsanlarda bilinen ilk Ebola salgınları, 1976’da Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde eşzamanlı olarak gerçekleşmişti. Ebola, kan/diğer vücut sıvıları veya enfekte insan/hayvanlara ait doku teması yoluyla yayılıyor. Boston Üniversitesi’nden Ebola virüsü uzmanı ve mikrobiyolog Elke Muhlberger, bilinen suşların ölümcüllüklerinde önemli ölçüde değişim olduğunu söylüyor. Örneğin, Ebola Reston, insanları hasta bile etmiyor. Ancak Bundibugyo suşu için ölüm oranı % 50’ye, Sudan suşu içinse % 71’e kadar çıkıyor. 2014 yılı başlarında Batı Afrika’da meydana gelen salgın, bugüne kadar Ebola virüsünün en büyük ve en karmaşık salgını olarak tanımlanıyor.

  • Kuduz

Evcil hayvanlardan bulaşan bu virüs, 1920’lerde geliştirilen kuduz aşıları sayesinde artık gelişmiş ülkelerde bir sorun teşkil etmiyor. Ancak Hindistan ve Afrika’nın bazı bölgelerinde ciddi bir halk sağlığı problemi olmaya devam ediyor. Muhlberger, kuduz için “Beyni yok eder, gerçekten çok kötü bir hastalıktır.” diyor ve ekliyor, “Kuduza karşı bir aşımız ve çalışan antikorlarımız var, bu nedenle biri kuduz bir hayvan tarafından ısırılırsa bu kişiyi tedavi edebiliriz.” Ancak tedavi görmüyorsanız, ölme olasılığınızın da % 100 olduğunu belirtiyor.

  • HIV

Modern dünyanın en ölümcül virüsü HIV olabilir. Bulaşıcı hastalık hekimi ve Amerika Enfeksiyon Hastalıkları Derneği sözcüsü Dr. Amesh Adalja da bunu doğruluyor: “Halen en büyük katildir.” Hastalık ilk olarak 1980’lerin başında tanımlandığı için HIV sebebiyle ölüm sayısı çok yüksek: yaklaşık 36 milyon! Adalja, HIV’nin şu anda insanlığın en büyük bulaşıcı hastalığı olduğunu ifade ediyor. Ancak bilim sayesinde güçlü antiviral ilaçlar var ve bu sayede insanların HIV’le yıllarca yaşaması mümkün. Yine de bu hastalık, yeni HIV enfeksiyonlarının % 95’inin meydana geldiği birçok düşük ve orta gelirli ülkeyi harap etmeye devam ediyor. DSÖ’ye göre Sahra altı Afrika’daki her 20 yetişkinden biri HIV pozitif.

  • Çiçek virüsü (Smallpox)

Dünya Sağlık Asamblesi, 1980’de dünyanın çiçek hastalığından kurtulduğunu ilan etmişti. Ancak ondan önce, insanlar binlerce yıl çiçek hastalığına karşı savaştı ve hastalık enfekte olanların yaklaşık üçte birini öldürdü. Hayatta kalanlarda ise derin, kalıcı yara izleri ve sıklıkla körlük bıraktı. İnsanların virüsle çok az temas ettiği Avrupa dışındaki nüfuslarda ölüm oranları çok daha yüksekti. Örneğin, tarihçiler Amerika’nın yerli nüfusunun % 90’ının Avrupalı kaşiflerin getirdiği çiçek hastalığından öldüğünü tahmin ediyorlar. Sadece 20. yüzyılda bile çiçek hastalığı 300 milyon insanı öldürmüştü. Adalja, “Bu, sadece ölüme değil, aynı zamanda körlüğe de neden olan bir şeydi ve çiçek virüsünü ortadan kaldırma kampanyasını teşvik eden şey de buydu.” diyor.

  • Hantavirüs

Hantavirüs pulmoner sendromu (HPS) ilk olarak 1993’te ABD’de ortaya çıktı. HPS, ABD’nin “Dört Köşe” bölgesinde yaşayan sağlıklı ve genç bir Navajo adamı ve nişanlısının nefes darlığı yaşayıp günler içinde öldüğü zaman geniş ilgi görmüştü. Sağlık yetkilileri, bundan birkaç ay sonra bu virüsü, enfekte insanlardan birinin evinde yaşayan bir geyik faresinden izole etti. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ne (CDC) göre, ABD’de 600’den fazla kişi HPS’ye yakalandı ve % 36’sı bu hastalıktan öldü. Virüs bir kişiden diğerine bulaşmıyor, bunun yerine insanların enfekte farelerin dışkılarına maruz kalmasıyla bu hastalığa yakalanıyor. Clinical Microbiology Reviews dergisindeki 2010 tarihli bir makaleye göre farklı bir hantavirüs, 1950’lerin başında Kore Savaşı sırasında bir salgına neden olmuştu. 3.000’den fazla birlik enfekte olmuş ve yaklaşık % 12’si ölmüştü.

  • Influenza

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre tipik bir grip mevsimi boyunca dünya çapında 500.000 kişiye kadar grip nedenli ölüm bekleniyor. Ancak bazen, yeni bir grip türü ortaya çıktığında daha hızlı bir yayılma ve sıklıkla daha yüksek ölüm oranlarıyla bir pandemi ortaya çıkıyor. 1918’de başlayan ve “İspanyol gribi” olarak adlandırılan bugüne kadarki en ölümcül grip salgını, dünya nüfusunun % 40’ını enfekte etmiş ve tahmini olarak 50 milyon insanı öldürmüştü. “1918’deki gibi bir grip salgınının tekrar ortaya çıkmasının mümkün olduğunu düşünüyorum.” diyen Muhlberger, “Yeni bir grip türü, yolunu bulur da insanlar arasında kolayca bulaşabilirse büyük bir sorunumuz olurdu.” diyerek olası yeni gripler konusunda uyarıyor.

  • Dang (Dengue)

Dang virüsü ilk olarak 1950’lerde Filipinler ve Tayland’da ortaya çıktı ve o zamandan beri dünyanın tropikal ve subtropikal bölgelerine yayıldı. Dünya nüfusunun % 40 kadarı, dangların endemik olduğu bölgelerde yaşıyor ve onu taşıyan sivrisineklerle birlikte hastalık dünya ısındıkça daha da yayılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Dang humması, yılda 50 ila 100 milyon kişiyi hasta ediyor. Dang humması için ölüm oranı diğer bazı virüslerden daha düşük (% 2,5) olmasına rağmen, virüs dang hemorajik ateşi olarak adlandırılan Ebola benzeri bir hastalığa neden olabiliyor ve tedavi edilmezse ölüm oranı % 20’ye çıkabiliyor. “Dang virüsü hakkında daha fazla düşünmemiz gerekiyor çünkü bu bizim için gerçek bir tehdit,” diye belirten Muhlberger, “Dang’e karşı güncel bir aşı yok, ancak Fransız bir ilaç firması tarafından geliştirilen deneysel aşının klinik çalışmaları umut verici.” diyor.

  • Rotavirüs

Bebekler ve küçük çocuklar arasında ciddi ishal hastalığının önde gelen nedeni olan rotavirüsten korumak için aşı mevcut. Virüs, araştırmacıların fekal-oral (dışki ile temas) yol olarak adlandırdığı şekilde hızla yayılabiliyor. Gelişmiş ülkelerdeki çocuklar nadiren rotavirüs enfeksiyonundan ölmekle birlikte hastalık rehidrasyon tedavilerinin yaygın olarak bulunmadığı “gelişmekte olan ülkeler”de ciddi bir ölüm sebebi. Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında 5 yaşından küçük 453.000 çocuğun 2008 yılında rotavirüs enfeksiyonundan öldüğünü tahmin ediyor. Ancak aşı tedavisinin yapıldığı ülkeler, rotavirüs sebebiyle hastaneye yatışlarda ve ölümlerde keskin düşüşler bildiriyor.

Derleyen: Batuhan Sarıcan

Kaynak