Sinüzit tedavi edilebilir bir hastalıktır

Öne Çıkanlar Sağlık
Sinüzit tedavi edilebilir bir hastalıktır

Sinüzit pek çoğumuzun birkaç kez geçirdiği sık görülen bir hastalıktır. Bireylerin yaşam kalitesine olan olumsuz etkilerinin yanında, iş gücü kaybı ve tedavi masrafları gibi ekonomik yönleri de göz önüne alındığında önemli bir toplumsal sağlık sorunu olarak da karşımıza çıkar. 

Nedir bu sinüzit?

Günlük konuşmalarımızda, burun ya da geniz akıntısı, burun tıkanıklığı, baş ağrısı gibi basit bir üst solunum yolu enfeksiyonundan migrene dek pek çok hastalıkta görülebilen çok çeşitli şikâyetlerimize sinüzit tanısını çoğunlukla kendimiz koyuyoruz. Peki, ama hemen hepimizin kendimiz ya da yakınlarımızda hep bende de var diye bahsettiğimiz, pek çok şeye benzeyen kafa karıştırıcı bu hastalık hekim gözüyle nedir?


Burnun çevresinde, yani yanaklarda, alında ve burun arka kısımlarında yer alan, kemik duvarlı, içi hava dolu boşluklara sinüsler denir. Sinüslerden her gün yaklaşık 1 su bardağı salgı yani mukus salgılanır ve bu mukus sinus mukozasındaki aktif taşıma sistemi ile sinüslerin boşalma kanallarına taşınıp buradan burun içine aktarıldıktan sonra,  kişi varlığını bile genellikle fark etmeden yutulur. Sinüzit en yalın hali ile sinüslerin içini döşeyen örtünün yani mukozanın iltihaplanmasıdır. Bu duruma ise en sık sinüslerden salgılanan salgının yani mukusun burun içine boşalmasını engelleyen hastalıklar neden olur.

Kimler, ne zaman risk altında?

Sinüsleri salgı yapan birer havuz, buruna açıldıkları ve salgılarını boşalttıkları ostium dediğimiz yapıları bu havuzları boşaltan musluklar olarak düşünürsek, muslukların tıkanmasına yol açan nedenlere maruz kalan ya da sahip olan herkes risk grubudur.

Detaylandıracak olursak ilk grubu burun mukozasında şişmeye yol açan üst solunum yolu enfeksiyonları ya da alerjisi olan kişiler oluşturur. İkinci grupta ise burnu tıkayan, mukus akışını engelleyen çeşitli burun içi eğrilikleri olanları; yani septum deviasyonları ya da burun etlerindeki büyümeye bağlı darlıkları olanları sayabiliriz. Sık sık üst solunum yolu enfeksiyonuna maruz kalan öğretmenlerde, öğrencilerde, sağlık çalışanlarında ve hem mukozal hem de doğal direnç mekanizmasını bozan sigara kullanıcılarında da sinüzite sık rastlanır.

Kışın soğuk ve kuru havanın yol açtığı sinüs mukozası tahrişleri, özellikle günümüzün önemli bir sorunu olan hava kirliliği ile birlikte daha da belirginleşerek sinüzit oluşumunu kolaylaştıran bir diğer neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha nadir olarak diş enfeksiyonları ya da yüz kemiklerindeki delici yaralanmalar sonucunda da sinüzit oluşabilmektedir.

Akut? Kronik? Baş ağrısı?

Sinüzitle ilgili kafa karışıklığı yaratan konulardan birisi akut yani yeni oluşan sinüzit ve kronik yani müzmin sinüzit kavramlarıdır. Akut hastalık sıklıkla yüzde, göz çevresinde özellikle öne eğilmekle artan ağrı ve basınç hissi, şişme ve dolgunluk, burun tıkanıklığı, burundan ya da genizden iltihaplı akıntı, koku alamama ve ateş şikâyetleri ile ortaya çıkar. Bunların yanı sıra baş ağrısı, ağız kokusu, düşkünlük, diş ağrısı, öksürük, kulak ağrısı gibi farklı şikâyetlerle başvuran hastaların sayısı da oldukça fazladır.

Uzun süren, yaklaşık 3 ayı geçen yani kronikleşen iltihaplarda ise genellikle şikâyetlerin şiddeti azalmakta ve sadece hikâye ile tanı koymak zorlaşmaktadır. Bu gruptaki hastalarda en sık şikâyetler burun gerisinde, genizden boğaza doğru koyu kıvamlı akıntı, öksürük ve yüz kemiklerinde sinüs üzerinde görülebilen hassasiyet hissidir.

Baş ağrıları genellikle ilk olarak sinüzite bağlantılanır. Ancak beraberinde burun akıntısı, geniz akıntısı ya da burun tıkanıklığı gibi şikâyetler yok iken baş ağrılarının nedeni nadiren tek başlarına sinüzite olmaktadır. Diğer sinüzit bulguları olmayan durumlarda akla öncelikli olarak migren ya da gerilim tipi ağrılar gelmelidir. Sinüzit tablosu belirgin olmayan durumlarda ayırıcı tanı için nörolojik değerlendirmeler ya da görüntüleme yöntemlerine başvurmak gerekebilir.

Nasıl anlaşılır? 

Sinüs iltihaplarının tanısında muayene sırasında burnun arka kısmında koyu, iltihaplı akıntı görülmesi önemlidir.

Özellikle son 20 yılda gelişen tanı ve tedavi metotları sayesinde sinüzit artık hem çok daha iyi anlaşılmıştır, hem de bilgili ve tecrübeli ellerde ilaçla ve gerekli hallerde cerrahi ile başarılı şekilde tedavi edilebilmektedir.

Bu alandaki en önemli gelişme kameralı ışık sistemleri olarak tarif edebileceğimiz endoskopların yaygın şekilde kullanıma girmiş olmasıdır. Endoskoplar sayesinde karmaşık bir yapıya sahip olan burun içi ve sinüs açılma bölgeleri, basit muayene odası koşulları altında kolayca ve detaylı şekilde muayene edilebilmekte, böylece basit ve hızlı bir biçimde tanı konulabilmektedir.

Muayene ile tanının kolaylaşması sonucunda, endoskoplar yaygın kullanıma girmeden önce sıklıkla başvurulan ve sinüsler hakkında genellikle yeterli bilgi vermeyen röntgen filmlerine çok daha nadir başvurulmaktadır. 

Neden şimdi tomografi? 

Sinüzit tanınızın konulmasına rağmen ilaçlarla düzelme sağlanamadığında, 3 aydan uzun zamandır süren kronik hal almış bir hastalığınız olduğunda ya da sinüzite bağlı olarak komşu doku ya da organlarda, örneğin gözlerde ya da göz çevresinde hastalık ortaya çıkması gibi durumlarda hekiminiz tam adıyla “paranazal sinüs tomografisi” olarak adlandırılan görüntüleme yöntemine başvuracaktır. Basit, kolay ve hızlı bir yöntem olan sinüs tomografisi yeni teknolojiler sayesinde çok düşük radyasyon dozlarıyla yapılabilmekte ve günümüzde sinüzitin tanı ve tedavi planlamasında altın standart olarak kabul edilmektedir.

Sinüzitle yaşamaya alışmak zorunda mıyım?

Elbette hayır. Tanısında ciddi ilerlemeler kaydedilen sinüzitin tedavisinde de önemli gelişmeler söz konusudur.

*Sinüzitin en öncelikli tedavisi ilaç tedavisidir. İlaç tedavisinin en önemli parçası ise genellikle 10-14 günlük ya da ihtiyaç halinde daha uzun süre ile kullanılabilen antibiyotiklerdir. Antibiyotiklerle beraber burun mukozasının şişliğini azaltan sprey ve tabletler ve burun içini yıkamak amacı ile özel tuzlu solüsyonlar ya da sık kullanılan adıyla deniz suyu spreyler kullanılmaktadır.

*Bol sıvı alımı ve istirahat tüm enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi sinüzitte de vücut direncini güçlendirerek iyileşmeyi hızlandırır. Tüm bu tedavilerin önerilen süre boyunca düzenli biçimde kullanılması olası tekrarların ve kronikleşmelerin önlenmesinde faydalıdır. Yani sonuçta her sinüzit kronikleşmez ve çoğu hasta akut dönemde iyi bir tedavi ile tamamen iyileşir.

*İlaç tedavisine yanıt vermeyen ya da çeşitli komşu organlara yayılan hastalık hallerinde cerrahi tedaviye başvurulur.

*Hastalarımızın bu konudaki en büyük çekinceleri “sinüzit ameliyattan sonra tekrarlıyormuş” şeklindeki kanıdır.

*Sinüs ve burun cerrahisi son 20 yılda dramatik bir şekilde değişmiş ve gelişmiştir. Günümüzde sinüs ameliyatlarında kullanılan ve çeşitli açılarla çok yüksek kalitede görüntü sağlayan endoskopi sistemlerinin geliştirilmiş olmasının bunda payı büyüktür. Burun ve sinüslerin yerleşim olarak beyin, gözler gibi hayati organlara olan yakınlığı da düşünüldüğünde gelişmiş teknolojik donanımla birlikte cerrahiye hakim bir hekimin uygulayacağı ameliyat sonrası başarı oranı oldukça yüksektir.

*Son yıllarda sinüs cerrahisinde kullanıma giren bir diğer teknolojik yenilik ise cerrahi navigasyon sistemleridir. Hastaya ameliyat öncesi dönemde çekilen paranazal sinüs tomografisi görüntülerini kullanan navigasyon sistemleri ameliyat sırasında hekime nerede çalıştığı, çevre dokulara olan mesafesi ya da hastalığın devamlılığı hakkında bilgi vermektedir. Ameliyat sırasında hekime yol gösteren navigasyon sistemleri ile birlikte karmaşık yapılı bu bölgede daha güvenli ve ihtiyaç olduğu ölçüde kapsamlı ameliyatlar yapmak çok kolaylaşmıştır.

*Ameliyat sonrası dönemde hastalığa neden olabilecek etkenleri ortadan kaldırmak bazen uygulanan cerrahi kadar önem taşımaktadır. Özellikle alerjik hastalarda uygun alerji tedavisinin ameliyattan sonra düzenli olarak kullanılması ya da sigara kullanımının bırakılması önemlidir.

Başarısızlığın en önemli nedenleri

Sonuç olarak eyvah sinüzit oldum, artık onunla yaşamak zorundayım cümlesinin kaynağı genellikle karşılaşılan başarısız tedavi örnekleridir. Sinüzit tedavisindeki başarısızlığın en önemli nedenleri ise tedavi uyumsuzluğu, tedavinin erken bırakılması, yetersiz tedavi, uygun olmayan cerrahi müdahaleler ya da altta yatan nedenlerin yeterince kontrol altına alınamamasıdır.

Hekim cephesinden bakıldığında ise, sinüs cerrahisi kolay gözükse de, gerekli tecrübe, teknik ve bilimsel altyapı oluşmadan yapıldığında başarısız sonuç ve olumsuz geri dönüşlere neden olabileceği bilinciyle yapılmalıdır. Bu koşullar gerçekleştiğinde, uygun koşullarda ve doğru gerekçelerle yapılan başarılı ameliyatlar arttıkça sinüzit tedavisinde mutlu sonuçlar da yüksek oranlarda mümkün olabilecektir.

Dr. Seçil Bahar, Amerikan Hastanesi KBB, Baş ve Boyun Cerrahisi Bölümü