Yaratıcı kişiler ruhsal hastalıklara daha yatkın

Öne Çıkanlar Sağlık
Yaratıcı kişiler ruhsal hastalıklara daha yatkın

Antik çağın Yunan düşünürü Eflatun (Platon) yaratıcı kişilerin görünürde çoğu zaman “ilahi bir çılgınlığın” etkisinde olduklarını dile getiriyordu. Eflatun’un bu görüşü sonradan Vincent van Gogh, Salvador Dali ve Edvard Munch gibi sanatçılar için geçerliğini koruyan basmakalıp bir inanışa dönüştü. Ne var ki, bugüne dek bu konuyla ilgili kayda değer araştırmaların sayısı yok denecek denli azdı.

Londra King’s College araştırmacılarından James Mac- Cabe ve arkadaşları, üniversite yıllarında resim, müzik ve tiyatro gibi sanatsal konularla ilgilenen kişilerin ruh sağlıklarına odaklandıkları bir çalışma kapsamında, tüm İsveç nüfusunun sağlık ve eğitimleriyle ilgili kayıtlarını incelemeden geçirdiler.

Araştırmacılar inceleme sonucunda sanat eğitimi alan kişilerde şizofreni tanısıyla hastanelik olma olasılığının, nüfusun geneline kıyasla, %90 daha yüksek olduğunu gördüler. Söz konusu kişilerin iki uçlu (bipolar) bozukluk nedeniyle hastaneye yatma olasılıklarının %62, depresyona bağlı olarak hastanede tedavi görme olasılıklarının %39 oranında daha yüksek olduğu da görüldü. Araştırmacılar hastaneye yatma olaylarının çoğu zaman üniversite eğitiminden sonra, genelde 30’lu yaşların ortalarında yaşandığına da tanık oldular. Hukuk eğitimi görenlerde böylesine yüksek oranda bir riskin söz konusu olmadığını gören MacCabe, bunun ruhsal bozuklukların yalnızca üniversite eğitimiyle bağlantılı bir durum olmadığına işaret ettiğini belirtiyor.


Araştırmadan elde edilen bulguların- 2015 yılında İzlanda’da 86 bin kişi üzerinde yapılan ve ressam, müzisyen ve daha başka yaratıcı meslek dallarında çalışanlarda şizofreni ve iki uçlu bozukluk ile ilintili genetik değişikliklere daha sık tanık olunduğunu ortaya koyan- başka bir araştırma ile de uyumlu olduğu görülüyor.

MacCabe yaratıcılığı körükleyen genlerin aynı zamanda ruhsal sorunları da tetikleyebileceğini düşünüyor ve “Yaratıcılık genelde görüş ya da kavramlar arasında başkalarının hiç aklına gelmeyen biçimlerde bağlantı kurulmasını gerektirir. Ancak kuruntu ve hezeyanlar için de aynı süreç geçerlidir.

Olaylardan çok daha yoğun bir biçimde etkilenip, duygularını aşırı uçlarda yaşayan insanlarda iç yaratıcı esinlenmenin daha yoğun olabileceğine, ancak bu kişilerde duygusal dengesizliklere de çok daha sıklıkla tanık olunabileceğine dikkat çeken MacCabe, “Gördüğü bir resim karşısında gözyaşlarına boğulan bir kişinin sanatsal duyarlılığı daha yoğun olabilir, ama bu kişiler depresyona girmeye de daha yatkın olurlar” diye ekliyor.

Gelgelelim araştırmanın, yaratıcılığın bir ölçütü olarak sanat eğitiminden yararlanılması gibi, birtakım kısıtları da var. Harvard Üniversitesi’nden Shelley Carson, “Son derece yaratıcı olup da sanat eğitimi görmeyen bir yığın insan var. Öyle ki, araştırmada sanat eğitimi görenlerin ölçüt alınması çok da sağlıklı bir durum değil” diyor.

Cardiff Üniversitesi’nden Jeremy Hall da, sanatçıların kaygı duymalarını gerektirecek bir durum olmadığını, çünkü sanatla uğraşmanın kişinin ruhsal sağlığına zarar verme olasılığının son derece düşük olduğunu belirtiyor.

Rita Urgan

Kaynak