Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türk kadın ressamlar

Öne Çıkanlar Toplum

 Yelpazeli Kadın - Nazlı Ecevit

Kadın, günümüze gelinceye kadar, hemen her dönemde ve her toplumda önemli olmuştur. Antropologlara göre eski toplumlarda uygarlık kadınlar eliyle başlamış. İlk ipi yapmayı akıl eden, yiyecekleri koymak için taştan ve kilden kap kaçağı yapan, yenecek ve ilaç olarak kullanılacak bitkileri, ateşi bulan, hayvanları evcilleştiren kadınlarmış. (Çığ, 2012:76) Bütün bunlar onların yaratıcı olarak tanımlanmasına neden olmuştur.

Türk toplumundaki kadın da yaratıcılığını kullanmış, örneğin halı ve kilim dokuyarak, oya yaparak, nakış işleyerek ve bunun gibi daha pek çok farklı alanlarda kendini ifade ederken sanatta da varlık gösterebilmiştir. Özellikle de Türk kadını 18. yüzyılda sesini duyurmaya başlamıştır.

Osmanlı'da batılılaşma sürecinin 18. yüzyılda başladığı bilinmekte, Osmanlı Türkiye'sinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve askeri alanlarda yaşanan gelişmelere paralel olarak yoğunlaşan batılı tarzda yaşama isteği, bilindiği gibi sanatın her alanında da hissedilmeye başlamıştır. Türk resim sanatı tarihine göz atıldığında ise, 19. yüzyıla kadar, temeli Türk-İslam geleneğinde yatan minyatür sanatının egemen olduğu görülmektedir. Ancak 18. yüzyıl başlarından itibaren yaşanan değişim resim alanında da etkilerini göstermiştir.


Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye modernleşmesinin sanata yansıması, Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönemle belirgin yakınlıklar içerir. 17. yüzyılda başlayan ve daha çok 18. yüzyıla tarihlenen Aydınlanma Dönemi, düşünce, bilim, teknik ve toplumsal yaşamda köklü değişimlerin yaşandığı, tanrı, akıl, doğa ve insan kavramlarının yeni bir anlayışla sorgulandığı, Sanayi ve 1789 Fransız Devrimleri’nin modernleşmeyi tetiklediği bir süreçtir. Aklı, kurucu ilke olarak benimseyen aydınlanma felsefesiyle biçimlenen bu yeni dönem, dünyayı kavrama, toplumsal ve ekonomik dinamikleri önemseme, özgürleşme, gözlem ve deney yapmaya, bilgiye ulaşmaya, geleceği projelendirmeye, dinin toplumsal alanda etkinliğinin azalmasına bağlı olarak modern dünyanın da temelleri atılmıştır. (Yaman, 2012:91)

Osmanlı'da ilk batılılaşma hareketleri askeri alanda da hissedilmiş ve batı anlayışıyla ilk sanat çalışmalarına da asker ressamlar önderlik etmiştir.  Saray çevresinde yoğunlaşarak halktan kopuk bir biçimde başlayan bu batılılaşma hareketi zaman içinde saray dışına ve hatta İstanbul dışına da taşmaya başlamıştır. Yeni Türk devletinin kurulduğu yıllara gelinceye kadar geçen dönemler, bir bakıma çağdaş Batılı sanat tekniklerinin kavranmaya çalışıldığı, senteze bağlı yöntemlerin araştırıldığı ve geleneksel kültürden çağdaş kültüre geçiş sorunlarının çözümü için ilk adımların atıldığı yıllardır. (Berk, 1983:9)

İslam inancında çizmek yaratmayla eş tutulmuş olduğundan sanatçının canlı varlıkları çizmesi ya da ifadelendirmesi uzunca bir süre yanlış kabul edilmiştir. Hristiyanlık'ta olduğu gibi özellikle insanın resimlenmesi mümkün değildi. Bu kısıtlamaların hat sanatının gelişmesine önemli ölçüde katkısı olduğu bilinmektedir.

Ülkemizde bir sanat eğitimi kurumuna olan ihtiyacı ilk fark eden ise Osman Hamdi Bey’dir diyebiliriz. Osman Hamdi Bey, Türkiye’de sanat eğitimi veren bir okulun eksikliğini ve gerekliliğini fark ederek, 1881 yılında II. Abdülhamid ve Ticaret Nezareti'nin de iznini alarak, müdürü olduğu Arkeoloji Müzesi’nin tam karşısına 1882 yılının sonlarına doğru Sanayi-i Nefise Mektebi’nin inşaatını başlatmıştır. 3 Mart 1883 yılında da Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılışı gerçekleşmiştir. Ülkemizde kurulan ilk resmi sanat eğitimi kurumu kimliğine sahip olmasına rağmen Sanayi-i Nefise’ye kız öğrenci kabul edilmiyordu (Dilmaç, 2011:201). 1859’da açılan ilk kız rüştiyesi ise kadınların uzun süre sübyan mektebinden sonra gidebileceği tek öğretim kurumu olmuş, bu arada dönemin erkek ressamlarının arasında varlık göstermeye çalışan kadın ressamların eğitimleri 1859’a kadar sübyan mektebiyle sınırlı kalmıştır (Seyran, 2005:7). Kızların henüz Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi’ne kabul edilmedikleri bu dönemlerde ancak 1914'te kızların sanat eğitimini amaçlayan İnas Sanayi-i Nefise mektebi kurulmuş. Durum böyle olduğundan kadın sanatçılar için koşullar görüldüğü üzere biraz daha zor, meşakkatli ve kısıtlayıcı olmuştur.

Dönemin Müslüman kadın sanatçıları çoğunlukla saray çevresine yakın bürokrat ailelerinin kızlarıdır. Bunlar genellikle Üsküdar Kız kolejinde veya evlerinde ilk eğitimlerini tamamlamış daha sonra da Sanayi-i Nefise mektebinde ya da yurt dışında batılı sanatçılardan resim eğitimi alabilme şansı yakalamış kadın sanatçılardır. Aldıkları bu eğitimlerden sonra kadınlar resim alanında kısmen de olsa varlık gösterebilmişlerdir.

Osmanlı döneminde batılılaşma süreci yaşanırken bu süreç içinde yeni kadın tipine örnek oluşturacak iki kadın sanatçıyla karşılaşıyoruz. Bunlar Mihri Müşfik ve Müfide Kadri'dir. Toplumsal değişimin simgesi olan bu iki sanatçı aynı zamanda Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını ilk başlatan kadın ressamlarımız olarak varlık gösterebilmişler ve ilk kuşak kadın sanatçılarımızın yetiştirilmesinde de önderlik etmişlerdi.

1. Mihri Müşfik:  Avrupai bir eğitim alan, edebiyat, müzik ve resim ile ilgilenen Mihri Müşfik 1886 yılında İstanbul'da doğdu, 1954'te New York'ta 68 yaşında öldü. 1913 yılında İstanbul Darülmuallima'da (Kız Öğretmen Okulu) resim öğretmenliği, İstanbul'da ilk Kız Güzel Sanatlar Akademisi'nde (İnas (kız) Sanayi-i Nefise Mektebi) eğitimcilik ve idarecilik yapmış (Tansuğ, 2012:137), Nazlı Ecevit, Aliye Berger, Fahrinüsa Zeyd gibi pek çok kadın sanatçının yetişmesine önderlik etmiştir. Türkiye’de çağdaş Türk kadın ressamlarının ilki olarak bilinen, zaman zaman çarşaf giysileri, zaman zaman çiçekli hasır şapkaları ve zarif iskarpinleri ile alaturkalık ile alafrangalığı bir arada yaşayan sanatçı o dönem kızlar için faaliyete geçirilen resim atölyelerinde güçlü iradesi ve zekâ dolu kişiliği ile etkin olmuştur (Tansuğ, 2012:137), Abdülhamit döneminde saray ressamı olan Zonaro’dan resim dersleri almış deseni sağlam bir sanatçıdır. Resimlerinde konu olarak portre ve figür üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle portrelerinde yaşadığı dönemin akımları olan kübizmin ve ekspresyonizmin etkileri görülür. Bir portre ressamı olarak tanımlayacağımız sanatçıyı fırça vuruşlarındaki ve ışığı kullanışındaki rahatlık dikkat çekicidir (Resim: 1, 2, 3, 4, 5). Bu batılılaşma döneminde Tevfik Fikret ile de dost olmuş Edebiyat-ı Cedide şairlerinin yazdıklarını resimleyerek bir “Edebiyat-ı Cedide Resmi” yaratmıştır. 1915 yılında, Tevfik Fikret’in ölümü üzerine, yüzünün kalıbını alarak heykelini yapan Mihri Müşfik Türkiye’de ilk mask çalışması yapan sanatçı olarak bilinmektedir (Kargın, 2010). 1923 yılında İtalya’da Papa’nın portresini yapmış ve bir kilisenin fresklerinin onarımında çalışmıştır. Bu tablosu Vatikan Müzesi’ndedir. Sanatçı Atatürk’ün ayakta pelerinli bir portresini yapmış ve eserini Atatürk’ün kendisine vermiştir. Uzun yıllar kayıp olan bu tablo 90'lı yıllarda ortaya çıkmıştır. Mihri Müşfik’in günümüze ulaşabilmiş ve kayda alınmış 150 eseri bulunmaktadır. (Kargın, 2010).

            

2. Müfide Kadri: Müfide Kadri 1889-1912 yılları arasında yaşamış kısacık hayatında zamanının kadın ressamları arasına adını yazdırmayı başarmış bir kadın sanatçımızdır. Ölümünden sonra babası tarafından yapıtları sergilendiğinde, üstün yeteneğe sahip olduğu görülmüştür.(Tansuğ, 2012:136). İyi bir eğitim alan Müfide Kadri, Önce Osman Hamdi Bey'den, sonra da Güzel Sanatlar Akademisi hocalarından olan İtalyan Profesör Valeri’den suluboya ve kara kalem desen dersleri almıştır. İstanbul Kız Lisesi'nde resim öğretmenliği yapmıştır. Ödül alan ilk kadın sanatçımızdır. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyesi olan sanatçının,  Almanya’daki bir sergide resmi ödül kazanmıştır. Resim dışında müzik ile de ilgilenmiş, besteler yapmıştır (Erden, 2012, 76). Resimlerinde portreleri (Resim: 6, 7), peyzajları (Resim: 8, 9), natürmortları (Resim: 10) konu olarak ele almış olan sanatçının eserlerine dikkatlice bakıldığında hepsinde şiirsellik, hassasiyet ve duyarlılık hissedilebilmektedir. Özellikle portrelerine dikkat edildiğinde modelin dış görünüşünün yanında iç dünyasının da yansıtıldığı bir ifade biçimi kullandığı gözlenir.

            

3. Celile Hikmet Enver: Önemli kadın ressamlarımızdan olan sanatçı 1880-1956 yılları arasında yaşamış. Babası Enver Paşa'nın saraya yakınlığı nedeniyle Saray Ressamı Fausto Zonaro'dan resim dersleri almış bir portre sanatçısıdır (Resim: 11, 12, 13, 14). Portre dışında nüler çalışmıştır (Resim: 15). Realist bir tarzda yaptığı natürmortları da bulunur (Resim: 16). Resimlerinde pastel renklerin hâkimiyeti dikkat çekicidir. Celile Hanım Türk şiirinin önemli isimlerinden Nazım Hikmet’in annesidir. Nazım Hikmet'in şiir hocası Yahya Kemal’e âşık olmuş ancak evlenememişlerdir.

               

4. Melek (Ziya) Celal Sofu: Dönemin kadın sanatçıları arasında sanat eğitimlerine devam edenlerin büyük bir kısmının çalışmalarını yurt dışında sürdürmüş olmalarından da anlaşılacağı gibi, o dönemin kadın ressamlarına Türkiye’deki sanat ortamında yeterince yer verilmemiştir. İtalya, Fransa ve Amerika’da çalışmalar yapan Mihri Müşfik gibi ressamlık ve yazarlığın yanı sıra heykeltıraşlık yönü de bulunan Melek Celal Sofu da Almanya’da çalışmalarını sürdürmüştür (Erden, 2012, 81). Kısacık hayatında  (1896-1976) resim, heykel, güzel yazı ve süsleme sanatlarıyla ilgili pek çok alanda dersler almış ve çalışmalar yapmış. Nazmi Ziy'dan resim dersleri alan Melek Hanım, Güzel sanatlar Akademisi'ne de misafir öğrenci olarak devam etmiştir. Realist üslupla resim yapan ve klasik resim anlayışını koruyarak çalışan Melek Celal Sofu’nun resimlerinde konu olarak daha çok natürmortlar (Resim: 17), portreler (Resim: 19) ve nüler (Resim: 20, 21) dikkati çekmektedir. Resim 18'de ki çalışmasında çağdaşlaşma yolunda batı dünyasının ortaya koyduğu yenilikleri benimsemiş bir sanatçı olarak TBMM'de kadın konuşmacıyı anlatan çalışması kadının mecliste bulunabilmesi ve konuşabilmesi açısından önemlidir sanatçının bu eseri İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nde bulunmaktadır. İlk kişisel sergisini Münih’te açan sanatçının Devlet Resim Heykel Müzesi'nde Polonyalı sanatçı Bilinsky’nin tunçtan yapılmış heykeli bulunmaktadır.

            

5. Nazlı Ecevit: İstanbul’da 04 Ocak 1900'de doğan ve 14 Ağustos 1985'te Ankara’da vefat eden Nazlı Hanım, Beşiktaş İnas Rüştiyesi’ni (Kız Ortaokulu) bitirdikten sonra Darülmuallimat'a (Kız Öğretmen Okulu) yatılı olarak kabul edilmiştir. Daha sonra İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde eğitimini sürdürmüş ve Ankara Kız Lisesi’nde ve Musiki Öğretmen Okulu’nda uzun yıllar resim öğretmenliği yapmıştır. Yaşamı boyunca kara kalem, desen, portreler çalışmış daha çok da kadınları konu almış ve ev içinde günlük halleriyle kadınları ifadelendirmiş (Resim: 22, 23), manzaralar ki  bunlar da genellikle İstanbul manzaralarıdır (Resim: 26, 27), natürmortların da ise vazo içinde çiçekleri konu almıştır (Resim: 24, 25). Başarılı eserleri arasında sayılan Kerime Salahor portresi Devlet Resim Heykel Müzesi'ndedir. Eşi Fahri Ecevit ile oğlu Bülent Ecevit’in, ressam Şeref Akdik ile ressam Güzin Duran’ın, Leman Alp ile Fatma Adalan’ın portreleri sanatçının beğenilen eserleri arasındadır. Nazlı Ecevit en uzun süre resim yapan, en çok eser veren kadın ressamlarımız arasında yer alır. Eserlerinin en önemli özelliği değişik akımlara kapılmadan, gerçeklerden ayrılmadan, aşırılıklardan uzak bir şekilde fırçasını kullanmasıdır. Altmışa yakın karma sergiye katılmış, on kadar kişisel sergi açmıştır.

               

6. Maide Arel: 1907 ve 1997 yılları arasında yaşamış kübist kadın sanatçılarımızdandır. Ermeni asıllı sanatçı Güzel Sanatlar Akademisi'nin Nazmi Ziya ve Hikmet Onat atölyelerinden mezun olmuştur. Kübist üslupla resimler yapmış olan sanatçı dış görünüşü ifadelendirirken konunun iç dünyasını da ifadelendirmeye çalışmış, çalışmalarında konuyu ana parçalara bölmüş ve sonrada kişisel duyarlılığına göre estetik bir düzende bir araya getirmiştir. Viyana’da özel müzede eseri bulunmaktadır. Sanatçı ilk kişisel sergisini de 1951 yılında İstanbul'da açmıştır. Daha çok eserlerinde kadın figürlerini kullanan sanatçının (Resim: 28, 29, 30), hayatın içinden güncel birçok konuyu da işlediği görülmektedir (Resim: 31, 32, 33, 34).

                  

7. Eren Eyüboğlu: Cumhuriyet döneminin önemli kadın sanatçılarından olan Eren Eyüboğlu 1907'de Romanya’da doğmuş ve 1988 yılında İstanbul'da ölmüştür. 1929'da Paris’e giderek Julian Akademisi’nde 4 yıl boyunca boyunca  André Lhote’un öğrencisi olmuştur. Anadolu insanının yaşam biçimini tuvaline folklorik özellikleri koruyarak ve plastik öğelerle birleştirerek yansıtan sanatçı yapıtlarında ayrıntıdan uzaklaşarak; sadeliğe, ritmik çizgi ve heyecan verici, coşkulu renk uyumuna önem vermiştir. Resim: 35, 36, 37, 38, 39, 40'ta peyzajları ve figürlü çalışmaları görülebilir. Eren Eyüpoğlu, ressam kimliğinin yanında mozaikçi ve seramik ustası olarak da bilinir. Sanat anlayışından hiç ödün vermeyen Eyüboğlu mitolojik konulu resimler de yapmıştır.1936 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu'yla evlenerek İstanbul’la gelmiş, Anadolu’yu adım adım gezmiş ve Anadolu insanını soyutlamacı ve Ekspresyonist bir anlatımla tuvaline yansıtmıştır. Sanatçının Ankara Etibank da, Hacettepe Hastanesi'nde, Ankara Çocuk Hastanesi'nde, İstanbul'da Cerrahpaşa ve Haydarpaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nde mozaik panoları da bulunmaktadır.

               

8. Şükriye Dikmen: Cumhuriyet dönemi kadın ressamlarımızdan bir diğeri de 1907-2000 yılları arasında yaşamış Şükriye Dikmen’dir. Sanatçı resimlerinde konu olarak genellikle kadın portreleri çalışmış özellikle de tek bir kadın figürünü ele almıştır (Resim: 41, 42, 43). Soyutlamayı yalınla birleştirmeyi başarmış ender sanatçılarımızdandır (Resim: 44, 45, 46). Zeki Kocamemi, Nurullah Berk ve Cemal Tollu'dan dersler alan sanatçı kadın ressam olmanın zorluklarını da aşarak kendine Türk resmi içinde saygın bir yer sağlamıştır. Resimlerinde kompakt plastik değerler bulunan Eren Eyüboğlu gibi Şükriye Dikmen de, akademik çalışmalarını izleyen bir dönemden sonra, keskin dış çizgilerle oluşturduğu portre ve natürmortlarıyla D grubunun ilkelerine de bağlı kalmıştır (Tansuğ, 2012, 225). Türkiye’de kadın sanatçı olmanın ne denli zor olduğu düşünüldüğünde bu zorlukların üstesinden gelmiş bir kadın sanatçımız olarak önemlidir. Naile Akıncı, Semiha Berksoy, Leyla Gamsız, Leman Tansuğ gibi isimleri de saymak gerekir.

               

9. Mürşide İçmeli: 1930 yılında İstanbul’da doğan en önemli kadın, özgün baskı sanatçımızdır. Resim çalışmalarına 1947 yılında İstanbul Çapa Kız İlk öğretmen Okulu resim seminerinde başlamış ve Bursa ve Konya Kız İlk öğretmen Okulları'nda öğrenimine devam etmiştir.  Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nden 1953 yılında resim-iş öğretmeni olarak mezun olmuş. Bir süre Afyon Lisesi’nde resim-iş öğretmenliği yaptıktan sonra, 1959 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne grafik asistanı olmuştur. Akademik çalışmaları sırasında birçok sanat eğitimcisi yetiştirerek sanata ve eğitime önemli katkılarda bulunmuştur. Çok sayıda ödülü bulunan sanatçı, ilk kişisel sergisini 1976'da açmıştır. Anadolu uygarlıklarından, etkilenmiş, yaşam ve ölüm konularını işlemiş, bütün bunları da simgesel soyut bir dille aktarmaya çalışmıştır. Sanatçı bu soyut ve geometrik biçimleri kompozisyonlarında kontrastlara önem vererek işlemiştir (Resim: 47-53).

                  

Tarihsel süreç içinde erkek egemen toplumlarda birçok başarı elde etmiş olmalarına rağmen kadınlar her zaman erkeğin gölgesinde kalmıştır. Sanat faaliyetlerine bakıldığında da durum aynıdır. Birçok güçlükle karşılaşan içinde bulunduğu dönemin birçok zorluklarına karşı direnen kadın zaman içinde toplumlardaki kadına karşı konan katı kuralları yıkarak sanatçı ve eğitimci olarak varlık gösterebilmişlerdir. Türkiye’de kadınların sanat üretimine katılımı 19. yüzyılın ikinci yarısında batılılaşma hareketlerinin bir sonucu olarak gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Ancak kadınlarımızın sanatçı ve eğitimci kimliği, Cumhuriyet dönemi ile belirginleştiği görülmektedir (Dilmaç, 2011, 113).

Yrd. Doç. Dr. F. Emel Ertürk / Atılım Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi

Kaynak:

  1. Azeri, Nazan. Modernleşme Sürecinde Kadın Ressamlar. New Wave Berlin Sergi Kataloğu.

2. Berk, Nurullah-Kaya Özsezgin. Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.

3. Çığ, Muazzez İlmiye. Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği. Analiz Basım Yayın, İstanbul, 2012.

4. Dilmaç, Oğuz. Türkiye ev Avrupa'da Kadınların Sanat Eğitiminin Karşılaştırmalı Tarihçesi. M. Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 2011. Sayı 34, Sayfa 99-115.

5. Emine, Seyran. Mihri Müşfik (Yaşamı ve Sanatı), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Sanatı Anabilim Dalı, İstanbul, 2005.

6. Erden, Osman. 19’uncu yüzyıldan 1960’a kadar Türk Resim Sanatı Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey. Boyut Matbaası, İstanbul, 2012.

7. Kargın, Nursel. İndigo Dergisi Sanat. 7 Mart 210.

8. Tansuğ, Sezen. Çağdaş Türk Sanatı. Remzi Kitabevi. İstanbul, 2012.

9. Zeynep Yasa-Yaman. Ankara Resim ve Heykel Müzesi. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sanat Eserleri Dizisi 486, Ankara, 2012.