Dünyanın en eski “kutsal alanında” kafatası kültü

Öne Çıkanlar Toplum

Şanlıurfa’nın on beş kilometre kuzeydoğusunda yer alan Göbekli Tepe’de Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından gün ışığına çıkarılan, daire biçimin de yerleştirilmiş T biçimli dikilitaşlardan oluşan alan, günümüzden 12.000 yıl önce inşa edilmiştir. Boyları üç ila altı metre arasında değişen bu T biçimindeki dikilitaşların üzerinde, kabartma halinde stilize insan ve hayvan tasvirleri ve soyut semboller dikkat çekiyor. İnsanlığın avcı toplayıcı döneminde bu yapıların nasıl tasarlandığı sorusu henüz yanıtlanmadı ama arkeologlar bu yapıların insanlığın en eski “kutsal alanı” olduğuna inanıyorlar. 2014 yılında aramızda ayrılan Klaus Schmidt’in toprak altından çıkardığı diğer ilginç buluntular ise çok sayıda insan kemiğiydi. Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI) antropologu Julia Gresky şimdi bu yapboz parçalarının gizini çözmeye çalıştı. Science dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre bu buluntular ilk kez Göbekli Tepe’de bir kafatası kültünün varlığıyla ilgili kanıtlar sunuyorlar. (Modified human crania from Göbekli Tepe provide evidence for a new form of Neolithic skull cult, Science Advances, 28.6.2017). Kalıntılar yaşları 25 ila 50 arasında değişen üç yetişkinin kafatasına ait ve bunlardan bir tanesinin bir kadına ait olabileceği düşünülmekte.

Kafataslarının üzerinde belli başlı yerlere geometrik çizgiler kazınmış. T biçimindeki dikilitaşlar üzerindeki özenle yapılmış kabartmalara kıyasla bunlar göze hoş gelmeyen, sevimsiz motiflerden oluşuyor (Gresky). En iyi korunagelen kafatası üzerinde ise diğer bir özellik daha göze çarpıyor: parietal kemik (veya duvar kemiği: kafatasının kenarlarının ve çatısının birleştiği kemik) üzerinde bir delik. Bu deliğe bir ip bağlanarak asıldığında, izleyici kafatasıyla doğrudan doğruya yüz yüze gelebilirdi. Derin kesiklerin antropolojik karşılaştırması, araştırmacıları Hindistan’daki Naga insanlarına götürmüş (Can India’s Land of Former Headhunters Make Peace?, National Geographic, 26 Ağustos 2015). Boyalı kafataslarının görüntülerindeki ip aynı pozisyonda geçiyor. Gresky, Göbekli Tepe’deki kafataslarının dikkat çekici duvar nişlerine yerleştirilmiş olabileceğini düşünüyor. Ancak bu ilişki son derece karmaşıktır.


Bilindiği kadarıyla Göbekli Tepe İ.Ö.9000 – 8000 yılları arasında bir kült yapılar topluluğuydu. Bu tarihten sonra “kutsal alandan” henüz bilinmeyen nedenlerle vazgeçilmişti. Fakat insanlar burayı hemen terk etmek yerine bu yapıları toprakla doldurarak gizlemişler. İşte bu dolgu toprağında arkeologlar, aralarında yedi yüz insan kemiğinin de yer aldığı, yüzlerce kemik buldular. Kemik kalıntılarının hepsi incelenmedi henüz ama, araştırmacılar üzerinde geometrik çizgilerin bulunduğu başka kafataslarının da ortaya çıkacağına inanıyorlar. İskelet kalıntıları moloz ve topraktan oluşan bir konglomera içinde bulunduğu için bunları tarihlendirmek çok zordur. C 14 yöntemiyle gerçekleştirilen tarihlendirme çabaları da sonuç vermemiş. Daha sonraki DNA analizlerinin başarılı olacağı da şüpheli diyor araştırmacılar.

Mikroskobik analizler kafataslarının ölümden sonra işlendiğini göstermekte. Ancak ölümlerin ne şekilde gerçekleştiği sorusu henüz yanıt bulmuş değil. Kemikleri inceleyen Gresky, işlenmiş kafataslarının iki anlamı olabileceğini düşünüyor. Kafatası üzerindeki çizikler bu kişilerin toplumda özel bir yeri olduğu anlama gelebilir ki bu da bir ata kültüne işaret eder. Diğer bir olasılıkla da düşmanları gösteren bir tür Stigmata işareti olabilir. Buluntu yerindeki ritüel ortama dikkat çeken Gresky ata kültünü daha olası görüyor.

12.000 yıl önce kafatasının, Homo sapiens’in spiritüel enerjisini ne derece tetiklediğini Göbekli Tepe’deki tasvirler gösteriyor aslında. Aslan, leopar, boğa, yılan veya akrep kabartmaları arasında taştan insan kafaları dikkat çekiyor. Çok sayıda insan heykelinin kafası koparılmış. Bu da bir kafatası kültüne işaret ediyor olabilir. Ayrıca kafatası taşıyan bir kuş kabartması da insan anlağının önemli bir rol oynadığı bir kültü akla getirmekte. Bunlar sadece tahmin, Göbekli Tepe’deki kafa kültünün ne için yapıldığını henüz kesin olarak söylemek mümkün değil. Gerçek olan şu ki bugüne kadarki buluntulara bakacak olursak Göbekli Tepe, Hermann Parzinger’in de dediği gibi, erken çiftçi ve hayvancılardan oluşan ve organize olmuş, dini ve kısmen politik olarak da birbirleriyle ilişkili toplulukların yaşadığı bir yerdi. (Die Kinder des Prometheus: Eine Geschicte der Menschheit vor der Erfindung der Schrift, 2014). Ve bu toplumsal ağ en başta ritüellerle örülmüş olsa gerek.

Nilgün Özbaşaran Dede

Bu yazı HBT'nin 67. sayısında yayınlanmıştır.