Filler ve edebiyat

Öne Çıkanlar Toplum

Fil, bilindiği gibi ormanların en güçlü hayvanlarından biridir. Aynı zamanda güzel sanatların pek çok alanına da ilham kaynağı olmuştur. Fillerin dinî önemi Afrika'da yalnızca totemiktir ancak Asya'da bu önem daha dikkat çekicidir. Sumatra'da filler yıldırım ile ilişkilendirilir. Benzer şekilde Hinduizm'de tüm fillerin atası olan Airavata şimşek ve gökkuşağı ile tasvir edilir. En önemli Hindu tanrılarından biri olan fil başlı Ganeşa’nın, insanlara başarı getirdiğine ve insanların arzularına ulaşmalarını sağladığına inanılır.

Ganeşa


Budizm'de Buda'nın insan olarak yeniden doğan bir beyaz fil olduğu söylenir. İslamiyette Hz. Muhammed'in doğduğu yıl, Fil Yılı olarak bilinir.”[1] Türkler filleri ilk defa Ankara Savaşı’nda görür. Bilindiği üzere Ankara Savaşı, Yıldırım Bayezid ile Timur arasında 1402 tarihinde Çubuk Ovası’nda gerçekleşmiştir: “Osmanlı sultanını ziyarete gelen uzak doğulu elçilerin yanlarında getirdikleri olmazsa olmaz hediyelerden biridir fil. Lakin deniz yoluyla getirilmesi meşakkatli olduğundan sevkiyatında kara yolu kullanılırdı. Anadolu yakasına kadar gelebilmeyi başaran fil konvoyu bu sefer deniz yoluyla fakat zorluklarla Rumeli yakasına geçirilir, Galata ve Kasımpaşa yamaçları üzerinden Haliç’in başındaki Silahdar Ağa mevkiine getirilir, burada daralan suyolu üzerine kurulmuş küçük köprü vasıtasıyla da Eyüp’e intikal ettirilirdi. Bu köprü sonradan Fil köprüsü diye de anılmıştır. Ondan da geriye aynı güzergah üzerinde ilerleyen bir Fil Köprüsü Caddesi ismi kalmıştır günümüzde. Eyüp’te yolculuğu bitmezdi filin. Bu sefer de İstanbul’un kara surlarına, oradan da Topkapı Sarayı’nda bitecek olan uzun yolculuğunun son etabı başlardı. Sarayda padişahın huzurunda sergilendikten sonra filler Atmeydanı’nda halka da seyrettirilirdi ki o vakitler bu merasimli seyre “fil temaşası” denirdi. Temaşa bitiminde filler dinlendirilmek ve beslenmek üzere ya bugünkü Bakırköy’deki Hebdemon Sarnıcına, halk arasındaki adıyla Fildamı’na ya da Zeyrek’te bulunan eski Bizans sarnıcındaki “fil ahırlarına” çekilirlerdi.”[2]

İki fil hikayesi

Edebiyatta filler üzerine yapılacak ayrı bir çalışma gösterecektir ki, filler güçlü duruşları, mükemmel hafızaları, temsil ettikleri dini ve sosyal motiflerle ayrı bir inceleme konusudur. Fillerden bahseden yazarlar kendi iklimlerinin tarihi havası içinde ele aldıkları  öykülerini bize bir eski zaman masalı ya da efsanesi gibi sunarlar. Bu romanlardan biri Pınar Savaş tarafından çevrilen Portekiz yazar José Saramago’nun “A Viagem do Elefante - Filin Yolculuğu” romanıdır.

Yazar, romanının ilk basımını 2008 yılında yapar. Hastane odasında yazdığı romanında Lizbon’dan yola çıkan fil Süleyman ile onun bakıcısı Subhro’nun 16. yüzyılda geçen macera dolu yolculuğunu anlatır. Fil Süleyman, III. Joao’nun Portekiz kralı tarafından Roma Germen İmparatoru II. Maximilian’a hediye olarak verilir. Portekiz, İtalya ve Alpler’i geçen fil Süleyman geçtikleri yerlerdeki insanların da ilgisini çeker. Yolculuğun ikinci bölümünde ise İmparator Maximilian ve karısı Maria yer alır.  Fil Süleyman ve bakıcısının Viyana’ya gidişleri imparator ve karısı Maria ile birlikte gerçekleştirilir. Romanda yer alan Fil ve Terbiyecisi Subhro erdemli, barışçı bir insandır. Fil Süleyman ise asi bir fildir.

Elif Şafak’ın Aralık 2013 tarihinde çıkan kitabı “Ustam ve Ben” adlı romanı ise yine 16. yüzyılda bu kez İstanbul’da geçer. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hindistan’dan getirilen beyaz bir fil ve onun bakıcısı Çota etrafında geçen olaylar oldukça renkli bir atmosferde ilerler. Mimar Sinan ve onun birbirinden değerli sanat eserleri ve çırakları gözümüzde canlanır. Diğer yandan her iki eserde de fil ve fil bakıcısının olması okurlara intihal var mı sorusunu da sordurmuştur. Elif Şafak bu konuda kendisini şöyle savunuyor: “- Evet Saramago'nun kitabında fil var, filbaz da var. Bu çok doğal. Filler ve filbazlardan bahseden daha onlarca kitap sayabilirim. Ben özellikle kitabımda zikrettim ve insanların böyle bir kitap olduğunu bilmesini istedim. Çünkü Avrupa'da o dönemde yaşamış Süleyman isimli bir fil var. Onlara da dikkat çekmek için kendim yazdım zaten. Ama daha kitap çıkmadan, kimse okumadan 480 sayfalık bir kitabı alıntı diye suçlamak bence vicdansızlıktır. Bilmeden, uzaktan, çamur atarak, şahısları hedef alarak yapılan şeyin edebiyat eleştirisiyle ilgisi yok. Bizde maalesef edebiyat çok ilkel bir düzeyde tartışılabiliyor ve maalesef edebiyat çevreleri içinde. Okurla bir derdimiz yok. Bu kitapta benim çok emeğim var. Gecelerim, gündüzlerim, 3 senem var. Bu kadar kolay mı insanları suçlamak, çamur atmak” diyerek kendisini savunmuştur.[3] Öte yandan "Filin Yolculuğu" kitabının çevirmeni Pınar Savaş da şu soruları sormuş: “Kitabı Türkçe'ye çevirdiğim için sorma hakkını kendimde görüyorum: 'Elif Şafak'ın son romanıyla (Ustam ve Ben), Saramago'nun Filin Yolculuğu'nun konu ve kapağının bu kadar benzemesi tesadüf olabilir mi?' Tesadüf değilse, Şafak'ın en azından "esinlendim" demesi gerekmez mi?'Bir zamanlar Avrupa'nın bir ucundan ötekine fil götürme modası mı vardı? Her iki filin bakıcısı da Hintli mi? İntihal nedir ne değildir?' Saramago bu duruma sinirlenmez miydi? Pilar ne tepki gösterecek? Pilar'ın tepkisini Kırmızı Kedi ve benden başka önemseyen olacak mı?”[4] Kuşkusuz bu soruların cevabını en iyi verecek olan yine okurdur. Ancak kitap okuma yüzdesinin oldukça düşük olduğunu göz önüne alacak olursak, okuyun da ne olursa okuyun diyen eski hocalarımızı yâd etmeden geçmek mümkün olmuyor. Ama gelin siz yine fillerle dolu renkli bir 16. yüzyıl yolculuğuna çıkarak, her iki yazarı da okuyun. Sonuçta kitap okumak farklı bir dünyaya adım atmak demektir.

Yrd. Doç. Dr. Hacer Gülşen, iKU

[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Fil

[2] Bilgi 2009 yılının Aralık ayında yayımlanan Gezgin Dergisi’nin 34. sayısından alınmıştırhttp://gezgindergi.com/fil-yokusu/

[3] http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/25446950.asp

[4] http://www.gazeteciler.com/kitaplik/elif-safak-bu-intihal-iddiasina-ne-diyecek-72577h.html

Not: Bu yazı 30 Eylül 2016 tarihli HBT Dergi'nin 27. sayısında yayınlanmıştır.