Lider olmanın kökünde ne yatıyor?

Öne Çıkanlar Toplum

Lider izleyicilerine notlar: Bağlılık ve boyun eğme gibi kısmen genlerden kaynaklanan kişilik özelliklerinin insanlara birtakım yararlar sağladığı kuşkusuz, ama bu özelliklerin aşırıya kaçması kişinin körü körüne birilerinin peşine takılmasına neden olabilir.

Güçlü önderler ve sorgusuz sualsiz onların peşlerine takılan kalabalıklardan oluşan bir birleşimin bugüne dek her iki tarafa da hiçbir yarar sağlamadığı ve sağlayamayacağı bir gerçek.


Öğretmen sınıf projesine kimin önderlik etmek isteyeceğini sorduğunda, kimi öğrencilerin elleri havaya kalkarken, kimileri el kaldırmaz; kimileri bakışlarını öğretmenden kaçırmaya çalışırken, kimileri de, “Ben! Ben!” diye haykırıp öne çıkmaya çabalar.

Küçük yaşta bile kimilerimiz böyle bir sorumluluğu üstlenmeye can atarken, kimilerimiz bu gibi rolleri üstlenmekten kaçınır ve görevi yüklenen kişinin izinden gitmeyi yeğleriz.

Bu tür eğilimlerin küçük yaşlarda ortaya çıkması, bilimsel çalışmaların da ortaya koyduğu gibi, önderliğin, bir ölçüde, doğuştan edinilen bir özellik olduğu gerçeğiyle ilintili.

Araştırmalar önderlikle ilgili konumların üstlenilmesinde gerçekten de girginlik, zekâ, egemen olma isteği ve fiziksel çekicilik gibi genetik birtakım özelliklerin etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Önderlerin izinden gidenler de tüm bu özelliklere sahip olabilirler. Ne var ki, insanların eşgüdüm içinde olmalarını destekleyen ve milyonlarca yıl öncesine uzanan evrimsel baskılar göz önünde tutulduğunda, önderlerin bir grup insanın bir araya gelmesi durumunda ortaya çıkması da kaçınılmaz oluyor.

Egemen olma isteği 

Claremont McKenna College önderlik ve örgütsel ruh bilim uzmanlarından Ron Riggio, “Önderlik DNA’larımızla bağlantılı bir özellik, hayvanlardaki egemen olma ve sıradüzenden (hiyerarşiden) kaynaklanan bir durumdur” diyor.

Gelgelelim, insanoğlu fiziksel açıdan en büyük ve en güçlü olanın daha küçüklere egemen olduğu, doğal ast üst sisteminin büyük ölçüde ötesine geçmiştir. Öyle olmasaydı, tüm önderlerimiz Ulusal Futbol Ligi’nin yan hakemleri olurlardı. Oysa, önderler ve onların izinden gidenler çok farklı biçim ve boyutlarda olabilirler.

Araştırmalar, sonuçta doğuştan birtakım eğilimlerin gelişmesinde yetiştirilme ve deneyimlerin can alıcı bir rol oynadığına işaret ediyor. Bir başka deyişle, en uç sınırları diktatörler olan önderler ve körü körüne onların peşlerine takılanlar sonradan oluşabiliyorlar.

Patronluk doğuştan gelen bir özellik mi? 

İnsanlar yönetme arzusunun aileden gelen bir özellik olduğunu düşünebilirler. Örneğin, ABD’nin siyasal yaşamına damga vuran Adams, Kennedy ve Bush ailelerini, ya da ABD Ulusal Futbol Ligi takımlarında bir geleneğe dönüşen Manning’leri düşünün.

Araştırmalar önderliğin bir bireyin “doğasından” kaynaklanabileceği, birilerine öncülük etme arzusunun genler yoluyla anne babalardan çocuklara aktarıldığı görüşünü destekliyor.

Singapur Ulusal Üniversitesi yönetim ve işletme bölümünün başkanı Richard D. Arvey, genlerin bireyin kimyasını, beynini ve fizyolojisini etkilediğine dikkat çekerek, “Genleri bireyin kişiliğini, bilişsel becerilerini ve birtakım fiziksel özelliklerini belirleyen unsurlar olarak değerlendirmek gerekir. Kimin önder olacağı tüm bunlarla ilintili bir durumdur” diyor.

Arvey ve arkadaşları genlerin önderliği ne denli etkilediğini ölçmek amacıyla tek ve çift yumurta ikizleri tarafından doldurulan sormaca formlarını karşılaştırdılar. Sonuçta, tek yumurta ikizlerinde genlerin yüzde 100’ünün, çift yumurta ikizlerinde de yüzde 50’sinin ortak olduğu görüldü. İkizler aynı aile tarafından yetiştirildiklerinde ve benzer bir ortamda büyüdüklerinde, genlerin etkisi çok daha açık bir biçimde değerlendirilebiliyordu.

Tek gen yok, genler bileşimi 

Araştırma kapsamında katılımcılardan, iş yerlerinde ya da daha başka kuruluşlarda, denetimcilikten üst düzey yöneticiliğe, daha önce üstlenmiş oldukları önderlik konumundaki görevlerin sayısını belirtmeleri istendi. Arvey’in öne sürdüğü gibi, önderlik genetik temellere dayalı bir özellik olsaydı, o zaman tek yumurta ikizlerinden alınan sonuçların çift yumurta ikizlerine kıyasla çok daha yakın benzerlikler taşıması gerekirdi.

Nitekim, Arvey ve arkadaşları tam da böyle bir sonuçla karşılaştılar. 2006 ve 2007 yıllarında kadınlar ve erkekler üzerinde yapılan araştırmalar önderlik konusundaki değişkenliğin sırasıyla %31 ve 32’lik bir bölümünün doğuştan edinilen genlerden kaynaklandığını ortaya koyuyordu.

Arvey bu süreçte etkili olan genlerin işlevlerini belirlemenin son derece güç olacağını belirterek, “Önderlik geni olarak tanımlayabileceğimiz belirli bir gen yok. Bu süreçte yüzlerce genin karmaşık bir biçimde birbirlerini etkileyerek kişide öne çıkma isteğini doğuran birtakım dirimsel eğilimleri yarattığı söylenebilir” diyor.

Önderleri yaşam yaratıyor

Arvey ve daha başka bilim insanları tarafından yapılan araştırmalar önderlik konusunda, yaradılışa kıyasla, yetiştirilişin -çevrenin-çok daha etkili olduğunu gözler önüne seriyor. Arvey bu bağlamda püf noktasının çevresel koşullar olduğuna dikkat çekiyor.

Bir bireyin öndere dönüşmesinde etkili olan unsurların

* yaklaşık üçte ikisinin, eğitimin ve güçlüklerin üstesinden gelmeyi gerektiren durumların da aralarında yer aldığı,

* yetiştirme ve kişisel deneyimlerle ilintili olduğu görülüyor.

* Yeniden siyasal alana damgasını vuran aileler örneğine dönecek olursak, bu ailelerde yetişen çocuklar genellikle önderlik meşalesini onlardan devralmalarına olanak tanıyacak servete, olanaklara ve beklentilere de sahip oluyorlar.

Kimi insanlar sorumluluğu üstlenmekten keyif alırlarken ve başarılı olamadıklarında bunun cezasını çekerlerken, kimileri de insanların amaçlarına ulaşmalarında yardımcı olmayı alışkanlık ediniyorlar.

Önderlerin izinden gidin...

Bu bağlamda, izleyicilik, salt önderlikten yoksunluk anlamına gelmiyor. Riggio’ya göre, iyi bir önder olmak için gerekli olan zekâ ve iletişim kurma becerileri gibi birtakım özelliklerin birçoğu, iyi bir izleyici için de gerekli.

Ne var ki, evrimsel süreç kişinin en tepede olmasını gerektiriyor.

Kurt sürülerinde, maymun topluluklarında, kaz ya da inek topluluklarında elebaşları çoğu kez o toplulukların en büyük ve en güçlü erkek ya da dişi üyeleri oluyor. Daha küçük ve daha güçsüz üyelere ikincil roller düşüyor.

Riggio, “En tepedeki goril olmak gerçekte cüsseye ve huya bağlı bir durum. O konuma gelebilmesi için bireyin savaşmaya hazır ve savaşacak güce sahip olması gerekir” diyor.

Günümüzün karmaşık toplumu bu “fiziksel açıdan güçlü olan haklıdır” düzenini de ortadan kaldırdı. Riggio silahlarla fiziksel güç sorununun üstesinden geldiğimize, silahlı bir kişinin kendisinden daha iri yapılı birini alt edebileceğine dikkat çekiyor.

Diktatörler 

Bu bağlamda insanlık tarihinin en aşırı uçlarında yer alan ve fiziksel açıdan kendisinden çok daha üstün olan gümüş sırtlı gorilin olsa olsa parmağı olabilecek diktatörlere bir göz atmak yeterli.

Fiziksel açıdan oldukça sıradan sayılan Adolf Hitler’i, ya da 1997 yılında izinden giden 39 kişiyle birlikte intihar eden Cennetin Kapısı tarikatının çılgın bakışlı önderi Marshall Applegate’i düşünün.

Bağlılık ve boyun eğme gibi kısmen genlerden kaynaklanan kişilik özelliklerinin insanlara birtakım yararlar sağladığı kuşkusuz, ama bu özelliklerin aşırıya kaçması kişinin körü körüne birilerinin peşine takılmasına neden olabilir.

Güçlü önderler ve sorgusuz sualsiz onların peşlerine takılan kalabalıklardan oluşan bir birleşimin bugüne dek her iki tarafa da hiçbir yarar sağlamadığı ve sağlayamayacağı bir gerçek.

Sonuçta, bir önder ancak görüş ve kararları başkaları tarafından destek gördüğü sürece iyi bir önderdir. Arvey’e göre, bir kişinin önder olarak etkin olmasında en büyük pay onu izleyenlere düşüyor.

Derleyen: Rita Urgan, Live Science