Yoksa beklenen nüfus patlaması yaşanmayacak mı?

Öne Çıkanlar Toplum
Yoksa beklenen nüfus patlaması yaşanmayacak mı?

2076 yılında çocuk sayısı azalacak, tarihte ilk kez yaşlılar çoğunlukta olacak.

Nüfus patlaması beklenmedik bir şekilde sönebilir mi? Malthusçuluğun öngördüğü nüfus artışına bağlı iflas yerine, demografik bir çöküşün eşiğine gelebilir miyiz? Nasıl ve neden sorusuna yanıt bulmak için, son bir araştırmaya göre insanların seksten uzak durdukları Japonya’ya bakabiliriz. Yaşam beklentisinin seksen beş yaş ve üzerine çıkmasına rağmen, doğurganlığın kadın başına 1,4 olması ve bakirliğin yaygınlaşması nedeniyle Japon nüfusu azalıyor. Öyle görülüyor ki Japonlar çoğalmak için çok fazla meşguller. Ve bu bu durum salgın gibi yayılıyor. Dünya ülkelerinin yarısında doğurganlık oranı, nüfusun yenilenmesi için gerekli olan kadın başına en az iki çocukluk doğurganlık oranın altındadır. Avrupa ve Uzakdoğu’daki ülkeler 1,5’luk doğurganlık oranıyla demografik uçurumun kenarındalar. Almanya ve İtalya, nüfuslarının önümüzdeki atmış yıl içinde yarılanacağını tahmin ediyorlar.

Stockholm Karolinska Enstitüsü’nden Hans Rosling, dünya en az çocuğa sahip olma durumunda zirveye ulaştı, toplam nüfusun da bu zirveye ulaşması uzak değil diyor. Dünya nüfusu şimdilik artmaya devam ediyor. Günümüzde 7,4 milyar olan insan sayısı, Afrika’daki yüksek doğurganlık oranı nedeniyle 9 milyar kadar olabilir. Birleşmiş Milletler dünya nüfusunun 2100 yılında yaklaşık olarak 11,2 milyar olmasını bekliyor. Fakat bu pek mümkün görünmüyor. Demografik durgunluktan sonra hiçbir ülkede doğurganlığın iyileştiği görülmedi. Birçok nüfusbilimci 2076 yılına kadar küresel bir kırılmanın yaşanacağını düşünüyor.  Elbette hükümetler nüfustaki azalmayı durdurmaya çalışabilirler. Fakat Singapur bunu bir kuşaktır denemesine rağmen, yine de dünyanın en düşük doğurganlık oranına (0,8) sahip. Ve doğurganlık bir kez azaldığında bu eğilimi tersine döndürmek zordur. Nüfus patlaması sona erer.


Peki bu soyumuzun geleceği için ne anlama geliyor? 2076 yılında çocuklar azalacak. Tarihte ilk kez yaşlılar çoğunlukta olacak. 20. yüzyılı biçimlendiren atılgan, dürtülerle tetiklenen kültürler ölmeye mahkum görünüyor. Yenilikçi fikirler tükenebilir.

Dahası bu gelişme ekonomiyi de çökertebilir. Bazı ekonomistler Japonya’da 1990’lı yıllardan beri devam eden ekonomik durgunluğun, her zamankinden daha fazla yaşlı nüfusun bulunmasından kaynaklandığı düşüncesinde. Kim bilir Avrupa’da bu yönde ilerliyor olabilir. 2030 yılında en düşük seviyede çocuk nüfusuna sahip olması beklenen Çin’in de sıradaki ülke olması beklenebilir. Demografik deterministler, soyumuzun yavaşça aşağı doğru küçülen bir sarmal içinde bulunmasından endişeliler.

Ama kim bilir böyle olmayabilir de. Her ne kadar yaşlı bir toplum farklı olacaksa da günümüzdeki yaşlı Rock yıldızları gibi yaşlanmanın aslında o kadar da kötü olmadığını keşfedebiliriz, yaşlılar yeni gençlik olabilir. Ve yaşlı toplumlar silahlanmaya daha az eğimlidirler. Daha düşük nüfuslu bir dünya, gezegenin ekosistemine bir ara verdirebilir. Malthusçuluk gündemden kalkabilir, bunun yerine çevrebilimci Edward O.Wilson’un ekolojik iyileştirme çağrısı kabul görebilir. Ve en azından doğa için bir umut ışığı belirecektir.

Kaynak: New Scientist