Duygularımızı yüzümüzden anlamak sanıldığı kadar kolay değil

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
Duygularımızı yüzümüzden anlamak sanıldığı kadar kolay değil

Gülümsemek, bir insanın mutlu olduğunun kesin işareti olmayabilir. Aynı şey, belirli duyguları yansıttığını düşündüğümüz diğer yüz ifadeleri için de geçerli. Psikologlar bir süredir, söz konusu ifadelerin, duygularımızı gerçekten açığa vurup vurmadıklarını veya başka bir amaca hizmet edip edemeyeceklerini sorguluyor. Şurası kesin ki gülümsememiz ve diğer yüz ifadelerimiz, önyargılarımızı aşan gizli anlamlarla dolu.

Batılı görüşe göre tüm insanlar, aynı duyguları belirli yüz ifadeleriyle sergiliyor. Bu önyargı, diğer insanların duygusal durumumuzu yüzümüzden net bir şekilde okuyabileceği anlamına geliyor. Bu, otizmli çocuklar için eğitim uygulamalarından duygu algılayan yazılım algoritmalarına kadar her şeyi etkileyen çekici bir fikirdir. Ancak son zamanlarda bu görüşe meydan okuyan bir fikir var; karşıt görüşe sahip araştırmacılar, yüzdeki “ifadelerin” duygularımızın güvenilir bir rehberi olmadığına, başkalarını manipüle etmek için kullandığımız bir araç olabileceğine inanıyor. Eğer bu doğruysa, sosyal etkileşimlerimizdeki etkisi de çok büyük demektir.

Geleneksel görüş: 6 temel duygusal ifade


Yüz kas hareketi kalıplarının, duygularımızı yansıttığı fikri, uzun bir tarihe sahip. Louis XIV’in mahkeme ressamı olan 17. yüzyıl Fransız sanatçısı Charles Le Brun, yüz ifadelerini altı “tutku” ile açıklayarak bu fikri popüler hale getirmişti. Söz konusu altı tutku; merak, aşk, nefret, arzu, sevinç ve üzüntüydü. Yaklaşık iki yüzyıl sonra Charles Darwin, kısmen kendi deneylerine dayanarak mutluluk, üzüntü, korku, öfke, iğrenme ve sürprizle ilişkili evrensel yüz ifadeleri olduğunu yazmıştı.

Sonraki dönemde bu görüşü destekleyecek daha sağlam deneysel veriler elde edildi. ABD’li psikolog Paul Ekman’ın , şu anda Papua Yeni Gine’de olan bir bölgede, 1960’larda yaptığı saha çalışması bunlardan biri. Bu çalışma, söz konusu altı “duygusal ifadenin” gerçekten de her yerde insanlar tarafından paylaşıldığının kanıtı olarak kabul edilmişti. Çalışmaları son derece etkiliydi ve insan yüzünün duygularımız için evrensel bir pano olduğu fikrini destekleyen diğer çalışmalara da ilham vermişti.

Karşı görüş: Kültür, yüz ifadelerini algılama şeklimizi değiştiriyor

Bununla birlikte son on yılda, Batı kültürüne çok az erişimi olan küçük ölçekli toplumlarda yapılan yeni araştırmalar, bu sonuçlara meydan okumaya başladı. Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nden Lisa Feldman Barrett ve ekibi, Kuzey Namibya’da yaşayan bir grup olan Himba topluluğuyla bir saha çalışması yaptı. Araştırmacılar, önceki çalışmalarda yapıldığı düşünülen hatalardan kaçınmak için Himba topluluğunun, bir yüz ifadesini kısa bir duygusal hikâye veya duygusal bağlantısı olan bir kelimeyle eşleştirmesini istemedi. Bunun yerine katılımcılardan, birtakım yüz ifadelerinin 36 görüntüsünü öfke, korku, üzüntü, iğrenme, mutluluk ve nötr duygu türlerine göre yığınlara ayırmaları istendi. Himbaların verdiği yanıtlar, evrensel olarak kabul gören “6 temel duygu” modelini desteklemiyordu. Ekip, kültürün yüz ifadelerini algılama biçimimizi etkilediği sonucuna vardı.

İngiltere, Leicester’daki De Montfort Üniversitesi’nden Carlos Crivelli tarafından yapılan araştırmalar da benzer sonuçlara işaret ediyor. Crivelli, geçimini çiftçilik ve balıkçılıktan sağlayan Papua Yeni Gine’deki Trobriand Adaları halkını 2013 yılındaki bir çalışmasında incelemişti. Yerlilerin, yüz ifadelerini Batı’ya göre farklı açıkladığını buldu. Örneğin, “şaşkın” yüz ifadesini tehditkâr olarak yorumluyorlardı.

Crivelli, Barrett ve diğerleri, “evrensel duygusal ifade” diye bir şeyin olmadığına inanıyor. Crivelli, “eğer böyleyse neden küçük çocuklara gülümsemenin veya kaş çatmanın ne anlam ifade ettiğini öğretiyoruz,” diye soruyor. Crivelli, “duygusal ifadeler” dediğimiz şeyin, duyguyla ilgisi olmadığına, bunun yerine başkalarından istediğimizi elde etmek için -genellikle farkında olmadan- kullandığımız araçlar olduklarını düşünüyor. Crivelli ve Kaliforniya Üniversitesi’nden Alan Fridlund, bu doğrultuda genel kabul gören fikrin aleyhine kanıtlar ortaya koydu. Fridlund’un öncülüğündeki bu görüşe göre, sözde duyguları gösteren prototip ifadeler, evrensel olmayan yeni anlamlar alıyor.

Önyargılarımızı değiştirmenin zamanı geldi

Yüz ifadeleri hakkındaki fikirlerimizi gözden geçirmek zor olabilir. Ancak tüm kültürler, insanların mutlu olduklarında gülümsedikleri, kızgınken kaşlarını çattıkları gibi evrensel yüz ifadelerine sahip değil. Crivelli, Trobriand Adaları halkına, diğer insanların duygularını yüzlerinden okumanın mümkün olup olmadığını sorduğunda genellikle “hayır” cevabını aldığını söylüyor.

Dahası, son zamanlarda 1000’den fazla yüz hareketi ve duygunun incelenmesine öncülük eden Barrett, duygu-yüz ifadesi etkileşimi üzerine yapılan araştırmalarda ülke ve bireyler arasında bile çok fazla çeşitlilik olduğunu söylüyor. Örneğin, yetişkinler kızdığı zamanların yaklaşık % 30’unda kaşlarını çatıyorlar. Bir başka deyişle, kızdığımızda kaş çatmak yerine yüzümüzde bambaşka bir ifade de belirebilir. Barrett, insanların sadece kızdığında değil, kafaları karıştığında, konsantre olduklarında ve hatta gazları olduğunda da kaş çatabildiğini söylüyor.

Gülümsemenin de sadece mutlu olmamızla ilgisi olmadığını ifade eden Barrett, insanların aynı zamanda korktuğu, öfkelendiği, utandığı veya karşısındakini yatıştırmak istediği zaman da gülümseyebileceğini söylüyor. Barrett ayrıca, daha önce üzerinde çalışılmış duygu kategorilerine dair tüm bilimsel yöntem ve kanıtları da göz önünde bulundurduklarında, evrensel veya prototip bir ifadeye sahip olmadığımızın altını çiziyor.

Yanlış yorumlama riski

Yüz hareketlerinin ne anlama geldiğini yanlış yorumlarsak diğer insanları, özellikle de başka kültürlerden insanları okuma yeteneğimiz de zayıflar ve bunun bazı ciddi sonuçları olabilir. Yüz ifadeleri hakkındaki önyargıya dayanan varsayımlarımız, otizm gibi bazı durumları nasıl teşhis edip yönettiğimizden politik ve yasal kararlar ile ulusal güvenlik protokollerine kadar her şeyi olumsuz etkileyebilir.

Örneğin bir jüriyi sadece yüz ifadesiyle kandırmak çok kolay olurdu. Bu noktada da çeşitli şirketler, bir kişinin video görüntülerini analiz ederek ne hissettiğini belirlemeyi vaat ediyor. Barrett ve Crivelli, yazılımın cevap olmadığını düşünüyor, çünkü bu yaklaşımın tamamı kusurlu. Barrett, yüz veya vücuttaki herhangi bir fiziksel hareketin, doğası gereği belirli bir psikolojik anlamı olduğuna dair iyi bir kanıt olmadığının altını çiziyor.

Batuhan Sarıcan

Kaynak