Hayatta kalma içgüdümüz artık demode

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri
Hayatta kalma içgüdümüz artık demode

Korku, bir hayatta kalma mekanizması olarak gelişir. Bir tehlike ile karşılaştığımızda, kalbimiz hızla çarpar, stres hormonu olan kortizol bedenimize dağılır ve kasların, glikoz şeklindeki ekstra enerjiye erişimlerini sağlar. Sorun şu ki, kortizol bilişsel işlevlere zarar verir. Yani bilgiyi işleyen ve karar vermemizi sağlayan belleği ve geçmişi hatırlamamızı sağlayan hafızayı olumsuz etkiler.

Evrimsel açıdan bunun bir anlamı var. İngiltere’de Central Lancashire Üniversitesi’nden sinir-psikoloğu Sarita Robinson, “Kaplandan kaçtığınızda bunu nasıl yaptığınızı hatırlamak gerçekten önemli değil. Fakat hayatta kalma konusunda bilişsel becerilerin fiziksel başarılardan daha önemli olduğu karmaşık modern dünyamızda, korku tepkimiz bizi tehlikeye atabilir. Bu, stres altında karmaşık görevleri gerçekleştiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor” diye bu durumu açıklıyor.

Aslında kortisol, bizim yürümek veya bir kapı açmak gibi eylemler yapmamızı sağlayan işlem belleğini devre dışı bırakmaz. Bu yüzden korktuğumuzda emniyet kemerini çözmek gibi otomatik olarak kökleşmiş davranışlar sergileriz. İşlemsel bellek, çok uzun süre eğitim alan pilotların ve itfaiyecilerin zor koşullar altında çalışmalar yapmalarını sağlar. Robinson, “Gerçekten yüksek stresli ortamda her şeyi üretmek zorunda değilsiniz” diyor. Ancak bu eğitim olmadan, kortizol yüzünden zayıflayan zihin, duruma tamamen uygun olmayan otomatik davranışlar sergilememize ya da donup kalmamıza yol açabilir. Su altı helikopter tahliye deneylerinde sıkışıp kalan yolcuların emniyet kemerlerini alışık oldukları şekilde tıpkı bir otomobilin emniyet kemerini çıkarır gibi kenardan düğmeye basarak çalışmaları gibi. Halbuki helikopterde kemer ortadan açılır. Bu durumda denekler bir emniyet kemerini açmak için yeni bir davranışı zamanında oluşturamıyorlar.


1994 Eylül’ünde bir gece, Baltık Denizi’nde Stockholm’e doğru yol alırken dalgalı sulara batan, dokuz katlı, turist gemisi MS Estonya’de bulunun 989 kişiden 852’sinin ölümü de benzer bir özellik gösterir. Resmi kaza raporuna göre, bazı yolcular gemi yan yattıktan sonra donup kaldılar, diğer yolcular onlara yardımcı olmaya çalıştıklarında yerlerinden bile kıpırdamadılar. Ne bağırmaları ne de güç kullanmaları hiç biri işe yaramadı.

2013’te yapılan bir çalışmada, NASA’dan Steve Casner, Boeing 747 pilotlarının, aldıkları eğitimlerde, karşılaştıkları olaylardan biraz farklı simüle edilen acil senaryolar karşılarına çıktığında kritik hatalar yapabileceklerini keşfettiler.

Örneğin, standart simülatör eğitiminde, pilotlar, kalkıştan sonra uçak yüksek hızla yol alırken tek bir motor arızası ile karşılaşınca ne yapacağını bilir. Ancak daha kalkış sırasında tek motor arızası ortaya çıkarsa ne yapacak? Çok nadiren yaşanan bu sorun simüle edildiğinde pilotlar şaşırıp yanlış kararlar verebiliyorlar.

Doğru eylem, kalkışa devam etmek. Ancak kalkışın hemen başında bu acil durumla karşı karşıya kalan pilotların yüzde 22’si uçağı durdurmayı denedi. Halbuki gerçek dünya koşullarında, bu karar uçağın uçağın pist dışına çıkmasına yol açabilir.

Peki bu ve benzeri beklenmedik durumlar karşısında çözüm ne? Tek çözüm beynimizi beklenmedik durumlarla baş etmeye çalışması için eğitmek...

New Scientist'ten derleyen: Özlem Yüzak


Bu yazı HBT'nin 59. sayısında yayınlanmıştır.