Depremlerden insanlar da sorumlu olabiliyor

Öne Çıkanlar Yerküre
Depremlerden insanlar da sorumlu olabiliyor

Kısa bir süre önce Meksika’da meydana gelen depremde yüzlerce insan yaşamını yitirdi ve binlerce insan da evsiz kaldı. Deprem doğal sebeplerden ötürü meydana gelmişti ama depremlere insanlar da sebep olabiliyor ve bu sarsıntılar da oldukça şiddetli yaşanabilmekte. İnsanlar en çok da maden ocakları ve büyük baraj gölleriyle depreme zemin hazırlıyorlar.

Bu bilgiler, araştırmacıların insana bağlı deprem nedenlerini bir araya topladıkları bir veri bankasına dayanıyor. Fakat son yıllardaki sismik etkinliklere, son yıllarda artan hidrolik kırma projeleri neden olmakta diyor araştırmacılar Seismological Research Letters dergisinde. Bu yöntemde kayacın altına sıvı pompalayarak kırılmaktadır. İnsanların etkinlikleri genelde zayıf sarsıntılara neden olsa da bazı durumlarda çok şiddetli depremlere de yol açabiliyor.

Mesela Çin’nde 2008 yılında kurulan bir baraj gölü 7,9 şiddetinde depreme yol açmıştı. Fakat bu durumlarda genelde yeraltında önemli bir gerilim birikmiş oluyor ve insanların etkinlikleri “son vuruşu” yapıyor diyor Durham Üniversitesi’nden Miles Wilson. Wilson ve ekibi “HiQuake” veri bankasını kurdular. Bu aslında var olan bir veri bankasının güncelleştirilmesi sadece. Bilim insanları herhangi bir biçimde bilimsel olarak yazılan tüm projeleri bir araya getirmişler.


Buna göre şu sıralar sismik etkinlik yaratan yaklaşık 730 proje var. Bunların birçoğu maden arama çalışmaları ve konvansiyonel petrol ve gaz sondajlarına uzanıyor. Bunların dışında jeotermal sondajlar, gökdelenlerin inşası ve nükleer silahların patlaması da doğal olmayan depremlere yol açıyor. Mesela Kuzey Kore’deki nükleer denemeler diğer ülkelerdeki sismik sarsıntılarla fark edilmiş. İnsana bağlı olası deprem risklerinin bir araya getirilmesi, özellikle de petrol ve gaz sondajları için yer seçilirken geçmişti ne gibi olayların yaşandığına bakılması gerektiğini ortaya koyması açısından önem taşıyor.

Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede

Kaynak

Bu yazı HBT'nin 82. sayısında yayınlanmıştır.