COVID ile mücadelede dünya neden başarısız oluyor?

Koronavirus Öne Çıkanlar
COVID ile mücadelede dünya neden başarısız oluyor?

Pandemi dönemi, özellikle sağlık konularında bilgi kirliliğinin de had safhaya çıktığı bir süreç oldu. Gerek hükümetlerin halka şeffaf bilgi vermelerindeki eksiklik, gerek aşı karşıtlarının sosyal medya etkinlikleri kafaları iyice karıştırdı. Sabri Ülker Vakfı’nın düzenlediği 5. Beslenme ve Sağlık İletişimi Konferansı’nda ‘pandemi sürecinde sağlık iletişimi’ teması ele alındı. Konferasın katılımcıları arasında COVID-19 Pandemisinde Risk İletişimini Etkili Kullanmak” kitabının yazarı Erik Rifkin’de vardı. Rifkin, insan sağlığı ve ekolojik riskleri değerlendirme deneyimli bir çevre bilimci. Sağlık konularında artan yanlış bilgilerin nasıl önüne geçilebileceği konusunda kendisi ile bir söyleşi yaptık.

Pandemi sırasında doğru iletişimin önemi ne? Sahte bilgilerle mücadele etmek, mümkün mü?

“Hakikat karışıklıkta ya da çoklukta değil, daima basitlikte, sadelikte bulunur” – Issac Newton Issac


Newton’un bu sözü, COVID-19 ile ilgili risklerin halka doğru şekilde iletilmesi için fazlasıyla fikir veriyor. COVID-19 konusunda karmaşıklık, basitliğin ve sadeliğin yerini almış durumda. Bu virüs hakkındaki veriler maalesef karmaşık ve kafa karıştırıcı bir terminoloji kullanılarak anlatılıyor. Kasıtlı olsun veya olmasın, sonuçlar da , karmaşık ve problemli hale gelebiliyor. Ayrıca, resmî kurumlar, bağımsız bilim adamları ve diğer uzmanlar tarafından çeşitli çizelgeler yayınlansa da bunlar, özellikle halka, durumu anlaşılır biçimde aktarmak için yeterli olmuyor.

Bilgilerin istenilen şekilde yorumlanamaması, yanıltıcı grafikler ve çizelgelerle iyice karmaşık bir hal alıyor. Yetkililerin vurguladığı noktalar farklılık gösterdiğinden kamuoyunun aklı karışıyor ve devamında insanlarda korku ve endişe baş gösteriyor. Halk kendi kararlarını verme hakkına sahip olduğu için COVID-19’a maruz kalmayla ilgili riskler konusunda da etkili bir iletişim talep etme hakkına da sahip. Ne yazık ki bu durum arzu edildiği şekilde gerçekleşemiyor.

Dünya genelinde birçok sağlık uzmanı birçok kanaldan bilginin kontrolsüz biçimde yayıldığını ve bu durumun hemen sonlanması gerektiği uyarısında bulunuyor.. ABD’de bir yoğun bakım doktorunun söylediği gibi “İki adet pandemi var. Toplumumuzu kırıp geçiren Delta virüsü pandemisi var ve bir de yanlış bilgi pandemisi”. Benzer şekilde bu problem dünyanın birçok yerinde yaşanıyor.

COVID-19’un risklerinin anlatıldığı iletişimin çok daha etkili biçimde yapılması gerekiyor. Fakat henüz ufukta etkili iletişime dair bir ilerleme görülmüş değil. Var olan ise, devam eden karmaşa ve sadelikten yoksunluk hali. Bütün bunların sonucu da ne yazık ki, sağlıksızlık, korku ve can kayıpları.

Sürekli olarak, ‘iletişimin geliştirilmesi gerekli’ demek yerine, dünya genelindeki insanlar için uygulanabilir ve gerçekçi bir plan nasıl olmalı ve sahte bilgilerle mücadele etmek mümkün müdür? bu detaylara odaklanılmalı.

Tabii bu arada, bireylerin COVID-19’un risklerine nasıl yanıt verecekleriyle ilgili olarak kendi kararlarını verme hakkına sahip olduklarını da kabul etmeliyiz.

Olması gereken iletişim yaklaşımının hatları şöyle;

- Dünya genelinde, hükümetler, öncülük etmeli. Beyanlar yerine, harekete geçmenin kritik olduğu bilinmeli!

- COVID-19 ile ilgili halk ile kurulan etkili iletişim, temel olarak, dünyanın her yerindeki insanların aşina olduğu görüntü ve grafiklerden (yapılan analizler beyne direk iletilen bilgilerin %90’ının görsel olduğunu göstermektedir) oluşmalı. Yazılı içerikler en aza indirilmeli.

- Sonuçları halka sunmak için hükümet tarafından seçilen yetkililerin bilmesi gereken: “Bilenler, bilmedikleri şeyleri beyan etmemeliler”.

Bunu söylemek zor fakat gerekli. Siyasi parti, din, cinsiyet, renk, yaş ve yaşam biçimi COVID-19 ile karşılaştırıldığında çok da anlamlı değil. Bilakis yaşam daha anlamlı. O zaman, barış yapalım! Sadeliğe geçelim. Hepimizin sıkıntılı olduğunu ve birlikte çalışmamız gerektiğini kabul edelim. Geçici olarak, bu farklılıkları görmezden gelelim ve COVID-19 ve benzerlerini yok etmek için birlikte çalışalım. Belki başarılı olduktan sonra, dünyaya daha geniş bir bakış açısıyla bakabiliriz.

‘Understanding COVID-19 Risks/ COVID-19 ile İlgili Risklerin Anlaşılması’ adlı kitabınızda, Yarar-Risk Nitelendirme Tiyatrosu (BRCT) adlı bir modelden bahsediyorsunuz. Bu nedir? Yaşamlarımızda nasıl uygulayabiliriz?

Sağlık risklerini ve tedavinin risklerini ve yararlarını anlatmak için, 1,000 koltuklu bir tiyatro tasarladım. Bu tiyatroyu, Yarar Riski Nitelendirme Tiyatrosu (BRCT)© olarak adlandırdım. İş arkadaşım (Andy Lazris,) ve ben, bu tiyatro konseptini kullanarak, videolar çektik ve birkaç kitap yazdık En son çalışma: Understanding COVID-19 Risks: An image is worth more than 1,000 words/COVID- 10’un Risklerinin Anlaşılması: Bir görüntü, 1,000 sözden daha çok şey söyler. İnternet sitemizde, kamunun COVID-19’un hem kendisi, hem de toplum üzerindeki risklerini nasıl azaltabileceklerini daha iyi anlaması konusunda çalışmalarımız var. BRCT’yi aynı zamanda insanların medyadaki yeni çalışmaları, yeni ilaçları ve çeşitli ortak medya amaçlarını anlamalarına yardımcı olmak için de kullanıyoruz. BRTC, tıp doktorları ve resmi kurumların hastalıkların üstesinden gelmek için politikalar hazırlamalarını kolaylaştıran bir çalışma. Basit ve sade bir şekilde, açıkça görüntülenebilir.

Bütün dünyanın COVID-19 pandemisiyle uğraştığı ve kimsenin bu durumla gerçekten nasıl başa çıkılacağından emin olmadığı bu zamanda, bu, gerçekten işe yarayabilir.

Sağlık konularındaki yanlış bilgilerin artışında, politikacıların ve özellikle de hükümetlerin rolü nedir?

İlk ve en önemlisi COVID-19 salgınında zayıf iletişim ve yanlış bilgilerle karşı karşıya kaldık. Politikacılar, ulusal örgütler, doktorlar ve medya sık sık kendileriyle çeliştiler ve sadece tahmine, inanca dayanan bildiriler yaptılar. Ve bunu yaparken bildiklerimizle bilmediklerimizi ayırt edemediler. Bunun sonucunda da insanlar paniğe kapıldı, kimse kime güveneceğini bilemedi ve biz tıbbi olarak genellikle COVID-19’dan en az zarar görme ihtimali olanlara odaklanıp gerçekten endişelenilecek alanları ihmal ettik. COVID-19 için bulunan “çözümler,” bize mutlak kesinlikler olarak sunuldu ve insanların yaptığı seçimler, bilimden daha çok, siyasetleriyle ilgiliydi. Tüm bunların akabinde virüs yayılmaya devam etti. COVID-19 önleme ve tedavisi bilimsel anlatım ve buluş yerine, “bizim dediğimizi yapın” vakasına dönüştü. Zayıf verilere dayanan, bu tür katı düşüncenin sonucunda da kimse uzun bir karantinanın olumsuz sonuçlarını dikkate alma fırsatını öncesinde yakalayamadı.

Stratejilerimizin yararını ve zararını sürekli olarak yeniden değerlendirmeliyiz. Bunu yapmak için de, verileri doğru, kolay anlaşılır, her bir duruma özel ve demografi k, sağlık uç noktalarında kliniksel olarak ilgili görünen ve bildiklerimizle bilmediklerimizi betimleyen bir şekilde sunmak zorundayız.

Durum değiştikçe ve bilgimiz geliştikçe yaklaşımımızda ve iletişimizde değişiklik yapmalıyız. Bunlar kriz sırasında yapılmadı. Gelecekte, pratisyen hekimler ve hemşireler de sürece dahil olmalı. Bakımla ilgili kararlar, yerel olarak, onların kılavuzluğunda, doğru ve standartlaştırılmış iletişim yöntemleri kullanılarak verilmeli.

Özlem Yüzak