Anaokuldan üniversiteye: Sürdürülebilir bir eğitim kültürü

Öne Çıkanlar Teknoyaşam
Anaokuldan üniversiteye: Sürdürülebilir bir eğitim kültürü

Kültür Koleji’nin kuruluşu 1960 yılına rastlıyor. Yılların birikimiyle, 1998 yılında Kültür 2000 Koleji ve hemen ardından İstanbul Kültür Üniversitesi eğitim ve öğretim hayatına başlıyor. 20. yılını geride bırakan İKU, 8 fakülte ve 54 bölümle 17.000’in üzerinde öğrencinin eğitim yuvası. Ancak İKU’yu özel kılan unsulardan birisi de kolej birikimiyle üniversite oluşumuna gitmiş olması. Anaokulundan üniversiteye nitelik açısından zengin ve bütünlüklü bir eğitim sunuyorlar. Bizim de ilgimizi bu çekiyor.

HBT olarak, daha anaokuldan bilim teknoloji merakı uyandırma gayretinde olan eğitim sistemlerini merak ediyor ve İstanbul Kültür Eğitim Kurumları Okullar Koordinatörü Biriz Kutoğlu’yla Ataköy’deki kampüste geleceğe ışık tutacak bir söyleşi gerçekleştiriyoruz.

Bilimsel merakı anaokulundan beslemeye başlıyoruz


Deneyimli eğitimciye, çocuklara bilimi sevdirme adına neler yaptıklarını merak edip sorduğumuzda, bir okulun yapması gereken en önemli işin merak duygusunu beslemek olduğunu söylüyor. Kutoğlu, sadece okulda değil, evde de sürdürmenin gerekliliğinin altını çiziyor. Anaokul eğitimi başlamadan önce evde çocuğun sorduğu ilk sorunun, “Bu ne?” olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun temel nedeni de merak duygusu. Bu merakın, bilime olan merakla yoğurulması gerektiğini belirten Kutoğlu, Kültür Koleji (K12) olarak eğitim ve öğretim programlarında anaokul eğitiminden itibaren bu merak duygusunu beslemeye çalıştıklarını söylüyor.

K12’nin anaokul eğitim programına baktığımızda da Fen ve Doğa Bilimleri eğitimlerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Okul öncesi eğitimde, her sınıfta fen ve doğa köşesi var; atölyeler de yine bu iki alana odaklanıyor. Daha o yaştan bilimsel merak uyandırılırken sadece teori değil, pratiğe de önem veriliyor. Sonuçta bilim demek, laboratuvar; deney, gözlem ve uygulama demek. K12 de daha anaokulundan itibaren çocuklar öğretmenlerinin gözetiminde laboratuvara giriyor.

5 yaştan itibarense bilingual (iki dilli) eğitim başlıyor. Türkçe ve İngilizce. Bilim sonuçta sadece anadilde değil, İngilizce başta olmak üzere diğer dilleri de kapsayarak öğrenilmesi gereken bir disiplin. Kutoğlu, bunun ilk tohumlarını anaokulda atmaya başladıklarını ifade ediyor.

Kültür’ün verdiği anaokulu eğitimiyle bir çocuk, bilimle ilgili birçok kazanımla ilkokula adımını atıyor. Merak duygusu büyüyor ve gelişmeye başlıyor. Kutoğlu, bu gelişimi görmekten mutluluk duyduklarını ve hedeflerinin de zaten bu olduğunu söylüyor.

“Başımıza icat çıkarma” anlayışının yanlışlığına değinen Kutoğlu, bilimin toplumdaki önyargılarla psikolojik ve sosyolojik mücadele halinde olduğunun altını çiziyor. Türkiye’de öğrencilerin en büyük korkusu Matematik ve İngilizce dersleri olurken Kutoğlu, bu korkunun ilkokulda çocuğun zihnine yerleştiğine vurgu yaparak burada öğretmenlere büyük bir iş düştüğünü ve öğrenciye olumlu tepkilerle yaklaşılması gerektiğine değiniyor. Bir derse, hele ki Matematik gibi büyük öneme sahip bir derse karşı olumsuz yaklaşım oluşmasının, eğitim sistemi için büyük tehlike olduğu konusunda da uyarıyor.

Kutoğlu, “Bizim eğitimdeki temel bakış açımız, çocuğu hem bilim hem de teknolojiyle buluşturma, tanıtma, birtakım beceriler kazandırma ve sonrasında yönlendirmedir.” diyor. K12’de Anadolu ve Fen liselerinde çalışma ve inovasyon merkezleri mevcut; 2016’da Da Vinci adını verdikleri inovasyon merkezini kuruyorlar. Bu merkez 3D yazıcıdan sanal gerçekliğe, dijital tasarımdan green box’a kadar çok farklı alanlarda, gençlerin bir şeyler üretmesine olanak sağlıyor.

Çocuklara kodlama ve algoritmik düşünme yetisi kazandırılıyor

Dijital değişimi günlük yaşamımızda deneyimliyoruz. Ve bu gelişme bir anda olmuyor. Uzun vadeye yayılan bir süreç söz konusu. Düşünecek olursak bugünün 5 yaşındaki çocuğu, üniversiteden mezun olduğunda 25 yaşında olacak ve bu 20 yıllık sürecin bilim ve teknoloji eğitimi ve pratiği açısından iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Çocukların, böyle bir çağda birçok beceriye sahip olarak iş hayatına adımını atması gerektiğini belirten Kutoğlu, bilgisayarsız kodlama ve algoritmik düşünme yetisini küçük yaşlarda çocuklara vermeye başladıklarını ifade ediyor. Yani K12’de bilimin yanında teknoloji de var. Zaten ikisi birbirinden ayrı düşünülemez.

Sürdürülebilir eğitim

K12’deki eğitim hep üstüne koyarak ilerliyor. Sözgelimi, anaokuldaki bilgisayarsız kodlama eğitimi, ilkokulda yerini bilgisayarlı kodlamaya ve robotiğe bırakıyor. Oluşturdukları eğitim sisteminde önemli olanın sürdürülebilirlik olduğunun altını çizen Kutoğlu, “Şu ders anaokulunda var, ilkoulda yok,” tarzı bir yaklaşım sergilemektense önce temeli oluşturarak yıldan yıla üstüne koymanın mümkün olduğu bir eğitim sistemiyle sürdürülebilirliği sağlamaya çalıştıklarını belirtiyor. “Çünkü,” diyor, “biliyoruz ki ancak bu sayede düşündürebilir, ürettirebilir ve verim alabiliriz.”

Bu süreçte çocukların ilgi alanlarını beslemek ve yeni ilgi alanları oluşturmak da bir başka hedef. Mesela öğrencinin o yaşta kodlama konusunda yapabileceği fazla bir şey olmayabilir, bunun yerine öğrenci kulüplerinde aktif roller üstlenerek öğrencide bilim ve teknolojiyle ilgili başka bir alanda ilgi uyandırılıyor.

Yaratıcılık ön planda

K12’deki bir öğrenci, artık fen laboratuvarıyla ilgili ciddi bir okur-yazarlık kazanmış olarak ortaokula geliyor. Teknoloji konusunda da bilişim ve ‘maker’ (yapan) kültürünü edinmiş oluyor ve sürekli üstüne koyuyor. Ortaokuldaki öğrenci kendine özgü bir şeyler geliştirme konusunda cesaretlendiriliyor. Zaten eğitim sistemi de buna göre dizayn edilmiş. Buna mühendisliğin ilk adımları da diyebiliriz. Zira Arduino (fiziksel programlama) ve 3D uygulamalar devreye giriyor. Bu uygulamaları ilgi alanı edinen öğrencilerin, geleceğin mühendisleri olmaması için hiçbir neden yok.

“Biz bir meslek lisesi değiliz,” diyor Kutoğlu ve ekliyor, “bizim eğitimdeki temel bakış açımız, çocuğu hem bilim hem de teknolojiyle buluşturma, tanıtma, birtakım beceriler kazandırma ve sonrasında yönlendirmedir.”

STEM olmazsa olmaz

Liseye giden yolun STEM (Fen Bilimleri, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) olmadan olmayacağını söyleyen Kutoğlu, disiplinlerarası bir eğitim modeli benimsediklerini ifade ediyor. Bununla birlikte bilim ve teknoloji eğitimi, sadece ders programıyla değil, aynı zamanda öğrenci kulüpleri ve okullar arası turnuvalarla da destekleniyor. Bu sayede öğrencilerde yaşam boyu sürecek bir bilim teknoloji merakının teminatı alınmış oluyor.

Söz konusu turnuvalara hazırlanırken öğrenciler, kodlama yaparak robotları hareket ettiriyor ve bu robotları takım olarak yarıştırıyorlar. Kutoğlu, kendileri için derecenin hiçbir önemi olmadığını, önemli olanın hazırlık ve katılım olduğunu söylüyor.

“Future Kültür” adını verdikleri ders kapsamında 9. ve 10. sınıf öğrencileri; iklim değişikliği, sürdürülebilirlik, uzay, robotik, fütürizm gibi alanlarda sınavsız, sadece beyin fırtınasına dayanan bir ders alıyorlar. Öğrenciler, bu derste Herkese Bilim Teknoloji dergisinde son iki yılda çıkan makalelerden derlenen özel bir cildi kaynak olarak kullanıyor.

Öğrenciler üniversite deneyimi yaşıyor

Bir diğer önemli unsur ise daha liseye bile gelmeden alınan üniversite desteği. Öğrenci daha ortaokuldayken üniversitedeki derslere giriyor. Mesela 7. sınıftaki bir öğrencinin, fizik dersi içeriği gereği, o hafta üniversitenin Atom Fiziği Laboratuvarı’nda profesörle ders yapma olanağı var. Bu da fark yaratarak öğrenciye bambaşka bir pencere açıyor. Böylelikle bilimsel süreç becerilerinin erken yaşta kazanılması söz konusu. (Bununla birlikte lise öğrencilerinin üniversitede tercih etmek istedikleri bölümün dersine girebilme gibi bir şansları var.)

K12’de Anadolu ve Fen liselerinde çalışma ve inovasyon merkezleri mevcut; 2016’da Da Vinci adını verdikleri inovasyon merkezini kuruyorlar. Bu merkez 3D yazıcıdan sanal gerçekliğe, dijital tasarımdan green box’a kadar çok farklı alanlarda, gençlerin bir şeyler üretmesine olanak sağlıyor. Kutoğlu, Da Vinci Merkezi’nin en önemli amacının, dijital devrimle birlikte öğrencilerde üst düzey zihinsel becerilerin oluşması ve gelecekte değer yaratma güdülerini sağlaması olduğunu söylüyor. “Buna Endüstri 4.0’ın eğitimdeki karşılığı olan Eğitim 4.0 adını verebiliriz.” diyor Kutoğlu.

“İnovasyon kültürü ve girişimcilik refleksini genç yaşta kazandırıyoruz.”

Üst düzey zihinsel becerileri; bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme olarak sıralıyor deneyimli eğitimci. Söz konusu becerinin analiz basamağında harekete geçtiğini, geleneksel eğitim sisteminde birçok kazanımın uygulama seviyesinde kaldığını ve bunun da müfredat açısından büyük bir problem olduğunu söylüyor. Yani normal bir okul müfredatında öğrenciler üst düzey düşünme aşamasına geçemeden o dersi tamamlıyor. K12 bunun üstüne koyma çabasıyla analiz, sentez ve değerlendirme basamaklarıyla çocuğun önünü açıyor. Bilim ve inovasyon merkezleri de bunu destekliyor.

Burada çocuklara kazandırılması amaçlanan iki temel unsur var: İnovasyon ve bilimsel bakış. İkisinin içinde de bilim var ancak inovasyonun içinde ‘maker’ kültürünün ağırlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Bilim tarafında ise öğrenme ve deneme-yanılma (deney) söz konusu. Kutoğlu, bilimin yanında kazandırılacak inovasyon kültürünün küçük yaşta oturmasının, öğrenciye ilerleyen yaşlarda bir soruna çözüm oluşturma refleksi sağlayacağını belirtiyor. Yani bilimin ve teknolojinin temel refleksini…

K12 bünyesindeki her iki kampüste de önkuluçka merkezleri kurulmuş. Burada yeni fikirler bekliyor, ardından bu fikirler yarışıyor ve iş modeline dönüşüyor. K12’de bu yıl lise düzeyinde “Çevre Kirliliği” teması belirlenmiş. Kutoğlu, önkuluçka çağrısının yapılmasının ardından lise öğrencilerinin (35 grup halinde) İstanbul Kültür Üniversitesi akademisyenleriyle birlikte iş projeleri geliştirerek çevre kirliliğine çözüm aradıklarını belirtiyor. Buradaki amaçlarının, yeni fikirleri girişimcilik becerisiyle harmanlayıp merak duygusunun evrilerek ilerlemesi olduğunu söylüyor.

Öğrencilere bilimin sadece laboratuvarlarda olmadığını da göstermeyi amaçlayan K12, kampüs kapsamında yer alan seralarda küresel ısınma, iklim değişikliği, bitkilerin yetişmesi ve meteoroloji gibi alanlarda da eğitim veriyor. Yaşadıkları gezegeni tanıyor; farklı bitki çeşitlerini dikiyor, serada ve dışarıda yetiştirilen bitkilerde ne gibi farklılıklar olabileceğini gözlemleyebiliyorlar. Bununla kalmayıp belki de ekonomiyle ilgili ilk eğitimlerini alıyorlar. Onlara bir nevi çiftçi refleksi kazandırılarak bitkilerini kaybederlerse ne yapabilecekleri, bundan yerel ve ülke ekonomisinin nasıl zarar görebileceği konusunda da eğitimler alıyorlar.

Girişimcilik de bir diğer önemli unsur. Öğrenciler, bu beceriyi daha genç yaşta kazanıyorlar. Kutoğlu, bu becerilerin birkaç saatlik derslerle kazanılabilecek şeyler olmadığının, bunun yıllar alan bir süreç olduğunun altını çiziyor. Müfredatlarında yer alan girişimcilik dersi de bu açıdan büyük önem taşıyor. Kutoğlu, çocuğa bir tarafta ürettirirken diğer yandan ürettiğine girişimcilik becerisiyle yaklaşmayı öğrettiklerini söylüyor. Patent, marka, sponsor bulma, hibe programları, toplumsal fayda; bunların hepsi lise eğitim müfredatlarının içinde var.

Kısacası bu eğitim sistemindeki öğrencilerin zihnine, daha 3 yaşında bilim ve teknolojinin tohumları düşüyor. Sonra o tohum gün geliyor ağaç oluyor ve topluma fayda sağlayacak rengarenk meyveler veriyor. Bir meyve, başka bir meyveye tohum oluyor. Bilim ile teknoloji ve dolayısıyla toplumlar bu şekilde ilerliyor.

Hazırlayan: Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com