Yaşamanın amacı nedir?

Öne Çıkanlar Toplum

Antik Çağ'da felsefenin en temel sorularından biri olan bu soru, bugün de aynı önemini koruyor. Kazanıyorsak, işimize geliyorsa, güçleniyorsak, ormanlar yanabilir, dünya çölleşebilir, birçok tür ortadan kalkabilir, savaşlarda, salgınlarda milyonlarca insan ölebilir. Bir örnek: Bilim insanları Covid-19’a karşı durmadan uyarıyorlar. Fakat en ufak bir gevşemede insanlar sokaklara, parklara, denizlere koşuyorlar. İçimizdeki ilkel bizi hemen buyruğuna alıyor.

“Dile benden ne dilersen!”


Bilimi, felsefeyi Aristoteles’den öğrenmiş Büyük İskender, sabah güneşinde dinlenen Sinoplu Diogenes’e böyle söyler. Bu söz ile İskender’in filozofun felsefesinde ne kadar dürüst olduğunu sınadığı düşünülebilir. Fakat İskender’ in, “Eğer İskender olmasaydım, Diogenes olmak isterdim,” dediği de biliniyor. Filozofun yanıtı da felsefesine birebir uygundur: “Güneşimi engelleme yeter.” Onunla ilgili çok bilinen bir başka öyküde, Diogenes elinde fenerle Pazar yerine girer. Ne yaptığını soranlara “İnsan arıyorum” der. Sorun tam da buradadır: İnsanda. Nasıl bir insan aramaktadır ya da nasıl bir yaşama?

Diogenes’in yaşadığı İ.Ö. 4. yy.da, Atina Kent Devletinde Sokrates yargılanmış ve öldürülmüştü. Sokrates’i ölüme gönderen anlayış; sanıları hakikat, hazzı mutluluk, iki yüzlülüğü kurnazlık sayan, hırslı, acımasız, yalancı ve çıkarcı, koflaşmış değerleri erdem sayan bir yaşama anlayışıydı. Sokrates felsefesiyle ve felsefesi uyarınca yaşamasıyla böyle bir yaşamaya karşıydı. Öldürüldükten sonra bu tepkiyi öğrencileri kurdukları okullarda sürdürdüler. Bu okullardan biri de Kiynik1 Yaşama Anlayışı’nın işlendiği Kynosarges Gymnasionu oldu. Diogenes de bu okuldan yetişmişti ve yaşaması Kynism ile tam bir tutarlılık içindeydi.

Antik Çağ’da felsefenin en önemli sorularından biri “Nasıl Yaşamalıyım?” sorusunda düğümleniyordu. Bu da kolay bir soru değildi. Hemen her zamanda ve bugün de geçerli olan bu soru birçok soruyu birlikte getiriyordu. Örneğin, ilkin yaşamanın amacını belirlemek gerekiyordu. Yaşamanın amacı nedir? Antik Çağ soruyu mutluluk ile karşıladı. İnsan mutlu olmak için yaşıyor; dolayısıyla mutlu olacak biçimde yaşamak gerekir. Nasıl? Aralarında Herakleitos, Sokrates, Platon ve diğerlerinin bulunduğu bir öbek düşünür mutluluğu hakikat’e göre yaşamada, çoğunlukta olan diğerleri ise faydada buluyordu. İşte Kynikler bu faydacı anlayışa ve onun açılımlarına karşı çıkıyorlardı.

Hakikat mi yoksa fayda mı?

Bu karşı çıkılan yaygın anlayış yapaydı, kurgulanmıştı, aynı değer ya da yaşama ilkesi kişiye ve duruma göre bir çok biçimde yeniden kurgulanabilirdi. Böyle bir yaşamada, sözgelimi adalet gibi önemli bir değer, duruma, kişiye, zamana göre değişebilirdi. Platon Devlet Diyaloğunun 1. kitabında Thrasymakhos’un dilinden adaleti şöyle belirler: Adalet güçlünün işine gelendir. Güç nedir? Gücü faydaya dayandıranlara göre faydalı olandır. Fayda çıkardır. Güç paradır, makamdır, ündür, ünvandır. İkiyüzlülük yaşamayı durmadan kirletirken işimize de yaramaktadır. Koşullanmalar, zevk düşkünlüğü, işine gelmeyene kayıtsız kalmak olağan yaşamadır.

Böyle bir anlayışı günümüz getirirsek pek de iğreti durmaz. Örneğin, doğanın insan eliyle yıkımı, dünyanın savaşlarla altüst edilmesi, siyasi iki yüzlülükler olağan görülür. Kazanıyorsak, işimize geliyorsa, güçleniyorsak, ormanlar yanabilir, dünya çölleşebilir, birçok tür ortadan kalkabilir, savaşlarda, salgınlarda milyonlarca insan ölebilir. Bir örnek: Bilim İnsanları Covid-19’a karşı durmadan uyarıyorlar. Fakat en ufak bir gevşemede insanlar sokaklara, parklara, denizlere koşuyorlar. İçimizdeki ilkel bizi hemen buyruğuna alıyor. Keyfimizce yaşamak istiyoruz. Mutlu olmak istiyorlar. Hangi mutluluk (eudaimonia)? İstenen bir anlık haz (hedone). Eskiye, alışılana göre yaşama isteği. Dokunmayın keyfimize!... Ortaya koyulan ise berbat bir sorumsuzluk.

Bu faydacı, hazcı anlayışa Kynikler ve ardından gelen Stoa şiddetle karşı çıkarlar. Onlara göre bizim gerçek vatanımız doğadır. O nedenle kendilerini kozmopolitan (dünya yurttaşı) olarak görürler. Doğaya uygun yaşarken, iki yüzlülükle örülmüş uygar dünyanın nimetlerine sırt dönerler, paraya, ünvana, gösterişe önem verenlerle, hazlara bağımlı yaşayanlarla alay ederler, hatta ulaştıkları haz parçacıklarını mutluluk sanan bu güruhu İnsandan saymazlar. Diogenes’in İnsan arıyorum savı burada temellenmektedir.

Erdemli yaşamak

Mutlu olabilmek için bireyin gelip-geçici olmayan bilgilerle yaşamasını kurması gerekir. Mutluluğun diğer koşulu erdemli yaşamaktır ve bu da sağlam bilgiyle olasıdır. İnsan ancak sağın bilgilerle yaşamaya başladığında erdemlidir ve ancak erdemli insan tam bağımsızlığa ve mutlak özgürlüğe ulaşabilir. Tam bağımsızlık ve mutlak özgürlük, mutluluğun bir diğer koşuludur. Önemli olan değişmez ve herkes için ortak-geçerli bilgidir. Bu bilgiyi yapay ve güvenilmez günlük yaşamalarla, kırıntı bilgilerle, görünüşü kurtarmalarla elde edemeyiz. Bu bilginin kaynağı doğadır; doğanın bilgileri kesindir, değişmez ve güvenilir.

İnsan zaman zaman yaşamasını kökten değiştirmeyi gerektiren olayları yaşamak zorunda kalabilir. İnsan yaşaması kendisine bırakılmış tek varlıktır. Yaşaması ile hesaplaşması ve onu yeniden biçimlendirmesi ise insanın en çok ihtiyacı olan aydınlanmadır.

1 Kynik (Kiynik) sözü Grekçe’de köpeksi anlamına gelmektedir. Uygarlığa karşı yaşama biçimleri nedeniyle olabileceği gibi, okulları Kynosarges Gymnasion’u nedeniyle de bu ad verilmiştir.

Prof. Dr. Atilla Erdemli

*Bu yazı, HBT Dergi 229. sayıda yayınlanmıştır.