Yasayla kentli yapılan köylüler, kentli olarak değerlendirilebilir mi?

Öne Çıkanlar Toplum
Yasayla kentli yapılan köylüler, kentli olarak değerlendirilebilir mi?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2016 Sonuçları”nı şubat ayında açıklamıştı. Buna göre nüfusumuz bir yıl içinde 1 milyon 73 bin 818 kişi artmış, 79 milyon 814 bin 871 kişiye ulaşmış. TÜİK, basın bildirisinde nüfusumuzun %92.3 kentlerde yaşadığını belirtmişti. Bu yazının amacı kentleşmekentlileşme bağlamında TÜİK’in bilgilendirmesini kabaca tartışmaktır.

Nüfusbilim (demografi) açısından kentleşme, kent olarak kabul edilen belli büyüklükte nüfusu olan (örneğin 20.000 binden fazla nüfusu olan) yerleşmelerde gerçekleşen nüfuslanma sürecidir. Kent olarak tanımlanan yerleşmelerdeki nüfusun toplam nüfusa oranı, ülkenin kentleşme düzeyini gösterir.

Kentlileşme ise kentsel davranış biçimlerini benimseme ve kişinin yaşamında bunları gerçekleştirmesidir. Kabaca toplumda örgütleşme, işbölümü, uzmanlaşma, rekabet ve yarış ortamını oluşturan insan davranışlarını, yaşam biçimi olarak içselleştirme edimi, kentlileşme olarak kabul edilmektedir.


Şehir yarışma, köy ise uyum

Bilindiği gibi köydeki aile, uyumu temel alır, köylü buna bütün duyguları ile katılır. Denetleyici organ halktır. Öteki uçtaki şehir denetleyici organını, yetiştirdiği aydınlarının kurgusu olan “Cumhuriyet-Demokrasi” eşliğinde egemen kılmaya çalışır. Denetleme, anlaşmalara dayalı, hukuk kurumu gözetimindeki sözleşmeli bir yaşam biçimidir.

Şehir; yarışma-rekabet, iş bölümü, anonim ilişki ve çeşitlenmeden ötürü hizmetle sanayinin sürekli değişen teknoloji bütünlüğünün gerekli kıldığı yoğunluğu, farklılaşmayı bütünlük içinde geliştirir. Kabaca şehir, ülkedeki tüm üretimi, tüketimi ve bunların örgütlenmesini planlı biçimde çözümler. Bu nedenle şehir, denetlediği köyden, gerek kurumsal gerekse oluşturduğu mekânsal düzlem ve büyüklük açısından çok farklıdır.

Kanunla Bilim ve köylüyü kentli yapmak

Sosyal bilimlerde değişik disiplinler tarihsel süreçte görülen sosyal yapının iki kutbunu köy ve şehir olarak ele almıştır. Bu evrensel sınıflama, ülkemizdeki Bütünşehir kanunuyla yok sayılmıştır. Bu davranış hem tarih bilinci yokluğunu göstermiş hem de evrensel sınıflama açısından ülkemiz verilerinin günümüz ve gelecekteki analizini zorlaştırmıştır.

Milliyetçi-muhafazakâr bir iktidar, “insanın toplumsallaşma ve yardımlaşma ihtiyacı hakkında” Farabî’nin 900’lü yıllarda yazdıklarını neden görmezden gelmiştir? Farabî “köy-mahalle-şehir” ilişkisini çalışmasında şöyle açıklıyor. “Mahalle ve köyün her ikisi de şehir için vardır: Ancak köyün şehirle ilişkisi, hizmet ilişkisidir. Buna karşılık mahalle, şehrin bir parçası olarak onunla ilişki içindedir. Sokak mahallenin, ev sokağın bir parçasıdır... En üstün iyilik ve en büyük mükemmelliğe ilkin ancak şehirde ulaşılabilir, şehirden daha eksik olan bir toplulukta ulaşılamaz …” 1.

Ülkemizde geçerli olan Bütünşehir yasasına göre ilin köyleri, bütünşehrin merkez ilçesi ya da herhangi bir ilçesinin mahallesi olarak kabul edilmiştir. Böylece Farabî’nin yazdıkları bir tarafa atıldığı gibi, köy sosyolojisinin temeli olan “grup ilişkileri içinde köy halkının davranışlarını, sosyal hayatını anlamak” dışlanmıştır. Büyükşehirlerin köylüleri, mahalle adı altında kentlileşme açısından en üst olarak kabul edilen sınıf içine konmuş; fakat gerçek yaşamın hiç de böyle olmadığı görülmüştür. Ülkemizdeki büyükşehirlerin köyleri ile öteki şehirlerin köyleri arasında açıklayıcı değişkenler bağlamında anlamlı bir fark olduğunu ortaya koyan bir çalışma yapılmamıştır.

Halk oylaması ve analizler

Kanunla, bilimin niteliklerine göre sınıflandırdığı “köy-şehir” yerleşmelerinin farklılığının yok kabul edilmesi, şehirlerin “iyi oluş halini gösteren” değişik karşılaştırma endekslerinin açıklayıcılığını ülkemiz açısından artık anlamsız kılmaya başlamıştır. Kanunla tanım yapılır, ilkokulda öğretilen elma ile armut toplanmaz kuralı unutulur, bilimsel sınıflandırma ötelenirse buna şaşmamak gerekir.

Bunun son örneği halk oylaması sonuçları üzerine yapılan analizlerde görülmüştür. Kanunla oluşturulan büyükşehirlerdeki köy-şehir oranları dikkate alınmadan, büyükşehirlerin “evet-hayır” oyları, bu şehirlere farklı anlamlar yüklenerek analiz edilmiştir. Analizi yapanlar tüm büyükşehirlerin türdeş olduğunu varsaymış, neleri, neye göre karşılaştırdıklarını nedense sorgulamamışlardır.

Ayağa Kurşun Sıkmak

1980’li yıllarda boşlanan merkezi planlama yerine ikame edilen yeni plan anlayışı insanı merkeze almış; kadına özel bir anlam atfetmiştir. Bu bağlamda kadının eğitimli kılınması, sağlık hizmetlerine ulaşımı, işgücüne katılımı, siyaseten kendini ifade etmesi v.b. özgürlükler öne çıkarılmıştır. Öte yandan bu plan anlayışı içinde ülkenin küresel ekonomideki yeri ve değişiminin önemli olduğu her fırsatta vurgulanmıştır. Liberal büyümeye ilişkin değişkenleri temel alan endeks değerlerini ölçmek için kamunun veri toplaması öncelikli kılınmıştır.

Ülkemizdeki büyükşehirlere ilişkin uluslararası değerlendirme kuruluşlarının oluşturacağı çok yönlü endeks değerleri için yukarıdaki tanım çerçevesinde kamu bu verileri üretmeyi kabullenmiştir. Köy-şehir nüfus ayrımının ortadan kaldırıldığı, köylerin mahalle olarak tanımlandığı büyükşehirlerimiz için oluşturulacak endeks değerlerine göre, ülkemizde kentleşme oranı artacak; fakat kentlileşme endeksi dünya şehirleri sıralamasında son sırada yer alacaktır.

Örneğin büyükşehirde yaşayan nüfusun meslek yapısı içinde anlamlı biçimde yer alan çiftçi nüfustan ötürü, meslek yapısının türdeşliği, üretim ve tüketim örüntülerinin değişmezliği, kültürel yaşamın yokluğuna dayalı endeks değerleri herkesi hayrete düşürecektir.

Bu endeks değerlerini çok iyi analiz eden değişik mali fonları yönetenler, ülkemiz büyükşehirlerinin istediği kredilere olumlu yanıt verebilirler mi? Endeks değerleri açısından kentlileşmemiş bir ülkeye kim, neden yatırım yapmaya kalksın? Olaya değişik açılardan baktığımızda iyi oluş halini gösteren endeks değerleri yerlerde sürüklenen büyükşehirlerimize, kim hangi hizmeti satın almak için gelsin?

Zaman içinde ülkemiz büyükşehirleri, uluslararası düzeyde cazibelerini yitirir, bölgesel olarak denetlediği, bir çok şehri kaybedebilir. Sayıları çoğalan, niteliği öne çıkan açıklayıcı değişkenler bağlamında insanlığı sürekli bir değişim sürecine sokan, yeni bir kentlileşme endeksi oluşuyor.

Yönetim olarak, biz çiftinde çubuğunda uğraşanları yasayla, büyükşehirli yapıyoruz, kentleşme oranı açısından %92’e ulaşıyoruz; fakat yasayla oluşturduğumuz mahallelerde (köylerde) yaşayanların kentli olmadığını bildiğimiz halde insanları dünyada saygın yeri olan TÜİK öncülüğünde kandırmakta bir sakınca görmüyoruz.

Mümtaz Peker
Sosyal Bilimci / [email protected]


Bu yazı HBT'nin 58. sayısında yayınlanmıştır.