Yüzümüze dokunmamak neden öylesine güç?

Koronavirus Öne Çıkanlar
Yüzümüze dokunmamak neden öylesine güç?

Yeni korona virüsü tüm dünyaya yayılırken, insanlar aralarına 1,8 metrelik bir ara koymaya, ellerini yıkamaya ve yüzlerine dokunmamaya çalışıyor, en azından bu konuya ciddi bir özen göstermeye çabalıyorlar.

Ancak insanların ellerini yüzlerine, gözlerine ve ağızlarına götürmekten kaçınmaları gerçekte hiç de kolay değil. Bugünlerde salgından korunabilmek için insanlara sürekli bu tür uyarılarda bulunan uzmanların bile boş bulunup ellerini yüzlerine götürdüklerine sıklıkla tanık olunuyor. Peki, insanlar ellerini yüzlerine götürmeme konusunda neden bu denli zorlanıyorlar?

Araştırmalar çoğu canlı türlerinin kendilerini temizleme, ya da böcekleri uzaklaştırma amacıyla yüzlerine dokunduklarını, ancak insanlar ve primat akrabalarının bunu çok daha farklı amaçlarla yaptıklarını ortaya koyuyor. Örneğin, 2015 yılında American Journal of Infection Control dergisinde yayımlanan bir araştırma bulaşıcı hastalıkların önlenmesi konusunda eğitim gören tıp öğrencilerinin bir saatlik ders sırasında ortalama 23 kez yüzlerine dokunduklarını ortaya koyuyor.


Leipzig Üniversitesi ruhbilimcilerinden Martin Grunwald, kendine dokunmanın genelde iletişim amacı taşımayan ve çok az farkındalıkla gerçekleştirilen bir eylem olduğunu, bunun tüm bilişsel ve duygusal süreçlerde kilit bir rol oynadığını belirtiyor.

Kaliforniya Üniversitesi’nden Dacher Keltner’e göre de, yüzümüze dokunmak bir tür kendi kendini yatıştırma işlevini görüyor. Dokunmanın sakinleştirici ve gerginliği azaltıcı oksitosin hormonunun salgılanmasına yol açtığı yönünde bilimsel kanıtlar olduğuna dikkat çeken Keltner, bunun dışında insanların kur yapmak ya da “tıpkı bir tiyatro perdesi gibi toplumsal bir dram sahnesinden bir başkasına geçmek” amacıyla da ellerini yüzlerine götürdüklerini belirtiyor.

Öte yandan, ABD’deki Kentucky Kaygı ve Kaygı Bağlantılı Bozukluklar Merkezi ruhbilim uzmanlarından Kevin Chapman, “Ellerin yüze götürülmesi gerçekte insanların farkında olmadan yineledikleri en temel alışkanlıklarından biridir,” diyor. İster makyaj yaparken, ister dişleri fırçalarken ve diş ipi kullanırken, ya da saçları tararken olsun, insanlara küçük yaşlardan başlayarak sürekli olarak yüzlerine dokunmaları öğretiliyor. Her gün düzenli olarak uygulanan tüm bu alışkanlıklar kimi zaman, mikropların kol gezdiği bir alışveriş merkezinde gözleri kaşımak gibi, istem dışı birtakım davranışlara da yol açabiliyor.

Chapman’a göre, insanlardaki bu eğilim sürekli yinelenen alışkanlıkların bir sonucu olmanın yanı sıra, az biraz da toplumda dış görünüşe verilen önemden kaynaklanıyor. İnsanlar toplum içine çıktıklarında nasıl göründüklerini önemsediklerinden, insanlar üzerinde iyi bir izlenim bıraktıklarından emin olmak isterler. Söz gelimi, ağzın kenarında yiyecek kırıntılarının kalmış olması bir kişinin pasaklı olduğunun ve dış görünüşüne özen göstermediğinin bir işareti olarak algılanabiliyor. Öyle ki, yüze dokunmak insanların dış görünüşlerine çeki düzen vermelerine olanak tanıdığı gibi, başkalarına aklı başında ve davranışlarının bilincinde olduklarını kanıtlamalarının da bir yolu.

Yüze dokunmak çoğu insan için kötü bir alışkanlık olmakla birlikte, kaygı bozuklukları olanlarda çok daha kötü sonuçlar doğurabiliyor. Duygusal dengesizlik düzeyleri yüksek olan kişiler yaşadıkları gerginlikle baş edebilmek için, tırnaklarını kemirme ya da saçlarını çekiştirme gibi, bedene-odaklı yinelenip duran birtakım davranışlarda bulunuyorlar. Chapman, bu tür davranışların insanların günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebileceğine, toplumsal ilişkiler kurmalarını önleyip, onlarda utanç ya da güçsüzlük gibi duygular yaratabileceğine dikkat çekiyor. 2014 yılında Brain Research dergisinde yayımlanan bir araştırma da, insanların sıkıntıya düştüklerinde, ya da güç durumda kaldıklarında da benzer davranışları daha ılımlı düzeylerde sergilediklerini ve kendilerini yatıştırmak amacıyla yüzlerine dokunduklarını ortaya koyuyor.

Neyse ki, ABD Hastalıkları Önleme ve Denetleme Merkezi (CDC)’ye göre, yeni korona virüsü insanlara yalnızca yüze dokunulması sonucunda bulaşmıyor. Yine de, uzmanlar virüsün bu yolla bulaşabileceği gerekçesiyle insanlara ağız, burun ve gözlerini ellememelerini öneriyorlar. Dahası, mikrop bulaşmış kirli bir yüzeye dokunulduğunda elleri su ve sabunla yıkamayı ya da el dezenfektanıyla temizlemeyi unutmamak gerektiğinin de altını çiziyorlar.

Chapman, tıpkı pembe bir fili düşünmemeleri söylendiğinde insanların kafalarında hemen bir pembe filin canlanması durumunda olduğu gibi, kendilerine sürekli olarak yüzlerine dokunmamaları söylenen insanların da kaygıya kapılarak çok daha sıklıkla ellerini yüzlerine götürebileceklerine dikkat çekiyor. İnsanların otomatik pilota bağlandıkları bu içgüdüsel alışkanlıktan vazgeçmelerini sağlayacak kesin bir yol olmamakla birlikte, uzmanlar bu bağlamda en önemli unsurun farkındalık olduğuna dikkat çekiyorlar. Böyle bir farkındalık oluştuğunda da, insanların ellerini yüzlerine götürmeye kalkıştıklarında bunu bir yere not etmelerinin, ya da stres çarkı, hava baloncuklu paket torbası ve yoğrulabilir silgilerle elleri oyalamanın da yüze dokunma dürtüsünü gidermeye yardımcı olabileceğine inanıyorlar. Ancak tüm bunları yaşama geçirmekte zorlanan insanlara en azından maske takmaktan asla vazgeçmemelerini öneriyorlar.

Kaynak