Nasıl bir eğitim sistemi?

Ali Akurgal Y
Nasıl bir eğitim sistemi?

Gerek siyasetçilerin seçim konuşmalarından, gerekse 16 yıldır iktidarda bulunan siyasi akımın bu sürede eğitim sistemi üzerinde yaptığı çok sayıda değişiklikten anlaşılıyor ki, kimse eğitim sisteminden hoşnut değil. Okunan sene sayısını değişik bölmek, sınav şekillerini ve kapsamını değiştirmek gibi düzenlemeler ise “kozmetik” olmaktan öteye geçemiyor. Siyasetçi değilim, seçime de katılmıyorum ama bu konuda görüşlerimi paylaşacağım.

En iyi

Öncelikle şunu kabul etmek gerek: herkes “en iyi” olamayacaktır. “İyi” sözcüğünü asla bir partinin adı ile karıştırmayın, sırf onların adını kullanmamak için kulağı tersten gösterircesine laf cambazlığı yapmayacağım. Temelde herkesin “iyi” olmasını sağlayacak bir sistem bulmalıyız. İyiler arasından “daha iyi”lerin ve “en iyi”lerin çıkması elbette arzu edilir, ama herkesin birden en iyi olması mümkün değildir.


Üniform (bir örnek) yapının en baskın olduğu askerlikte bile, geçit resmi’nde en önde en uzun boyludan başlayarak boy sırasına göre en kısa boyluyu en arkaya doğru sırlama alışkanlığı vardır.

Sivil hayatta da herkese iş vardır. Düşünün, herkes en iyi olsaydı daha iyilerin ve iyilerin yapacağı işleri kimlere yaptıracaktık? O zaman gençlerin sınıf arkadaşını ezerek en iyi olma yarışına bir son vermek belki de yapılacak ilk iş. Yetişmekte olan gençlere, “herkesin yapabileceği bir iş vardır, hattâ özürlü olsalar bile” diyerek önce onları “şampiyon olma hırsının olumsuz baskılarından” kurtarmak gerek. Çocuğunu yönlendirirken ailelerin kendi egolarını tatmin edecek yönde değil, çocukların hayallerini gerçekleştirecek yönde telkinleri ile bunu sağlayabiliriz.

Kendimden örnek vereyim: annemin ve babamın kendi mesleklerindeki meşguliyetleri nedeniyle benimle hiç ilgilenmeyip, ben üniversite ikinci sınıfa geldiğimde benim liseyi o sene bitireceğimi sanmaları benim için büyük bir şans oldu. Serbest kalınca, hayallerimi, ayakları yere basar şekilde gerçekleştirecek öğrenimi seçtim. Beni hayallerimin peşinde koşarken başarıya taşıyan ise, ders öğrenimimden çok etrafımdaki çevrenin öğrettikleri oldu.

Çevre

Bu çevre, bir yandan entelektüel birikimi yüksek arkadaşlarımın olduğu, bir yandan mesleki konularda başvurabileceğim en iyilerin (hocalarım) yer aldığı, bir yandan da sanki ben çok bilirmişim gibi her şeyi bana soran arkadaşlarımdan oluşuyordu. Bana sorulduğunda ben uğraşır, öğrenir, yanıtlardım. Sanırım araştırmacılığım böyle gelişti: başkalarının sorunlarını çözmekle.

Bir dönem (17 yıl boyunca) çalıştığım TÜBİTAK MBEAE’deki (günümüzde kapanmış bulunuyor) arkadaşlarımla da çok nitelikli bir çevre oluşturmuştuk. Bu derginin seyrek de olsa yazarlarından Serdar Kıykıoğlu ile ayrı bölümlerde çalışmamıza karşılık, sabah 1 saat akşam 1 saat otobüs yolculuğumuz sırasında fikirlerin aramızda pinpon topu gibi gidip gelmesi, çok ilginç sonuç ve buluşlar ortaya çıkartıyordu. Üstelik yan koltuklardan çok nitelikli insanların laf atarak düşünce yumağımızı karıştırmaları, katkıda bulunmaları da işin cabası.

Diyebilirim ki o 2 saatte, masa başında veya laboratuvarda geçirdiğim 8 saatten fazla kazanım, sonuç elde ederdim. Bu kazanımı, fikirlerin, daha taze iken, yeni fikirleri tetikleyici etkisi varken tetikleyebileceği yere ulaşması sağlıyordu. Bir yerde Silikon Vâdisi’nin sihri olan şey. Serdar bey ile, o otobüs beyin fırtınalarını, günümüzün iletişim olanaklarını kullanarak o ABD’de ben Türkiye’de yeniden canlandırma ve HBT portal’da yayınlama düşüncemiz var.

Sözün özü: bir gencin gelişmesi, yalnızca okul veya üniversitede olmuyor. Bunlardan önemlisi ve daha da etkilisi çevresi. Siz çevreyi doğru oluşturun, sonra gelişecek genci serbest bırakın. Tam özgür olarak. Size zararlı gibi gelse de her türlü bilgiye kısıtsız erişmesine izin verin. Çevresi ona zararlı bilgilere inanmamayı, itibar etmemeyi öğretecektir.

Ali Akurgal / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 116. sayısında yayınlanmıştır.

Ali Akurgal