Eğitimde ‘zaman aşımı’ sorunu

Bozkurt Güvenç
Eğitimde ‘zaman aşımı’ sorunu

Eskiden mürur-u zaman derlermiş. Bugün ‘zaman aşımı’ diyoruz. Hemen her şey sürekli değiştiğine göre eğitimde zaman aşılabilir mi? Aslında ‘zaman aşımı’ deyimiyle, bir işin, görevin, hizmetin yapılması için verilmiş sürenin aşılmış ya da gecikmiş olmasını dile getiriyoruz.

Bir hizmeti veya görevi zamanında yapmamak, ahdi (anlaşmalı) sorumlulukları ortadan kaldırmıyor. Oysa bir hukuk davasının  karara bağlanmayışı, zaman aşımı denip mazur görülüyor. Geciken kararlarda, zamanın aşılmadığını, bir hakkın yok sayıldığını, hukuka duyulan güvenin sarsıldığını sanıyorum. Toplum hayatında bu sorunu sık sık yaşıyoruz. Yasal süresi içinde karara bağlanamayan bir hukuk davası ‘yok hükmünde’ sayılıp sanki uyutuluyor.

Bir yasanın uygulanması bir yönetmelik çıkmadığı için yürütme ertelenebilir; ancak, erteleme, yasal hakları ortadan kaldırmaz. Sözgelişi, eğitim, sağlık ve güvenlik devletin temel görevleri arasındadır. Bütçede fasıl veya ödenek yok gerekçesiyle, özel paralı eğitime geçilebilir mi? Hükümet programlarında, ‘belli bir yasanın uygulanacağı’ maddesine rastlanır. Hükümetler, yürürlükteki bir yasayı uygulamamak yetkisine sahip midir? Bilmiyorum.


Milli eğitimi kim yönetiyor?

Devlet, yürürlükte olduğunu sandığım Öğretim Birliği (1924) ve Temel Öğretim (1973) Kanunlarını uygulamayabilir; ya da, yıllardır uygulanmayan bir kanun maddesini, zaman aşımı’na uğramış sayabilir mi? Devletimiz, Özel Meslek Yüksek Okullarını açarken (1960’lar), Osmanlı’nın Hususi Mektepler Nizamnamesi’ni (1915) kullanmıştı. Diyeceğim, eğitim sürecinde aşılan ve aşılamayan birzaman aşımı’ sorunumuz var.

Öğretmenler Günü arifesinde EKK toplantısında konuşan Sayın Cumhurbaşkanı, ülkemizin ciddi ekonomik sorunlarına değindi. İşsizliğin artışında yatırım yapmayan özel girişimcilerden, Dolar’ın yükselişinde kâr amaçlı bankalardan yakındı. Eğitim de iyiye gitmiyordu ya sorumlusu belli değildi.

Öğretmenler Günü (2016) konuşmasında, FETÖ’yü andı ama baskılı eğitime tepkili Gülen’e yüklenmedi; “Bildiklerimi söyleyemiyorum” demekle yetindi. Eğitimden sorumlu kurum hangisiydi? Milli Eğitim Bakanlığı mı, iyi öğretmen yetiştiremeyen üniversiteler veya eğitim fakülteleri mi, yoksa öğretmen sendikaları mı? Ülkeyi 14 yıldır yönettiğini kabul eden Cumhurbaşkanı bu soruyu yanıtlamadı.

Oysa, eğitim reformu yerine sürekli sistem (yönetmelik ve program) değiştiren Bakanları atayan ve yerlerini değiştiren, Diyanet Vakfı’nın önerilerini uygulayan, laik okulları İHO ve Proje Okullarına dönüştüren AKP değil miydi? Yoksa Milli Eğitimi de Cemaatler mi  yönetiyordu? Devletin kamu hizmetleri ‘zaman aşımı’na uğramadan nasıl gündemde kalabiliyordu?

Parlamenter demokrasilerde, hükümetler eğitimin sorumluluğunu muhalefetle paylaşır. Bizim Talim Terbiye Kurulu’muz Bakan’a bağlı kaldıkça, milli eğitimin sorumlusu Bakan’ı atayan iktidardır.

“Milletvekili maaşı öğretmen maaşından yüksek olmasın”

Sivil Anayasayı yapamayan ülkede eğitim reformu imkânsız değilse bile zordur. Reformun yerini tutacak iyi öğretmen adaylarını nerede, nasıl bulacağız? Cumhuriyetin ilk yıllarında, milletvekili maaşları gündeme geldikçe, Gazi Mustafa KemalSiz bilirsiniz ama öğretmen maaşından yüksek olmasın!” dermiş. Bir güvenlik görevlisinden daha düşük ortalama ücretle öğretmen bulunabilir mi? Fen liselerimizin mezunları, öğretmen değil, doktor ve mühendis oldular. Yakınlarda, Financial Times’da iyi öğretmen konulu ciddi bir deneme yayımlandı. Eğitimde başarılı Güney Kore ve Finlandiya’da benzer ilkeler geçerli. Öğretmenler Günü’nde, ülke gündeminde tartışılan sorun, Rektör ataması değil; mesleki hakları ‘zaman aşaması’ na uğramayan öğretmenler olmalıdır..

Kişilikleriyle, yetenekli öğrencilerini öğretmen olmaya özendiren öğretmenlerimizi her zaman analım ve kutlayalım... Ki varlığımızın temeli olan Cumhuriyetimiz ‘zamanın hışmı’ na uğramasın!

Bozkurt Güvenç

*Aramızdan ayrılan Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı Aralık 2016'da HBT Dergi'de yayınlanmıştır.


Bozkurt Güvenç