Aşılar hakkında gerçekleri yayımlamaya cesaretiniz yokmuş

Cem Say Y
Aşılar hakkında gerçekleri yayımlamaya cesaretiniz yokmuş

Odatv’de yazmaya başlamadan önce Odatv hakkında yazmaya başlamıştım. Bilgisayar mühendisliği hocasıyım. Ergenekon, Balyoz vs. davaları ilk başladığında delillerin neredeyse tamamının “dijital” olması dikkatimi çekmişti. Bu materyallerin sahtelerinin ne kadar kolay üretilebileceğini bildiğimden nasıl olup da savcı ve yargıçlarca delil olarak kabul edilebildiklerini bir türlü aklım almıyordu. Bir süre sonra, bu davalarda sanık avukatlarınca görüşleri alınan ama mahkemelerce görmezden gelinen değerli uzmanların raporlarını da okuyunca resim netleşti: Savcı ve hakimler bunu bilerek yapıyorlardı! Bir grup insanı suçsuz yere hapiste tutarak hem korku salmayı, hem de (15 Temmuz’da sağır sultanın da duyacağı gibi) kendi istedikleri başka insanları hapistekilerin makamlarına geçirmeyi amaçlayan bir örgütün üyesiydi bu “hâkim”ler!

Bu çete üyelerinin şakası yoktu: Sahte delille tutukladıkları masumun avukatı çok ses mi çıkardı? Hop, onun hakkında da bir dijital “bulunuveriyor”, avukat da kendisini Silivri’de buluyordu. Prof. Mehmet Haberal’ın rahatsızlığı nedeniyle hapishanede değil hastanede tutulması yönünde rapor veren kardiyoloji profesörlerinin de adresi Silivri olacaktı. Susmak daha akıllıcaydı yani.

Ben susamayanlardandım. Bilgisayarla biraz haşır neşir olmuş bir ortaokul öğrencisinin bile anlayabileceği bir gerçek ortadaydı: Masum insanlar toplumun çoğunluğunun bilgisayar teknolojisi hakkındaki bilgisizliğinden ve basının üzerindeki ölü toprağından yararlanılarak zulme uğratılıyordu. İleride torunlarım “sen bilgisayarcısın, o dönemde neden sustun?” derlerse ne cevap verecektim?


Hapistekilerin de görebilmesi umuduyla (o zamanlar havuza düşmemiş olan) büyük gazetelerin köşe yazarlarına dijital delillerdeki sahteciliği herkesin anlayabileceği, basit bir dilde anlatan mektuplar göndermeye başladım. O sırada Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu da hapisteydi. Örgüt üyesi hâkimler TÜBİTAK’taki kendi adamlarından başkasının bilirkişi raporunu kabul etmiyordu. Özellikle anlaşılmaz şekilde yazılmış böyle bir raporu normal Türkçeye çevirip aslında Odatv’cilerin hakkında delil melil olmadığını gösteren kısa bir yazım Hürriyet’te Yalçın Bayer’in köşesinde yayımlandı. Ertesi gün Barışlar tahliye edildiğinde çocuklar gibi sevindim.

Aylar sonra destek için izleyici olarak gittiğim Odatv duruşmalarından biri öncesinde Soner Yalçın ile tanıştım. Kendisinin birkaç kitabını okumuştum. Odatv’de diğer kumpas davalarındaki dijital delilleri de işleyen yazılar yazmamı önerdi. İşte böyle “Odatv yazarı” oldum.

Ben bir popüler bilim yazarıyım. Kumpas delilleri, seçim hileleri ve yalanları veya o sırada ilgimi çeken diğer konularda işin bilimsel yönünü en fazla lise düzeyinde eğitim gerektirecek, kolay anlaşılacak (ve tabii yüzde yüz gerçekleri içerecek) şekilde yazmayı seviyorum. Bu yazılar için motivasyonum bazen merak, bazen de (yukarıda anlattığım gibi) “söylemezsem çatlayacağım” tipinden bir görev hissi oluyor.

Şimdi gelelim konumuza. Soner Yalçın yeni bir kitap çıkarmış. Ben kitabı okumadım, okumadığım bir kitaba dair olumlu veya olumsuz bir şey söylemem, yazmam. Tanıtım amacıyla çıktığı televizyon programlarında dedikleri kimi doktorlar tarafından “aşı karşıtlığı” olarak yorumlanmış, ama açıkçası o programları da baştan sona izleyecek vaktim olmadı. Aşı karşıtlığının ülkemizde kaygı verici şekilde artmakta olduğunu gösteren veriler var. İnternet’te dolaşan komplo teorileri arasında en geri zekâlıca ve tehlikeli olanlarının aşı karşıtlarınınkiler olduğunu düşünüyorum. İşte bu nedenlerle yine “söylemezsem çatlarım” hissine kapıldım ve bir yazı yazdım. Yazıyı şuradan okuyabilirsiniz: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1708458/asilar-hakkinda-gercekleri-okumaya-cesaretiniz-var-mi.html

Bu yazıyı Odatv’de yayımlanmak için yazdım. Soner Yalçın izin vermemiş. Cumhuriyet’teki dostlar sayesinde orada yayımlanabildi.

20 Aralık sabahı uyandığımda Türkiye’nin en çok satan gazetesinin yüz binlerce okuru önünde kitap reklamı uğruna iftiraya uğratıldığım şu yazıyla karşılaştım: https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/bak-su-kurnaza-5519953/

Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmenlerine cevap hakkımı nasıl kullandırtacaklarını sosyal medya üzerinden sordum ama henüz bir yanıt alamadım, o yüz binlere gerçeği nasıl ulaştırabileceğim bilmiyorum. Ama Odatv’nin aynı iftira yazısını yayımlamış olması karşısında ne yapmam gerektiği konusunda hiç kuşkum yok: Odatv’ye şu okumakta olduğunuz cevabı yazıyorum. Ne de olsa ben Odatv yazarıyım.

İşte Yalçın’ın yazısında dedikleri ve cevaplarım:

Yalçın diyor ki: “Cem Say dün sabaha kadar bir ay içinde sadece aşı konusunda 46 tweet yazdı, 37 retweet yaptı! Kitap çıktıktan sonra birden Cem Say, aşı konusuna çok duyarlı oluverdi.”

Cevabım: Kitabı çıktıktan sonra aşı tweetleri atmışım! Peki önceki aylarda ve yıllarda hiç tweet atmamış mıyım aşı reddi saçmalığı konusunda acaba? Twitter orada duruyor, buyurun sayın. Yalçın hakkımda “delil” toplamaya tam teorisine uyacak yerden başlamış.

Yalçın soruyor: “Ne oldu salgın mı var; aşı karşıtı büyük kampanya mı var?”

Cevabım: Evet. Sansürlenen yazımda halen dünyanın iki ayrı yerinde süren ve binlerce çocuğun öldüğü iki salgını anlatıyorum zaten. Saydığı retweetlerim arasında Samoa devletinin gün gün artan ölü sayısını bildirdiği duyuruları var. Aşı karşıtlığı kampanyalarının başımıza getirebileceği belalar anlaşılsın diye.

Yalçın diyor ki: “Cumartesi akşamı Cem Say, aşı konusunda Odatv'ye yazı gönderdi. Demek bizi hatırlamıştı; son yazısını yedi ay önce yollamıştı! Geçen yıl ise sadece tek yazısı yayınlanmıştı!”

Cevabım: Hem FETÖ’nün sahte dijital delilleriyle hapse atılan ve içlerinde Odatv ekibinin de bulunduğu masumların tümü dışarı çıktıktan sonra konular azaldı, hem de yazılarıma karşılık Odatv’den aldığım ücretleri koyacak yer bulmakta güçlük çekmeye başladığım için makalelerimin arası açıldı, evet. Yukarıda da belirttiğim gibi, canım istediği zaman yazıyorum.

Yalçın diyor ki, geçen hafta köşesinde küresel ilaç şirketi GSK lobisini deşifre etmeye başlamış. Sonra bir de ne görsün?

“Bu lobinin “kankası” Cem Say’ın bir gün sonra Odatv’ye aşı yazısı göndermesi tesadüf mü?”

Hayır, yanlış okumadınız. Evet, “lobinin kankası” diyor. Bunun ne demek olduğunu ben de bilmiyorum. GSK’nin açılımı olduğu adın yazılışını bile az önce Google’a aratıp öğrendim.

Bu lobinin kankası olmam da yazımı o gün göndermemden anlaşılmış. Çünkü aşı karşıtlığı lobisinin kayınçosunun da dediği gibi “her şeyin arkasında bir şey vardır”. “O gün yazıp gönderdim, çünkü bir süredir canım istiyordu ama ancak o gün vakit bulabildim, başka gün gönderseydim bu kafayla ona da bir kulp takılacaktı” diyemezsiniz. Oyun büyük.

Yalçın devamında yazımı sansürleme gerekçesi olarak ne mi diyor? Zaten sosyal medyada “herkesin bildiği” paylaşımlarımı birleştirip makale yapmışım, Odatv ise sadece “özgün-ezber bozan” yazılar yayınlarmış.  “Yayınlanmayacağını biliyordu!” diye haykırıyor.

Hayır. Twitter’da yazdıklarımı Odatv makalelerime de koyduğum oluyor, evet, ama Odatv’nin buna şimdiye kadar hiçbir itirazı olmadı. Mayıs’taki yazım aynen böyleydi, güle oynaya yayımlanmış ve o gün Türkiye’de sosyal medyada en çok paylaşılan köşe yazısı olmuştu mesela. Diğer birkaç yazımın çok okunduğunu da bizzat Odatv’ci dostlardan biliyorum. Hatta Odatv birçok tweetimi bana sormadan kendileri “haber” yapıp yayınladı, yani “sosyal medyada herkes biliyor” diye bir yayımlamama huyları yok. Bu son yazımın yayınlanacağına (beni çok saf bulan eş-dost takımının aksine) samimi olarak inanıyordum. Odatv çok karşı görüşlerden insanların yazılarını yayınlamış ve bununla övünen bir site. Bir de var olduğunu sandığım gönül bağı söz konusu. Sansürlendiğimi öğrenince gerçekten şaşırdım.

Yalçın bu yazıyı neden (adını yanlış yazdığı) Herkese Bilim Teknoloji dergisinde yayımlamadığımı soruyor. Çok basit: Herkese Bilim Teknoloji’de popüler tıp köşe yazıları yazan gerçek hekimler var. Odatv’de ise hele de bu konuda, hele de o kitap çıktıktan sonra bir dengesizlik hissettim ve “bir de bu konuda bir popüler bilim yazısı yazayım, Odatv’nin konunun her yönünün tartışılabildiği bir yer olduğu ortaya çıksın” dedim. Nereden bileyim ikide bir “Aşı karşıtı değilim, her yönüyle tartışalım” diyen patron tarafından sansürleneceğimi?

Bir de, çok güldüm, “lise düzeyinde” diyor makaleme Soner Yalçın. Evet, çok doğru. Popüler bilim yazısı o düzeyde, herkes kolayca anlasın diye yazılır. Zaten o yüzden, herkes anlayacak diye sansürlendim ve beş dakikada lobi kankası oldum sanırım.

Yazısının devamında Yalçın makalemde bu yıl Kongo ve Samoa’da aşılanmadıkları için kızamıktan ölen binlerce insana ilişkin dediklerime cevap vermeye çalışıyor. Kongo için işine gelmeyen sayılara (işi bu olan uzmanlarca açıklanmış olsalar da) inanmama yöntemini kullanıyor, böylece 5000 küsur ölü güme gidiyor, Samoa için ise şu çarpıtmayı yapıyor: 2018’de iki Samoalı çocuk iki hemşirenin kızamık aşısı hazırlarken su yerine süresi geçmiş kas gevşetici kullanması yüzünden ölmüş. Hemşireler beşer yıl hapse mahkum edilmiş ama olan olmuş, aşı karşıtlarına gün doğmuş. Sonuç? Aşı reddi alıp yürümüş, bu ayki salgında ölü sayısı şimdilik 78. Yalçın ise bunu nasıl anlatıyor biliyor musunuz? “Aşı yüzünden iki bebek hayatını kaybetti; insanlar panikledi” Siz bir anne olsanız ne düşünürsünüz? “Eyvah, kızamık aşısı çocuğumu öldürebilir!” Oysa gerçek tam tersi: İnsanlar aşı OLMADIKLARI için ölüyorlar. Yalçın da bunu yazdığım için beni sansürlüyor.

Bitirirken, gazetecilik ve insanlıklarına büyük saygı duyduğum sevgili Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın bu sansürde hiçbir dahli olmadığına inandığımı vurgulayıp sansürlenen yazımın sonundaki öneriyi tekrarlayayım:

Lütfen bu asırda durduk yerde bir de salgın belası çıkarmayalım başımıza. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir. Gafil ve cahil olmayalım. Böyle aşıların kanunla zorunlu kılınmasını öneriyorum.

Cem Say / [email protected]

Cem Say

1987'den beri Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde çalışıyor. Çalışmaları Yapay Zeka ve Kuramsal Bilgisayar Bilimi üzerine. Sahte dijital deliller üzerine incelemeleri var. Bilimkurgu, uzay yolculuğu, seçim hileleri ve başka bir çok konuya da meraklı.