Coşkun hoca

Cem Say
Coşkun hoca

Bunaltıcı günlerdi. Yüzlerce masum insan hapisteydi. Çıkacak gibi de görünmüyorlardı. Kapsamlı bir beyin yıkama harekâtıyla sersemletilmiş kamuoyu çoğunluğu, sanıkların aleyhinde sağlam deliller olduğuna inandırılmıştı.

Deliller sahteydi! Birazı değil, hepsi sahteydi! Devlet yönetimine tümüyle el koymak için yapılmış ayrıntılı bir plan çerçevesinde yüzlerce, binlerce insanın adının geçtiği dijital dosyalar oluşturulmuş ve çete üyesi polis ve savcılar tarafından “bulunmuş”tu. Normal bir gezegende bir insanın adının bir dosyada geçmesi onu hapsetmek için neden olamazdı tabii, ama hâkimler de çetedendi! “Ama hâkimleri şikayet edebileceğimiz bir kurul var” demeyin, onlar da çetedendi. “Yasa çıkarılarak bu çeteciler oradan atılsaydı” mı diyorsunuz? Yasama görevi yapanlar bütün bu rezilliğe razı olmadan bunlar yapılamazdı, haklısınız.

Neyse, bilim yazısına siyaset karıştırmayalım, hikâyemize devam edelim. Davaları bir yalan duvarıyla ören medya organları yüzünden halkın çoğunun delillerdeki sahtecilikten haberi yoktu. Bilenler, iftiraya uğradıktan sonra işi araştırmaya başlayan sanıklar, onların avukatları, Orhan Bursalı gibi birkaç gerçek gazeteci ve bir avuç bilim insanından ibaretti.


Bu dosyalarda bilirkişilik yapmak cesaret işiydi: Adınızı Zaman gazetesinde ilginç bir senaryonun içinde görmeniz işten değildi. Çeteciler cezaevine sokmak istedikleri bir bilim adamına hasta raporu veren iki kardiyoloji hocasını tutuklamışlardı!

Bu koşullarda bilimi esas alıp görevini yapan, en karanlık dönemde kumpas davalarındaki dijital delilleri inceleyip sahteliklerini raporlayan üç-beş bilim insanından biri de Coşkun Sönmez hocaydı. İTÜ ve bir ara da Yıldız Teknik’in en sevilen, en babacan hocalarındandı. Sosyal ağlarda hakkındaki öğrenci yorumlarını okuyun. Her hocaya nasip olmaz böylesi.

Herkes için vicdanın korku duvarını yıkacağı bir limit vardır. İnsanlar hapiste ölüyor, hâkim bozuntuları bilirkişi raporlarını umursamıyordu. Nisan 2013’te aşağıdaki metni kaleme aldığımda arkadaşlarla  “Sadece profesörlerin imzasına açalım, gençlerin başını yakmayalım” diye konuştuk. Elbette ilk imzalayanlardan biri de Coşkun hocaydı:

Kamuoyuna duyuru

Biz, aşağıda imzası bulunan Bilgisayar Mühendisliği öğretim üyeleri, adlî soruşturma ve kovuşturmalarda bir süredir önemli rol oynayan "dijital deliller" hakkında aşağıdaki bilgileri kamuoyuyla paylaşmayı meslekî ve vicdanî sorumluluğumuzun bir gereği olarak görüyoruz:

***

Dijital belge:
Elektronik ortamda oluşturulan dijital belgelerin gerek içerikleri, gerekse de "yaratılma ve son kaydedilme tarihleri" ile "yaratan ve değiştiren kullanıcı ve bilgisayar adları" gibi üstveri bilgileri kolayca ve genelde iz bırakmadan istenildiği gibi kurgulanabilir ve tahrif edilebilir. Bu nedenle, başka kesin bulgularla desteklenmeyen bir dijital belge, tıpkı sıradan bir kağıda basılı imzasız bir metin gibi, içeriği veya üstverisinde adı geçen kişileri bağlayamaz.

Dijital belgenin aidiyeti:
Dijital bir belgenin bir kişiye ait bir veri depolama ortamında bulunduğu, sadece sözkonusu belgenin daha sonra denetime olanak sağlayacak teknik önlemler alınarak çıkarılmış güvenilir bir örneğinin elkoyma sırasında ilgili kişiye verilmesi halinde kabul edilebilir. Ancak bu koşulun yerine getirildiği durumlarda elkoymadan sonra herhangi bir değişikliğe uğradığından kuşku duyulamayacak, sağlıklı bir delilden söz edilebilir.

Zararlı yazılımlarla belge yaratma ve belge tahrifi:
Zararlı yazılımlar, bir bilgisayara kullanıcısının bilgisi olmadan yerleşip çalışmasını aksatmak veya imkânsız kılmak, ya da içindeki bilgileri değiştirmek gibi kimi işlevler gerçekleştirmek üzere hazırlanmış programlardır. Kimi zararlı yazılımlar özellikle yerleştikleri bilgisayarlara belge ekleyecek şekilde tasarlanmışlardır. Bu türden bir zararlı yazılımın yerleştirildiği saptanan bir bilgisayarda bulunan belgelerin o bilgisayarın meşru kullanıcıları tarafından oluşturuldukları veya içeriklerinin tahrif edilmediği iddiaları şüphe ile karşılanmalıdır.

***

Yukarıda özetlediğimiz temel bilgilerin adlî mercilerce göz önüne alınmasının ülkemizde adalet hizmetinin verilmesinde niteliği arttıracağı ve önemli adlî hataların ve mağduriyetlerin önüne geçeceği yolundaki inancımızı kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

Tabii ki çeteciler bunu da umursamadı. Bu yalanı suratlarına çarptığımız için kendimizi azıcık iyi hissettik, o kadar.

Sonra iktidar ortakları arasında patlayan iç savaşta taraflardan biri artık inkar edilecek yanı kalmamış olan bu delil sahtekârlığını “görmeye” karar verdi, önceden işlemeyen kurumlar tıkır tıkır işledi, ve (askerî yargıda o tıkırtı duyulmadığından sahte dijitalle aldığı mahkumiyet hâlâ bozulmayan Yüzbaşı Murat Eren dışında) hayatta kalan tüm masum mahpuslar özgürlüklerine kavuştu. Delillere gerçek diyen TÜBİTAK bilirkişileri yurtdışına kaçtılar. Coşkun hoca doğruluktan ayrılmayan iyi insanların huzuruyla işine devam etti.

Şubat 2015. Karın İstanbul’u teslim aldığı günlerdendi. Coşkun hoca üniversite senatosu toplantısından çıkınca bölüm sekreterinden personel servislerinin kar nedeniyle erken kalkacağını öğrendi. Koşa koşa otobüsün kalkacağı yere vardı. Eskiden de teklemiş olan yüreği bu kez dayanamadı. Türk bayrağına sarılmayı hak eden bir bilim adamı aramızdan ayrıldı. 56 yaşındaydı.

Saygıyla anıyorum.

Cem Say

Cem Say

1987'den beri Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde çalışıyor. Çalışmaları Yapay Zeka ve Kuramsal Bilgisayar Bilimi üzerine. Sahte dijital deliller üzerine incelemeleri var. Bilimkurgu, uzay yolculuğu, seçim hileleri ve başka bir çok konuya da meraklı.