21. yüzyıl, -belki de insanlığın son dönemi- tüm fakir toplumların köleliği ile bitecek

Doğan Kuban
21. yüzyıl, -belki de insanlığın son dönemi- tüm fakir toplumların köleliği ile bitecek

Yaşamımız dünya ile bir bütün oluşturuyor. Türk toplumu 18. yüzyıldan bu yana Avrupa kültür çevresine katılmağa çalıştı. Osmanlılar Lale Devrinden Birinci Dünya Savaşı’na kadar bunu başaramadılar. İmparatorluk yok oldu. İstanbul ve Anadolu işgal edildi. Kurtuluş Savaşı’nı kazandık. Laik Cumhuriyeti kurduk. Yeni bir çağdaşlık kavgası verdik. İkinci Dünya Savaşı oldu. Sonra darbelerle geçen bir 30 yıl geçirdik.

Şimdi Rusya-İran, ABD ve İsrail ile anlaşan, fakat Avrupadan dışlanan bir Türkiye var..

Bu Türkiye benim öğrendiğim ülke değil. Bizim kuşak ve sonra gelenler, korkulu günler geçirseler bile, 1980’e kadar gelecekten endişe etmediler. 1930’lardan başlayarak ülkenin geleceğine inanç, öğretimin her aşamasında gençlere veriliyor, gelecek bir tehdit olarak algılanmıyordu. Artık emeklilik yaşına gelmiş çocuklarım bile böyle paniklere kapılmadılar.


Amerika’da da başlayan, sonunda dünyaya bulaşan, ve bizi de pençesine alan, 21. yüzyılda İslam dünyasını tehdit eden bir ölüm-kalım krizi var. Müslüman halkları, bunun arkasında kendi cehaletleri olduğunu anlamaz, yakın geleceğin, eski sömürgelikten farklı köleliğini idrak edemezlerse, 21. yüzyıl, (belki de yeryüzünde insanlığın son dönemi) Müslümanlar gibi, bütün fakir toplumların köleliği ile bitecektir. Tarihte geriye doğru bakarsanız, 19. yüzyıl sonunda bütün İslam dünyasının sömürge olduğunu görürsünüz. Batı’nın ise her açıdan güçlendiği ortada. Doğu Asya Batı egemenliğinden kurtuldu ama, İslam kurtulamadı. Şimdi kendi boğazını sıkmakla meşgul.

91 yaşına gelmiş bir Cumhuriyet çocuğu olarak anlamakta zorlandığım şey, Türkiye’nin insanlarının 1923’den bu yana, dünya tarihinin odaklarından biri olan Anadolu tarihine ve coğrafyasına bunca öğretime ve sözde milliyetçiliğe karşın, sahip çıkmamaları, Osmanlı gibi Türklükle ilgisini yitirmiş bir sülalenin politik kimliğine sarılmalarıdır. Kaldı ki bugün Arapların neredeyse sadece kendilerine malettikleri, Türkleri, Moğollarla birlikte, klasik İslam uygarlığını yokedenler olarak görmelerine karşın, toplumsal ve uygar gelişmemizin karşısındaki en büyük engelin Arap yorumlu İslam olduğunu anlamamış olmamızdır.

Batı komplosu

Bir toplum asla bu kadar aptal olamayacağı için, bu kültürel ve ideolojik engellemede bir Batı komplosu düşünenler her zaman çok olmuştur. Bu olasılığa, bu konuyu çok düşünen ve inceleyen , tarih kültürü ile yetişmiş bir öğretim üyesi olarak inanıyorum. Yunanlıların ve diğer müttefiklerin Anadolu işgalleri, Vahdettin’e Sevr’in imzalattırılması, kanımca yeterli kanıttır.

Bu emperyalist programın tarihi Birinci Dünya Savaşı’ndan öncesine uzanıyor. Bunu toplum öğrenene kadar yinelemek zorundayız.

Kapitalizm acımasızdır. Ortağı, çağdaş dünyadan habersiz olanlardır. Bugün Amerika’nın, ikinci planda da Rusya’nın İslam dünyasına karşı uyguladıkları politika, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiltere ve Almanya ve İngiltere’nin aynı ülkelerde yürüttükleri politikadan farksızdır. Bu çıkmaz sokaklardan kurtulabilecekler, emperyalist- kapitalist söyleme, cahillik ve aç gözlülükle kurban olabilecekler değil, çağdaş dünya ile uyuşanlar olacaktır.

Tarihin yöntemi, karanlık ormanda kaybolanın sağ kalma yöntemidir. Tarihte yol bulan ve gösterenler, dünyadan ve tarihinden haberi olan ve yararlananlardır.

Geçen gün Mahler’ın ‘Das Lied von der Erde’ adlı parçasını dinlerken, bir yandan da empresyonist ressamların resimlerine bakıyor ve ‘I-Ching’’i karıştırıyordum. I Ching’le Renoir arasında 3400 yıl zaman farkı var. Mahler’in şiirsel musikisi ise insanın dünyadaki yaşamını yeniden yorumlamayı amaçlıyor. Batı uygarlığı bunları, aralarında 2500 yıl olduğu halde yanyana getirirken, bizim toplum kendi ülkesinin geçmişi ile buluşamadı. Avrupa Birliği’ne alınmayan ve Katar ve Rusya ile dostluk anlaşması yapan bir ülke olduk.

Mahler, bizim için anlaşılmazdır

Sevgili okuyucular,

Mahler gibi, zor anlaşılan 20. yüzyıl başı kompozitörlerini dinler, okuduğunuz Avrupalı şair ve romancıları anlamaya çalışır, Batı’nın bugünkü üstünlüğünün felsefe, bilim, sanat ve teknoloji arasındaki 500 yıllık alışverişten kaynaklandığını anlarsanız, çağdaş uygarlığa yaklaşırsınız. Mahler’in musikisi, göçerden yeni dönme kentleşememiş Türkler için anlaşılmazdır. Fakat Anadolu’nun bizden önceki uygarlığı da öyle.

Bugün bu toplumda çağdaş yüzbinlerce insan var. Toplumu asıl ayıran, zarflardan çıkan oylar değil. Felsefe, bilim, teknoloji, sanat bağlamındaki bilgilerinin içeriği. Okuma yazmayı yeni öğrenen, konser dinlememiş bir iç Anadolu göçerinin kabahati yok. Fakat Osmanlının yüzlerce yıl kendini dışlamışlığının etkisi açık. Burada önemli olan halkın cehaleti değil, topluma egemen olan sınıfların aymazlığı.

Avrupa sanatı, resmi, heykeli ve musikisi ile yaşamın dramatik akışını, davula vuran tokmak gibi kısa, etkleyici cümlelere indirger. Bunlar bugün evrenle iletişim kurmak kadar etkilidir. Eşsiz bir yaşam hikâyesi anlatırlar. Rönesans’dan bu yana Avrupa dışındayız.

Türklerin anlaması gereken çağrı

Mahler’in yapıtındaki son şarkı söyle:

Doğa sesi, nefesi, ışığı ile çok güzel
Gençlik güzel, aşk güzel
Duygular, canlılık, özlem dolu bir yaşam
Yakınlarımı, evimi, topraklarımı özlüyorum
Ama ne kadar zor olsa da
Zamanımın dolduğuna üzülmüyorum, sonsuza dek dinleneceğim.
Ama güneş ışıyacak, bahar gelecek.
Doğa sonsuza dek yeşil kalacak!

Bunu anlamak için Mahler’in müziğini dinlemek gerekmez. Fakat bu bağlamda aydınlanmaya Anadolu’dan başlamak gerekir.

İnsan yaşamının ve doğanın verdikleri mesaj budur. Bu ulusal kültür mesajıdır.

Bunu anlayanlar arasında en erken Çinliler var. Dünyanın her köşesinde, her iklimde ve çağda bunu anlayan insanlar yetişmiş. Ondokuzuncu yüzyılda Budizmin sesini Avrupa’ya duyurması, günümüzde Mevlana’nın Amerika’da moda olması türünden gelişmeler olgular bunu kanıtlıyor.

Bugün insanlar, teknolojinin onları boğduğu bu çağda tarihte başka gerçeklerin de olduğunu anlamaya başladılar. Mahler’in, ya da başka kompozitörlerin insana insanlığını anımsatan kompozisyonları insanlığın ortak yaşamı için bir çağrıdır. Türk insanının da bu çağrıyı anlaması, bunun bütün düşünce sisteminde, bilimde ve sanatta yankılandığını görmesi, ve dünya insanları ile ortak yaşamaya başlaması gerek!

Korkulacak olumsuzluk işaretleri

Sevgili okuyucular,

Etrafınızda ortaçağ fırtınaları eserken, ne yapacağınızı şaşırabilirsiniz. Cahil kalabalıklar içinde yalnız kalabilirsiniz. Çağdaş dünyaya katılmak, hala ortaçağda yaşayan bir toplumda kolay değil. Bu, giderek toplumda garip boşluklar yaratıyor. Pek çok dostumuzun çocukları yabancı ülkelerde okuyup, oralarda kalıyorlar. Aslında orada yaşamları daha uygar, ama Türkiye’den daha heyecanlı değil.

Fakat kendini düşünsel ve duygusal olarak güvende hissetmek, ve artık değişmiş bir sanat ve düşünce ortamına ortak olmak, anlaşılan günümüzde, ulusal ortam denilen kargaşada yaşamaktan daha kolay geliyor insanlara. Benim yaşımda olanlar bunu hissetmediler. Kurtuluş Savaşı yapmış ve dünyaya katılmaya hazır bir devrimci ülkenin çocuklarıydık. Bütün yaşamımızda, yabancı ülkelere kaçmak isteği duymadık. Bugünkü istekler herkesin korkması gereken olumsuzluk işaretleridir.

Doğan Kuban


Bu yazı HBT'nin 63. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban