Bilim ve doğa sevgisi yaşama güven ve mutluluk getirecek

Doğan Kuban
Bilim ve doğa sevgisi yaşama güven ve mutluluk getirecek

Zafer Toprak ‘Darwin’den Dersime, Cumhuriyet ve Antropoloji’ adlı (2015) adlı kitabında laiklik ilkesinin kabulünde ırkların eşitliği konusundaki antropoloji kuramının etkisini anlatır. İsviçreli antropolog Eugene Pittard’ın kişisel dostu olan Atatürk, onun yayımladığı ‘Irklar ve Savaş’ (1924) adlı kitabı dikkatle okumuştu.

1994’te Amerika’nın tanınmış antropologlarından Marvin Harris, ‘Our Kind’ (insanoğlu) adlı etkileyici yapıtını yayımlamıştı. Kitabın son paragrafında şöyle diyordu:

“Evrim perspektifinde içinden çıkılması zor bir kriz vardır. Bu kılıçla doğan, beslenen ve yayılan yağmacı devlet biçimidir. Eğer bu politik örgütlenme biçimi bir yüzyıl daha devam eder ve yerine başkası gelmezse, bu devletin doymak bilmeyen egemenlik isteklerinin insanlığın sonunu getirmesi beklenebilir. Bunun tek çaresi, bu devleti aşmak ve bilinçli olarak insanlar arasında yasa ve düzeni koruyacak bir evrensel düzen kuracak küresel bir federasyonda, devletlerin kendi istekleriyle silahlarını bırakmalarıdır. Ancak sıradan silahları kullanan yerel polis güçleri kalmalıdır. İnsanlığın kültürel evriminin kendi intiharına uzanan bu gelişmenin önüne nasıl geçilebilir? Küresel savaş küresel barıştan daha olası görünüyor. Çünkü şahinler daha gerçekçi, güvercinler daha hayalperest gözüküyor.”


Marvin Harris insanların birbirlerinden haberi olmasının bir dünya birliği kurmak için ortaklık düşüncesinde buluşmalarına olanak vereceğine inanıyordu. Çağdaş ulaşım ve iletişim bu buluşmayı sağlayabilirdi.

Saldırgan eğilimine denetim

İnsanoğlunun aklını ve kültürünü koruması için doğanın kendisine sunduğu olanakların sınırını öğrenmesi ve mütecaviz doğal eğilimini kontrol altına alması gerekiyor. Bizim ırklar arasında farklar olduğunu, dünyadaki gelişmelerin bu farklardan kaynaklandığı gibi bilimsel olmayan düşüncelerden kurtulmamız gerektiğini söylüyor. ‘Natural Selection’ sürecine henüz yeterince egemen olmadığımızı, tarihte yinelenen olaylara ve ciddi araştırmalara dayanarak bu sürecin doğasını anlamak gerektiğini de vurguluyor.

Aradan geçen 16 yıl, durumun olumsuz sonuçları bağlamında onu haklı çıkardı. Fakat bir dünya konfederasyonu kurmak hayali gerçekleşmedi. Kılıçlı soyguncu devlet yerine, eli silahlı gangster kapitalizmi geçti. Başka ülkelere kaçmak isteyen barışçı insanlar denizlerde boğuldu. Marvin Harris’in ütopyası şahinler karşısında yenildi.

İnsanlar güzel kitaplar yazan bilim adamlarına değil, Trump gibi sahtekârlara iltifat ediyorlar. Bu bir ölçüde cehalet sonucu olsa da, olasılıkla insanın genetik yapısının vahşiliğinden kaynaklanıyor.

İtalyan ekonomist ve düşünür Carlo Cipolla insanların dört grubundan birinin haydutlardan oluştuğunu söyler. Bunların sayısı saf ve aptal olanlardan fazladır. Cipolla bilim adamlarının hangi grupta olduğunu söylemiyor. Fakat kararlarıyla hem kendilerine hem başkalarına yardım eden ‘akıllı’ sınıfında olduklarını söyleyebiliriz.

Fakat akıl ve bilgi insan yaratısında aynı tarafta olduklarına göre ‘akıllı’ kategorisinde olanların günlerden bir gün öldürmeyi devlet sisteminden söküp çıkaracaklarını hayal etmeye devam edecek bilim adamları olasılıkla yetişecektir.

Biyoloji kitaplarım

Bu anıları aklıma getirdiğim son günlerde kitaplığımdaki biyoloji kitaplarını çıkardım, karşıma dizdim. İnsan hücresinden başlayarak bütün yaşayan doğanın resimlerini heyecanla, kim bilir kaçıncı defa, karıştırdım. 90 yaşına kadar bitkileri, hayvanları, canlıları o kadar sevdiğim halde, bu yaşa kadar insanların yaptıklarıyla bu kadar ilgilenip, doğanın yaratıcılığını yeterince öğrenmemenin aptal bir davranış olduğunu düşündüm.

İnsan canlı doğayı seviyor, fakat yaptığı ve kullandığı araçlar ve ürettikleriyle daha çok ilgileniyor. Amaçsız tüketim onun sonucu. Bunun gerçekleşmesi ve kapitalist çarkın dönmesi için insanlar var güçleriyle çalışıyorlar.

Oysa canlı doğa insanın kendi varlığının içinden çıktığı evrimsel olgu. Ve tam anlamı ile bir mucize. Gerçi cansız madde (kimya ve fizik) her şeyin temeli ama biyoloji ondan bin kez daha karmaşık ve zengin. Bütün fizik ve kimya yasaları evreni yönlendirenler de dahil, bir canlının hatta bir hücrenin yaşamsal marifetleri yanında basit kalır.

Değişmenin mekaniğinin matematiksel sadeliği, evrenin sınırsızlığı yanında insanı şaşırtıyor. O uçsuz bucaksızlığın sayısal ilişkilerini, bir doğal organizmanın karmaşasından daha kolay anlıyoruz. Akıl matematik demek, mantık matematik, musiki matematik, kimya matematik. Pek çok olgu sayısal ilişkilere indirgenebilir.

Yaşayan doğa, olağanüstü matematik

Peki hücreler, geometri ve aritmetiğe indirilebilir mi?

Genomlar, sinirler, proteinler, enzimler... Kimyasal, matematiğe indirgenebiliyor ama, bir kalp, bir mide, bir karaciğer hangi matematik formüle indirgenecek. Bir kolu, bacağın adalelerini açıklayan bir matematik formül var mı?

İnsanın dünyayı sayıya indirgemesi belki yaşamını kolaylaştırıyor. Çünkü akıl en çok sayıyı anlıyor. Fakat biyoloji hayalin de ötesinde anlaşılmaz bir karmaşa içinde çalışan bir işlev. Bir otomobil onun yanında bir çocuk oyuncağı kadar basit.

Yaşayan doğanın strüktürüne baktığımız zaman akıl durdurucu oluyor. Biyolojiye kendilerini yaşamlarını adayan bilim insanlarının yaşamın sonsuz karmaşasını anlamak için gösterdikleri çaba, gerçekten ne kadar asil bir uğraş!

Mimari ve sanat tarihçisi olarak boşuna yaşadığım hissine kapıldığım oluyor. Versay Sarayı bir hücre yanında ne kadar basit. Birisi kuru bir akıl gösterisi, öteki yaşam. Beynin çalışması ne kadar karmaşık. Her yaptığımız onun işlemesini yansıtıyor.

İnsanın bilincini biraz rahatlatan bir şey var. Her olgu, evrensel varlığın bütün boyutlarıyla bütünlüğü ve birliğini kanıtlıyor. Bir hücre olmasa canlı yok, canlı olmasa insan yok, insan yoksa akıl yok, akıl yoksa mimari yok, mimari yoksa Eiffel kulesi de yok. Ama hücre yoksa dünya da yok!

Çok önemli bir soru

Sevgili okuyucular, insanlar bilimsel gerçeklere ulaştıkça yaşama daha fazla saygı gösterebilirler mi? Evren insan hayalinin kavrayamayacağı kadar uçsuz bucaksız. Sınırlı ömrümüzde yaşayan varlığı anlamaya çalışsak insan olarak daha yararlı bir çaba yapmış olmaz mıyız?

Sonsuzluk, evrenin sınırlarına uzanmadan önce, bir ağacın, bir çiçeğin, bir böceğin yapılarında.

Gençken Maurice Maeterlink’in ‘La vie des Abeilles’ (Arıların Yaşamı) adlı kitabını büyük bir merakla okumuştum. Bugünlerde onu bir köşede buldum, yeniden okumaya başladım. Arkasından biyoloji kitaplarına sarıldım. Hepsi Maeterlink gibi ustaca yazılmamış olsa da, doğanın şaşırtıcılığını bize öğretiyorlar.

Türkiye’de birkaç bilim kitabı editörü ve biyoloji uzmanı, İngiliz, Amerikalı, Avrupalı, Japon gibi bir biyoloji kitabı ne zaman yayınlayacak, ne zaman böyle çekici kitaplar basacaklar ve öğrenciler (halk değil) bunların içine gömülerek okuyacaklar. Onlar yeni kılıçsız insanın prototipi olacak. Bugünün karagözleri olmayacaklar!

Kent denilen beton ve teneke yığınının, iğneli fıçı gibi sağlıksız ortamından kurtulmak için uğraşın!

Bir müzik konserini dinlemek için on binlerce kişi meydanları doldurduğu, görkemli biyoloji kitapları yayınladığımız zaman uygar olacağız.

Bilim ve doğa sevgisi yaşama güven getirecek.

Mutluluk onun çiçeklenmesinden başka bir şey değildir...

Doğan Kuban


Bu yazı HBT'nin 61. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban